Birkaç haftadır bu köşede hep koronavirüs salgınının korkutucu, moral bozucu, can sıkıcı yanlarını yazıyoruz. Maalesef ortaya kapkara bir tablo çıkıyor. Virüsten olduğu kadar travmasından da korunmak ayrı bir çaba ve başarı gerektiriyor.
Peki, bu kara tablonun içinde insanı azıcık rahatlatacak, moralini yükseltecek, mücadelesine güç katacak bazı umut ışıkları yok mu?
Bugün, köşemizde farklı bir bakışla bazı son gelişmelerle ilgili iki üç örnek vermek istiyorum.
“Oh, nefes alabiliyoruz”
İlk örnek, “hava” ile ilgili.
Korona belası dünyayı sardıktan sonra “iklim değişikliği” denilen diğer bir belanın hızı kesildi. Otomobiller, uçaklar, bilumum motorlu araçlar faaliyetlerini kısıtladıkları ya da tamamen kestikleri gibi fabrikalar, çeşitli iş yerleri de aynı şekilde çalışmalarına son veya ara verince, atmosfere karışan karbondioksit, yani o zehirli gazlar da adam akıllı azaldı.
Özellikle hava kirliliği had safhada sayılan Beijing’den Yeni Delhi’ye, New York’tan Atina’ya kadar birçok büyük kentte yapılan son ölçümler, bu çevre sorununun son haftalarda düzelmekte olduğunu ortaya koydu.
ABD’deki Dış İlişkiler Konseyi’nin (CFR) internet sitesinde yayınlanan bir araştırma, Çin başkentindeki hava kirlilik oranının son üç ayda yüzde 25 oranında düştüğünü gösteriyor.
Yunan “Kathimerini” gazetesine göre Atina halkı penceresini açtığında artık “Oh” deyip derin bir nefes alabiliyormuş...
CFR’ın raporunun tavsiye bölümünde dünya liderlerine, siyasetçilere bir çağrı var: Korona krizi sırasında düzelmekte olan durumun korona sonrası dönemde bozulmasına izin vermeyin, 2016’da imzalanan Paris Sözleşmesi’nin öngördüğü hava kirliliğine karşı tedbirleri harfiyen uygulayın ki çevreyle ilgili yeni felaketlerle karşılaşmayalım. Bunun yolu da çevre temizliği ve mesafeli sosyal temas alışkanlığını sürdürmektir.
“En iyi dostumuz, kitap”
Korona yeryüzünde herkesi izolasyona zorluyor.
Her yerde olduğu gibi Türkiye’de de milyonlarca insan vaktinin tümünü veya büyük kısmını evinde geçiriyor. Kimi işini evinde sürdürüyor, kimi ev işleriyle uğraşıyor, kimi (özellikle öğrenciler) eğitimlerini evde sürdürüyor. Kimi de maalesef işsiz, bu ızdırabın bir an önce sona ermesini bekliyor.
Neyse ki modern teknoloji sayesinde izolasyonda dahi iletişim mümkün oluyor. İnternet, telefonlar, Zoom’lar tam faaliyette.
İş yerini eve taşımak, korona döneminin yol açtığı yeni çalışma düzeninin bir örneği. Bu sayede çoğu çalışanlar işe gidip gelmek için zaman, para ve enerji harcamıyor, sonuçta birçok işte randıman da düşmüyor. İngiltere’deki “Times” gazetesine göre, evde çalışanların yaklaşık yüzde 60’ı korona sonrasında da bu iş düzeninin devam etmesinden yana...
Bu arada eve kapanmanın bir başka sonucu da şu: İnsanlar şimdi okumaya daha çok vakit ayırabiliyor, hatta özel meraklarını, yani “hobi”lerini geliştiriyorlar.
Kitap okuma sayısı bakımından diğer birçok ülkenin çok gerisinde olan Türkiye’de de bu alışkanlığın gelişeceği umuluyor. Duyduğumuza göre, kitap satışlarında ve internet kitapçılığında bir artış görülmeye başladı. Çok sevindirici bir gelişme...
“Ev işinde eşitlik”
Korona ile “Ev işleri kadına ait” lafı da eski anlamını kaybediyor. Artık ev işlerini kadın erkek, eşit olarak paylaşıyor. Hatta bazı erkekler bu işlere dört elle sarılıyor.
Etrafta bakıyorum (daha doğrusu telefondan öğreniyorum): Ev temizliği yapan, çamaşır yıkayan, yemek pişiren erkeklerin sayısı az değil.
Uzun lafın kısası: Koronanın o korkutucu, can sıkıcı, üzücü yanları dışında, farklı ve daha iyimser bazı özellikler de ortaya çıkıyor...
Bilmem buna “züğürt tesellisi” mi demeli?..