Türk’ün geleneğidir… İkramı ev sahibi yapar… Tam tersi oldu… Aslantepe’ye misafir giden Beşiktaş daha birinci dakikada ev sahibi Galatasaray’a iki büyük ikram yaptı…
Beşiktaş’ta ilk ikram; iki stoper Tayyip Talha ile Saiss’in büyük hatasından, ikinci ikram ise savunmadan topu çıkartmaya çalışırken kaptıran Cenk’ten geldi… Galatasaray “misafire ayıp olmasın“ demiş olmalı ki, iki pozisyonu da kullanamadı…
Galatasaray iki ikramı geri çevirdikten sonra tamamen kendi üretemi, “made in cim-bom“ markalı müthiş bir golle öne geçti… Rashica‘nın arka direğe kaldırdığı, Barış Alper’in sıkıntılı pozizyonda olmasına rağmen kafayla indirdiği top, İcardi‘nin ayağından değil, adeta kalçasından ateşlediği vuruşla S 400 füzesi gibi Beşiktaş ağlarına takıldı… Bu vuruş, bu kalite İcardi‘nin Galatasaray’a gelişinin ilanıydı…
Aslında golün başlangıcında Rashica ve Barış Alper‘in inkar edilemez katkıları, Okan Hoca‘nın doğru bir onbirle sahaya
Yerim dar, yazım kısa… Onun için kestirmeden yazıya başlamalıyım… Ligdeki yeri, kadrosu ne olursa olsun, bir takım yeni bir hoca ile ilk maçına çıkıyorsa, genellikle “saman alevi“ gibi parlıyor, karşısındaki güçlü rakibi karşısında beklenmedik bir sonuç alabiliyor… Fenerbahçe yeni hocası ile ilk maçına çıkan İstanbulspor’a bu şansı vermedi...
Jesus maçtan önce “antrenman yapacak zaman bile bulamıyoruz“ dedi… Doğru… Fenerbahçe‘nin oyuna başlangıcından bu yorgunluk zaten belli oldu… Kolay değil, Temmuz'dan beri sabah - akşam maç oynuyorlar…
İstanbulspor özellikle ilk 20 dakikada gücü yettiğince geldi… Ama her gelişinde Fenerbahçe‘nin meşhur ofsayt tuzağına yakalandı… İstanbulspor’un her atağında, Arao bir stoper gibi savunmanın göbeğindeydi ve her tehlikeyi önleyen adam oldu…
Arao, ikinci golde de fantastik pasıyla atağın ve golün başlangıcına imzasını attı… İrfan bu başlangıcın hakkını verdi… Gol vuruşu sanat eseri gibiydi...
Galatasaray geride bıraktığımız hafta Alanya maçına “şiirsel” bir başlangıç yapmıştı. Karagümrük maçının başlangıcı böyle olmadı. Özellikle ilk yarıda durgun, suskun, hatta yorgun bir Galatasaray vardı.
Karagümrük bir eksik kaldıktan sonra, ilk yarı sonuna kadar geçen 15 dakikalık sürede Galatasaray bu avantajı bile kullanamadı. Öyle ki, Karagümrük’ün eksik oynadığı hissedilmedi bile...
Galatasaray’ın durgun ve suskun dakikalarında sağ kenarda Rashica, Icardi’nin hemen arkasında Mertens, etkili oyunlarıyla dikkati çektiler. Mertens her pozisyonda kaleyi aradı, Rashica sağdan önemli toplar getirdi, çok etkili bir şutu da kaleci Viviano’nun müdahalesi ile kornere gitti.
Karagümrük, bu dakikalarda Galatasaray kalesinde hiç görünmedi. Önde basamayan, yüksek topla oynamayan, üstelik 10 kişi kalan Karagümrük, buna rağmen Diagne‘yi oyunda tutmaya devam etti. Pirlo’nun yanlışıydı bu...
Adnan’ın kırmızı kartında Bahattin Şimşek “sarı”, VAR “kırmızı” dedi. Hakem
Mutlu muyum; Hayır… Mutsuz muyum; gene hayır… Niye mutlu değilim, anlatayım; Jorge Jesus gibi kurt bir hocanın çalıştırdığı Fenerbahçe, Rennes takımının atletik özelliklerini, hızını, rakip kaleye çok çabuk gelişini ve kenarları çok iyi kullandığını bilmesine rağmen kendi savunmasının kenarlarını niye “mayınlı bölge“ ilan etmedi, niye ekstra önlem almadı, anlamadım…
Fenerbahçe başlangıçta kenarları, özellikle Lincoln’ün sol kanadını o kadar boş bıraktı ki, Rannes’li oyuncular “istediğim bir göz, Allah verdi iki göz“ demeye başladılar… Çok hızlı geldiler, asiste dönüşen paslarını da asla kaleye paralel ya da kaleci Altay’ın müdahale alanına atmadılar… Hep geriye kestiler ve kestikleri alanda gol vuruşunu yapacak mutlaka bir ya da iki Rennes’li oyuncu vardı…
Rennes’li oyuncular her gol vuruşunu çok rahat yaptılar… Çünkü Fenebahçe stoperlerinin önünde Arao ya da Crespo bu gol vuruşlarıda hiç yoktular... Rannesli oyuncular cetvel
Bu nasıl maç böyle... Şaka gibi... Anlatsan anlatamazsın... Gözlerinle görsen inanamazsın... Beşiktaş, ilk 15 dakikada rahatça 4-0 yapacağı maçı, 90 dakika sonunda 2-1 kaybetti. Hatayspor daha ilk çeyrekte bozguna uğrayacağı maçtan, hakemin bitiş düdüğü ile birlikte zaferle ayrıldı.
