Suriye’de ve Libya’da ateşkesin sağlanması için, Türkiye’nin Rusya ile birlikte giriştiği yoğun diplomatik çabalar umulan sonucu verdi: İç savaşın yıprattığı iki ülkede de silahlar sustu.
İki olayın ilginç yanı, bunun zamanlamasıdır. Çatışmaların durması için tüm taraflara konan süre cumartesiyi pazara bağlayan gece yarısıydı. Suriye’de Esad rejimi ile silahlı muhalif taraf, ateşkes için yapılan Türk-Rus çağrısını hemen kabul etti, Libya’da işe meşru sayılan Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin aksine, ona karşı savaşan güçler bir hayli tereddütten sonra son dakikada “evet” dedi. Ve böylece “çifte ateşkes” eş zamanlı olarak gerçekleşti.
Bunun diğer ilginç yanı, her iki olayda da Türkiye’nin başrolü üstlenmiş olmasıdır.
***
Suriye meselesinde, İdlib’deki durum Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son haftalarda sık sık gündeme getirdiği ve Devlet Başkanı Putin ile temaslarında sürekli görüştüğü bir konuydu.
Ne var ki Türkiye için bu yanı başındaki yangının bir an önce sönmesi bir zorunluluktu. Zira meselenin insani ve vicdani yönü dışında, bir de Rusya destekli Esad güçlerinin İdlib bölgesinde sürdürdüğü bombardımanın kitlesel göç yaratması gibi bir tehlike söz konusuydu. Nitekim yüz binlerce Suriyeli bölgeden kaçıp Türkiye’ye doğru geliyor, sınır kapalı olduğu için hududa yakın noktalarda feci şartlarda hayatta kalmaya çalışıyordu.
Dolayısıyla Ankara, bu konuda bir diplomatik hamle zamanının geldiğine karar vermiş, ilk adımı da Cumhurbaşkanı Erdoğan, Putin ile geçen hafta İstanbul’da yaptığı görüşmede atmıştır. Bu hamle, ateşkes için ortak bir Türk-Rus girişimi idi.
Şam’dan ateşkes çağrısına “evet” yanıtı verilen sürede dolmadan önce geldi. Ve iki tarafın da buna riayet ettiği görüldü. Tabii yeter ki bu devamlı olsun.
***
Libya konusunda da diplomatik atak Türkiye’den gelmiştir.
Trablus’ta meşru Serrac yönetimine aktif destek veren Ankara, Gen. Hafter’e bağlı güçlerle bir ateşkes üzerinde anlaşması için inisiyatifi ele aldı. Serrac’ı bu konuda ikna etmek kolaydı. Ama karşı taraf da buna razı değildi. Nitekim Erdoğan’ın Putin ile birlikte bu konuda yaptığı çağrıya Hafter’in cevabı başta “hayır” olmuştur. Ancak Tük diplomasisi başka ülkeleri de devreye sokmayı başardı. Sonuçta Hafter’in cevabı “evet”e dönüştü. Ve ateşkes böylece gerçekleşmiş oldu.
***
Her iki olayda da dikkat çekici husus, Türkiye’nin bu inisiyatifini kullanırken, yanına ortak olarak Rusya’yı almasıdır.
Bu bakımdan Rusya’nın, Türkiye’nin fiilen bir stratejik partneri sayıldığı da söylenebilir.
Diğer önemli husus da Libya meselesinde Türkiye’nin muhalifleri destekleyen çok sayıdaki ülke karşısında adeta tek başına kalmasına rağmen, son giriştiği diplomatik hamlelerle Rusya’dan İtalya’ya kadar bazı önemli aktörleri kendi safına çekmeyi başarmasıdır.
Ankara’nın çifte ateşkesle ilgili hamlesine anında verilen uluslararası destek, bunun açık göstergesidir.