Fenerbahçe, rakibin adının Galatasaray olduğuna bakmadan, son maçlarda olduğu gibi önde basarak başladı... Ancak temposu yavaş olunca bu baskıya rağmen rakip savunmayı zorlayamadı, top kapamadı...
Galatasaray da, rakibinin önde bastığı dakikalarda, Fenerbahçe savunmasının en büyük eksiği olan arkaya atılan uzun topları ve hızlı hücumu hiç düşünmedi... İlk 20-25 dakika neredeyse yürüme temposuyla oynandı...
İlk yarıda maçın iki kader adamı vardı... Galatasaray’da Berkan, Fenerbahçe’de Osayi Samuel... Önce Berkan, soldan iki defa top getirdi ve ceza alanına çok iyi kesti... İlk topu Kim Min Jae, ikinci topu Ferdi Kadıoğlu “son nefeste“ engelledi...
Berkan, bununla da yetinmedi... Bir de merkezden savunmanın arkasına top bıraktı... Kerem arkaya sarkıp vurdu, Altay sert ama üstüne gelen topu uzaklaştırdı...
Fenerbahçe‘de Osayi Samuel... Sağdan ilk gelişinde topu kesti, o top Zajc‘ın bir adım gerisinde kaldı... Osayi Samuel ikinci atağında, bu defa ceza alanı içinde kendine boş alan yaratıp bekleyen Zajc‘ın tam ayağına attı... Zajc, topun gelişine vurunca, kaleci Muslera dahil, herkesi hazırlıksız yakaladı...
Özellikle ilk yarıda sonuca ve oyuna etkisi olmayan bir-iki kreatif hareket dışında İrfan Can‘ı, iki hücum dışında Kerem‘i hiç görmedik... Fenerbahçe hücuma çıkarken topların tamamına yakınını kötü kullandı... Serdar Aziz, çok riskli oynadı ve taraftarların yüreklerini hoplattı… Galatasaray, Van Aanholt‘un kanadından gelen Fenerbahçe ataklarını durdurmak için ekstra bir önlem düşünmedi... İlk yarıda açıkçası derbinin adına yakışır bir futbol görmedik... Umutları ikinci yarıya taşıdık...
İkinci yarı başladı, Galatasaray da baskıya başladı… Ancak Süper Lig’de herkesin bildiğini sanki Galatasaray unutmuştu… Fenerbahçe‘ye gol atmak için ya hızlı hücum edip geniş alanda yakalayacaksınız ya da savunmanın arkasına uzun toplar atacaksınız...
Galatasaray baskılı oyuna rağmen bunları yapmadı... Kapanan, kalabalık Fenerbahçe savunmasının üstüne gitti... Bu dakikalarda Fenerbahçeli Kim Min Jae, “efsane“ oldu... Uçana-kaçana, havaya-karaya her yere, her pozisyona, her tehlikeye müdahale etti...
Galatasaray beraberliği ararken, “büyük solak“ İrfan Can sahneye çıktı... Ceza alanına kestiği top, önce Mert Hakan‘ın kafasından Serdar Dursun’a, onun kafasından da Galatasaray ağlarına gitti... Muslera darbeli olmasına rağmen neredeyse kucağına gelen topu sanki karşılamalıydı... Bunu yapamadı...
Gol sonrası Fenerbahçe rahatladı... Pas yapmaya, oyunu tutmaya başladı... Ancak Halil‘in oyuna girişi dengeyi gene Galatasaray lehine bozdu... Ancak Galatasaray doğru dürüst pozisyona bile giremeden maçı bitirdi...
Fenerbahçe’nin çok iyi maçlarından biri değildi... Ama çok iyi bir sonuç aldı... Galatasaray‘ın en kötü maçlarından biri değildi... Ama Kadıköy’den çıkacak oyunu da oynamadı... Aslında hafif bir dokunuşta futbolcuların üçer-beşer takla attığı bir maç izledik...
Derbi büyüklüğünün gerisinde kalan, sonucuyla Fenerbahçelileri süper mutlu eden, Galatasaray adına “son teselli”nin de hayal olduğu bir maç seyrettik... Ne olursa olsun, sezon boyunca yerden yere vurulan Fenerbahçe‘yi ayağa kaldıran ve futboluyla, sonuçlarıyla belirli bir ivme kazandıran teknik direktör İsmail Kartal‘ın en azından bir alkışı hak ettiğini düşünüyorum...