Bu sezon alıştığımız Beşiktaş sahadaydı. İlk yarıda fırtına gibi esen, ikinci yarıda bitip tükenen bir Beşiktaş... Maç başladı, Beşiktaş fırtına... Daha 31. saniyede gelen gol, sadece Beşiktaş’ı öne geçirmedi, kaç maçtır suskun olan Weghorst’un da özgüvenini tazeledi.
Sonrası resmen Hatay ceza alanı içinde oynandı. Hatay nefes almakta zorlandı, Beşiktaş gol kaçırmaktan yoruldu. Bu dakikalarda Rosier her yerde; sağda solda, önde arkada, hücumda, savunmada Beşiktaş’ı taşıyan adamdı.
Hatay özellikle ilk çeyrekte o kadar acemi, o kadar telaşlıydı ki, resmen “yolcudur Abbas, bağlasan durmaz” görüntüsü verdi. Hatay ilk yarıda sadece bir pozisyon yakaladı, El Kaabi topu boş kale yerine dışarı gönderdi.
Beşiktaş&rs
Belki güncelliğini yitirdi ama sosyal medyada çok fazla dolaşıyor. Mutlaka yazmaya değer... Rahmetli Taçsız Kral Metin Oktay’ın 13 Eylül ölüm yıldönümüydü. Belki o nedenle olacak, “Taçsız Kral” ile dönemin Fenerbahçe yöneticisi Eşref Aydın arasında geçen bir konuşmayı okudum ve bu sayfaya aktarmak istedim. Zamanın ruhu; duyguları, güzellikleri yakıp yıkıp geçse bile Fenerbahçe ile Galatasaray arasındaki “ezeli rekabeti - ebedi dostluğu” günümüzde bilmeyenlere, bilmek istemeyenlere anlatması adına mükemmel bir yazı... Aktarıyorum.
***
Rahmetli Metin Oktay, jübile maçını Fenerbahçe ile oynamak ister. Bunu teklif etmek üzere Fenerbahçe Kulübü’ne gider ve dönemin yöneticisi Eşref Aydın ile görüşür. İkili arasında şöyle bir konuşma geçer:
Metin Oktay: Kariyerimin en güzel, en unutulmaz maçlarını Fenerbahçe’ye karşı oynadım. Eğer siz de kabul ederseniz son maçımı Fenerbahçe’ye karşı oynamak isterim.
Eşref Aydın:
Fenerbahçe maça 0-0 değil, 1-0 önde başladı. Gol bu kadar erken gelince, Fenerbahçe’nin şov yapacağını düşünmüştüm. Kötü yanıldım. Önde basan, hızlı hücum eden, sürekli atak geliştiren, rakibin çıkmasına izin vermeyen Fenerbahçe ortada yoktu.
Fenerbahçe’den beklenen futbolun bütün özelliklerini, erken yediği gole rağmen Ankaragücü uyguladı. Orta sahayı aldı, Fenerbahçe’den beklenen önde baskıyı Ankaragücü yaptı. Kenarları çok iyi kullandı, savunma arkasına çok etkili toplar attı. Ankaragücü savunma arkasına attığı bu toplardan iki de gol buldu, ancak ofsayt gerekçesi ile VAR’dan döndü.
Ofsayttan dönen gollerden birincisi, “kıl payı” değil, belki de çok daha ince bir ofsayttı. Ankaragücü’nün penaltı beklediği pozisyonda ise top Serdar Aziz’in omuzundan döndü ve “devam” kararı doğruydu. Ankaragücü’nün eleştirilecek tarafı, önde oynama isteğine rağmen sıkça yaptığı pas
Maç değil sanki macera filmi izledik. Fenerbahçe beklenen oyununun gerisinde kalınca, Karagümrük öngörülenden daha iyi başlayınca “gol dolu” bir başlangıç izledik. Üstelik bu başlangıç, bitime kadar devam etti.
Özellikle başlangıçta çok şaşırtıcı olan iki görüntü vardı. Birincisi; Fenerbahçe savunmasının inanılmaz dağınıklığı ve adam kaçırması... İkincisi; Karagümrük’ün yürekli bir anlayışla önde Borini ve Kouassi ile deparlı oyunu...Hani “Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir” misali, daha ilk on dakika içinde, Szalai çok da rahat pozisyonlarda olmasına rağmen arka arkaya üç topu kaleci Altay’a oynayınca, Fenerbahçe savunmasında bir gariplik olacağı sanki belli oldu.
İşin ilginç yanı, Fenerbahçe savunmasında bir gariplik değil, çok gariplikler oldu. Önce Crespo’nun golüne bir alkış gönderip, daha güçlü bir alkışı Borini golüne gönderelim. Önüne açışı, Gustavo Henrique’den