Fenerbahçe uzun süredir unuttuğu “önde baskıyı” Hatay maçında hatırlayınca, rakibin tehlike bölgelerinde çok top kaptı, iki gol attı, yakalayıp atamadıklarıyla belki de sezonun en farklı ilk yarı sonucunu kaçırdı. Abartısız 5-6 golle bitecek bir ilk yarı, bitebileceği en kısır sonuçla 2-0 bitti.
Fenerbahçe’de çok önemli iki oyuncu var. Biri Ferrari Ferdi... Adamın sağı-solu yok. Makas atmıyor. Zaman kaybetmiyor. En hızlı, en kestirmeden, en çabuk şekilde takımı öne ve gol pozisyonuna taşıyor.
Çok önemli ikinci futbolcu; Arao... Gösterişsiz ama çok katkı vererek oynuyor. Rakibi iyi bozuyor, tehlike doğacak alanları çok iyi seziyor ve “ateş bacayı sarmadan” yangını söndürüyor. Ayrıca; bir sağa, bir sola yalpa yapmıyor. Kazandığı her topu, hem de son derece isabetli hücum alanlarına atabiliyor.
Fenerbahçe belki de bu sezonun en fazla pozisyona girdiği, en fazla şutunu attığı bir ilk yarı oynadı. Kabul edelim ki, Hatay orta alanı geri dörtlüsünü “kaderiyle baş başa” bırakarak
İlk yarı sonunda yazıyı yazmaya başladım, son düdükle birlikte noktayı koyacağım... Maç başladı, biz de başlayalım... Trabzonspor takımında çok uzun bir sakatlıktan çıkan Edin Visca yerine, son maçların gözde ve golcü adamı Naci‘yi beklerdim. Elbette Edin Visca adı Naci‘yi ezer geçer ama, son maçlarda Naci’nin rakip savunmaları ezip geçtiğini herkes gördü.
Trabzonspor orta alanında iki merkez adam Abdülkadir ile Siopis’ti. Siopis her büyük maçta rakibi iyi durduran, genellikle sahadan attıran özelliklere sahip... Bu yönleriyle öne çıkamadı. Abdülkadir çok etkisiz kaldı. Maçın her dakikası Hamsik’i çağırdı.
Fenerbahçe, üç stoperinin önüne, daha doğrusu kenarlarına, Osayi Samuel ve Ferdi’yi koyarak hem defans anlamında, hem hücum anlamında kalabalık kalmaya çalıştı. Hücumda Batshuayi, Joshua King ikilisiyle cüretkar bir başlangıç yaptı.
Fenerbahçe de, bu akıllı başlangıca rağmen darbeyi orta sahasından aldı. Crespo en etkisiz, en
Maç sanki Arjantin ile Fransa arasında değil, günümüzün efsanesi Messi ile geleceğin efsanesi Mbappe arasında oynandı. İlk 70 dakika, günümüzün efsanesi Messi ile Arjantin’indi. Son 20 dakika, geleceğin efsanesi Mbappe ile Fransa’nın oldu.
Kupa boyunca “çırak” muamelesi gören Arjantin’in hocası Scolani, her maç yanında oturttuğu Di Maria ile maçta başlayarak adeta oyunun ve skorun kaderini değiştirdi. Di Maria önce penaltıyı aldı, sonra çok şık bir gol attı. Scaloni’nin hamlesi “cuk” oturmuştu.
Ancak penaltıda Dembele’nin acemiliğini sokak arasında “çift kale” maç oynayanlar yapmazdı. Hele sağ kanat savunucusu Kounde... Ne ilk golde, ne ikinci golde ortalıkta görünmedi. Erken uçakla Paris’e dönmüş gibiydi.
Arjantin 2-0 öne geçtiğinde ortalıkta ne Fransa Milli Takımı vardı, ne de geleceğin efsanesi Mbappe... Arjantin’de Messi orkestrası çalıyor, Arjantin takımı tango yapıyordu.
Maça “ustalıkla” başlayan Arjantin’in hocası Scaloni,
Fransa-Fas yarı final maçının ilk yarısı, üç gün önce oynanan Fransa-İngiltere maçının ilk yarısıyla bire bir aynıydı. Oyun üstünlüğünü Fas aldı, skoru Fransa yakaladı.
Fas başlangıçta Ounahi ve bu kupanın yıldızlarından biri olan Ambrabat ile orta alanda rakibe öyle bir bastı ki, Fransa takımı, İngiltere maçındaki yardımlaşma ve paslaşma olgunluğunu bir türlü yakalayamadı.
Ama Fransa takımı bu... Tecrübe var, kalite var, fırsatçılık var, kalesinde Lloris gibi geçilmesi pek de mümkün olmayan kalecisi var. Böyle olunca golü du buldular, fırsatları da...Çok erken gelen Fransa golünde Fas savunması 6-7 oyuncusu ile ceza alanında olmasına rağmen arka direkte Hernandez’i bomboş bırakması, yarı final oynayan bir takıma yakışmadı. Hernandez’in gol vuruşundaki kalitenin hakkını da teslim edelim.
