Finansal koşullarda sene başından beri devam eden bozulmanın son hafta içerisinde yeni bir atak yapması içeride ve dışarıda izleniyor. Kur, faiz ve enflasyonda yaşanan ciddi yükseliş makroekonomik dengeleri yıpratıp ciddi bir resesyon riski yaratıyor.
Biz iktisatçılar belirli göstergelere bakarak ekonominin evrildiği yönü doğru olarak tespit edebiliyoruz.
Ancak öngördüğümüz gelişmelerin zamanlamasını tahmin etmekte zorlanıyoruz. Ekonomide bugün yaşanan gelişmeleri de geçmişte pek çok iktisatçı öngörü olarak aylar öncesinden dile getirdi. Çoğu temel iktisat bilgisine dayanan bu öngörüler şunlardı:
Enflasyona dikkat
1) Enflasyon bir ülkede finansal istikrar önündeki en önemli engeldir. Enflasyon pahasına büyüme anlayışı geri teper. Büyüme bir süre sonra yavaşlayacağı gibi enflasyon eskisinden de yüksek seviyelere yükselir. Enflasyondaki yükseliş hayat pahalılığı, gelir dağılımında bozulma, yatırımlarda azalma gibi etkilere ilave olarak yabancı para akışını keser. Bu da kur ve faizi etkiler.
2) Enflasyonu düşürebilmek için bağımsız bir merkez bankası oluşturmak ve enflasyon daha yükselmeden önden yüklemeli olarak faiz artırımlarına gitmek gerekir. Yan yollara sapmak etkili olmaz. Enflasyon yükseldikten sonra gerekli olan faiz artırımı daha büyük olur. Bu da resesyon tehlikesi yaratır.
Eğer resesyon çıkmasın diye faizi indireyim derseniz bu sefer ne enflasyonu düşürebilirsiniz ne de büyümeyi destekleyebilirsiniz. Çünkü enflasyon düşmeden genişleyici politikaya devam etmek yaratacağı makroekonomik istikrarsızlıkla daraltıcı bir etki yaratır.
3) Enflasyonu düşürmek salt para politikasının işi de değildir. Gerek para politikası gerekse maliye politikasının aynı anda sıkılaşması gerekir. Çünkü amaç ülkeyi potansiyel üretim kapasitesine geri çekmektir. Eğer para politikası ekonomiyi yavaşlatmaya çalışırken maliye politikası hızlandırmaya çalışırsa iki politika birbirini nötralize eder, elde yüksek faiz ve düşük büyüme kalır. Bunun ötesinde ekonomik otoritelerin birbirinden farklı hareket etmesi ekonominin yönetimiyle ilgili soru işaretleri yaratarak risk primini yükseltir. Bu da (1) numaralı faktörde olduğu gibi kur ve faizi vurur.
Bu öngörülerin ekonomi prensipleriyle tutarlı olarak zaman içerisinde birer birer vuku bulduğunu, ancak son haftada görülen hızlandırılmış hareketi tetikleyen faktörün ABD ile yaşanan gerilim olduğunu söylemek mümkün.
Ne yapmalıyız?
Bu noktada ne yapmak gerekiyor?
Kısa vadede siyasi gerginliğin çözümlenmesi lazım. Orta ve uzun vadede yapmamız gereken ise hasar kontrolüdür. Ciddi bir stagflasyon tehdidiyle karşı karşıyayız. Normal şartlarda büyümedeki yavaşlamanın enflasyonu aşağı çekmesi gerekir. Ancak bizdeki gibi kur şokunun eşlik ettiği daralmalarda bir taraftan enflasyon artarken, bir taraftan ekonomi yavaşlayabilir.
Bu durum bir merkez bankası için en zor durumdur. Çünkü enflasyonu düşürebilmek için zaten yavaşlayan ekonomiyi daha da boğmanız gerekir. Maalesef içmemiz gereken ilacı vaktiyle içmediğimiz için bugün yan etkileri kabul etmek zorundayız. Çünkü enflasyon ve kuru düşürmeden sağlıklı bir büyüme patikası yakalayabilmemiz mümkün değil.