Türk liderlerinin bütün uyarılarına rağmen, Esad rejimine bağlı güçlerin dün İdlib bölgesinde bir TSK konvoyuna saldırması ve 5 askerimizin şehit olmasına, 5 askerimizin de yaralanmasına sebep olması, Ankara’yı derhal giriştiği misilleme dışında çok önemli kararlar alma noktasına getirmiştir.
Geçen hafta gene bir pazartesi günü aynı bölgede rejim kuvvetlerinin TSK’ya karşı 7 askerin ve bir sivil personelin şehit düşmesine yol açan saldırısından sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Şam’a bu tür saldırılarına son vermesi için ay sonuna kadar bir mühlet vermiş, aksi halde TSK’nın geniş çaplı bir harekâtla karşılık vereceği uyarısında bulunmuştu.
Geçen hafta sonundan beri TSK’nın İdlib bölgesinde şimdiye kadar görülmemiş çapta bir yığınak yapmaya başlaması, çok sayıda zırhlı araç, tank, obüs ve mühimmat sevk etmesi Ankara’nın bu meseleyi ne kadar ciddiye aldığını açıkça ortaya koydu.
Bu arada Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın bir açıklaması, bu güç gösterisinin ardındaki amacın ve stratejinin ne olduğunu açıkça ortaya koydu. Bu yoğun askeri hazırlıkların Bakan’ın sözünü ettiği B ve C planlarının uygulamasında kullanılacağı mesajı da verilmiş oldu.
Bütün bunların anlamı, Türkiye’nin Esad yönetiminin saldırgan tutumunu değiştirmemesi ve verilen ültimatomu da ciddiye almaması halinde, bundan önceki operasyonlardan da farklı bir harekâtı göze aldığıdır.
Bu olay Ankara’yı askeri bakımdan uymadığı cinsten bir eylem için, siyasi açıdan da Esad rejiminin destekçisi durumundaki Rusya’ya karşı tutumunda yeni bir değerlendirme için karar noktasına getirmiştir.
Bu durum da artık askeri bakımdan Türkiye ile Suriye’yi açıkça karşı karşıya getiriyor. Bu iki ülke arasında bir savaş anlamına mı geliyor?
***
Türk ordusu bu kez Suriye topraklarında, doğrudan Suriye rejiminin ordusuyla savaşmış olacaktır. Bundan önce TSK’nın Suriye’de giriştiği operasyonlar, DAEŞ ve özellikle YPG unsurlarını hedef almış, onlarla çatışmıştı. O operasyonların gerekçesi de güvenlikti; yani sınıra yakın bölgeleri sözü geçen terör gruplarından arındırmak, güvenli bölgeler oluşturmaktı.
Bu kez söz konusu olan operasyona girişilirse, hedef Suriye ordusu olacak, Mehmetçik Suriyelilerle çarpışıp onları belirlenen bölgeden çıkarmaya çalışacaktır.
***
Kuşkusuz böyle bir Türkiye-Suriye savaşı olasılığının önlenmesi bölgede barış ve istikrar isteyen herkesin arzuladığı şeydir.
Bu bakımdan, son olarak rejim güçlerinin Türk gözlem noktaları bölgesinde giriştiği saldırıların yol açtığı krize bir an önce bir çözüm bulunması gerekiyor.
Türkiye bir yandan askeri hazırlıklarını sürdürürken, diğer yandan diplomatik çabalarını da yoğunlaştırıyor. Ankara’da bir Rus heyetiyle yapılan görüşmelere bağlanan umutlar da gerçekleşmiş görünmüyor.
Aslında son olaylar, Astana sürecinin ve Soçi anlaşmasının İdlib’deki kritik ve karmaşık duruma bir çare teşkil etmediğini gösteriyor. Rusya’nın desteğindeki Suriye güçlerinin insani dramlara yol açan bombardımanları, mevcut anlaşmaları felce uğratmıştır. Bu saldırılar için öne sürülen gerekçe, yani terörist unsurların etkisiz hale getirilmesi amacı geçerli sayılsa da bu saldırıların binlerce sivilin ölmesine, yüz binlercesinin de göç etmesine sebep olmasının açıkça ortaya çıkmasına rağmen, Moskova’nın ve Şam’ın hâlâ aynı tutumu sürdürmesi, meseleyi içinden çıkılmaz hale getirmiştir. Bu bakımdan diplomatik süreçte ateşkesin derhal sağlanmasının yanı sıra İdlib bölgesinin daha uzun vadede terör gruplarından nasıl arındırılması konusunda bir çözüm getirmesi gerekir.
Bu, sadece askeri tedbirlerle halledilmesi mümkün olmayan, son derece karmaşık bir mesele. Dolayısıyla, İdlib krizi ne yazık ki insani boyutlarıyla birlikte, daha uzun zaman gündemde kalacağa benziyor...