Fas’ın oyun üstünlüğü devam ederken, Giroud’un direkten dışarı giden, sonrasında boş kale yerine tribünlere gönderdiği iki şutu var. Bunlardan biri gol olsa, belki de Fas’ın direnci düşerdi.
Fas
İngiltere Millli Takımı’nın Kaptanı Harry Kane (9), Premier Lig’de Tottenham’ın “atanı”... Fransa Milli Takımı’nın Kaptanı Lloris (1), Premier Lig’de Tottenham’ın “tutanı”...
Tottenham’ın atanı ile tutanı, Dünya Kupası’nda İngiltere ile Fransa’nın “atanı ve tutanı” olarak karşı karşıya geldiler. Biri İngiltere’nin golcüsü, diğeri Fransa’nın kalecisi olarak...
Özellikle ilk yarıda iki kader dakikasına Tottenham’ın bu iki oyuncusu, sonucu derinden etkileyen iki pozisyonun kahramanı oldular. 22.dakikada Harry Kane’in karşı karşıya kaldığı pozisyonda Lloris mutlak bir golü önledi. 28. dakikada bu defa Kane’in füzesine Lloris bir kez daha izin vermedi.
Atanın tutanı geçemediği ilk yarıda; Fransa Tchouament(8)’in erken dakikada gelen golüyle öne geçince Mbappe (10), Griezmann(7), Giroud (9), Dembele (11) gibi çok önemli yaratıcı oyuncularına rağmen hücum görevini resmen İngilizlere bıraktı.
İlk yirmi dakikadan sonraki her dakika “Made in England”a, yani İngiltere
Günümüzün atletik futbolunu yürüyerek oynarsan...
Takım oyunu yerine, bireysel gösteriye kaçarsan...
Mücadele eden rakibin karşısında tatlı canını sıkmazsan...
Karşında penaltı canavarı bir kaleci olduğunu hatırlamazsan...
Adın Brezilya olsa bile; elenirsin.
Boşuna ağlama, kendi düşün ağlamaz.
Fenerbahçe orta sahasında İrfan Can, Zajc, Rossi olursa daha fazla pozisyon, daha fazla gol hayal ettirirler… Ama öyle olmadı… Soyunma odası hesapları sahada tutmadı…
Orta sahanın bu gole yakın üçlüsü; bırakın hayal ettirmeyi tam bir hayal kırıklığı yarattılar… Fenerbahçe “sıfır“ pozisyon yarattı, penaltıdan kazandığı golde bir savunma adamının olağanüstü yaratıcılığından, Ferdi’den geldi…
Orta alanda Rossi ile Zajc kötü değil, berbat oynadılar… İrfan Can biraz hareketliydi ama dişe - kemiğe dokunacak tek iş yapmadan maçtan çıktı…
Bitmedi, orta alanın savunmaya dönük tek adamı Arao, belki de geldiğinden beri en kötü maçını oynadı… Top kesemedi, pas atamadı, büyük ihtimalle alıştığı partneri Crespo’yu aradı…
Eee, Giresunspor’un istediği bir göz Allah verdi iki göz… Giresunspor ilk onbeş dakikadan sonra Fenerbahçe‘nin “yok“ hükmündeki orta sahası önünde sazı eline aldı, oyunu yönlendirmeye başladı… Nitekim bu
Fenerbahçe maça başladı, sanki sahada sarı-lacivertli forma giyen bir başka takım vardı. Bakmayın, oyunun başında Crespo’nun kısa mesafeden kafa şutunu kaleci Ali Şaşal’ın üstüne vurmasını ve gene kaleci Ali Şaşal’ın, İrfan Can’ın füzesini köşeden çıkartmasına... İlk bir-iki dakikanın iki pozisyonu bunlar... Sonrasında, ilk yarının bitime kadar Fenerbahçe yoktu.Fenerbahçe takımı ilk yarıyı bırakın gol atamadan bitirmesini, pozisyona giremeden bitirdi. Üstelik kalesinde üç net gol tehlikesi yaşayarak bu yarıyı tamamladı. Rakipleri Fenerbahçe’yi zaten ezberledi. Kafayı kaldıran Fenerbahçe savunmasının arkasına topu atıyor. Sivas böyle üç top attı. Yatabare’nin ağırlığı, kaleci Altay’ın tehlikeyi sezip çabuk çıkışı, Fenerbahçe kalesini birden fazla golden kurtardı.
Sivas takımı, futbolun izin verdiği ölçüde ve sertlikte çok iyi mücadele etti. Atağa çabuk çıktı. Savunma arkasına iyi toplar attı. Yatabare’nin ağırlığı golle buluşmalarını engelledi.
Fenerbahçe’nin