Haftaya bugün ABD’de yapılacak seçimlerden iki başkan adayından Cumhuriyetçi Donald Trump’ın mı, yoksa Demokrat Joe Biden’ın mı galip çıkacağı büyük merak konusu...
Sadece Amerika’da değil, Türkiye dâhil dünyanın pek çok yerinde şimdiden bu soru akılları kurcalıyor: Trump veya Biden, ne fark edecek? Özellikle ABD dış politikasında bir değişiklik beklenebilir mi?
Geçmişte de ABD’deki Başkanlık seçimleri için bu soru çok sorulmuş, ancak genel olarak “Kim seçilirse seçilsin, pek fark etmez” yanıtıyla Amerika’daki kurulu düzenin çoğu kez ağır bastığı öne sürülmüştür.
Trump-Biden yarışının sonucu için de aynı değerlendirme yapılabilir mi? ABD’deki kurulu düzenin, Beyaz Saray’a kim gelirse gelsin, etkinliğini sürdüreceği doğrudur, ancak bu kez ortada farklı bir durum vardır. Trump, 5 yıllık başkanlığında ABD’nin iç ve dış politikasında radikal değişiklikler yapmıştır. Bu kez seçim sonucu, bu rota değişikliğinin devam mı edeceğini, yoksa ondan önceki dönemlerde izlenen politikaların yeniden tersine mi gidileceğini belirleyecektir.
Trumpizm dönemi
Trump’ın gerek kişiliğiyle ilgili özellikleri, gerekse kendine göre bir doktrine dönüştürmeye çalıştığı görüşler son döneme damgasını vurmuştu. Mizacıyla ilgili özellikleri saymakla bitmez: Bencil, otoriter, kendini beğenmiş, karşısındakileri küçümseme, saldırgan, para müptelası, cesur ve kararlı... Dış ilişkilerdeki davranış tarzında bu özelliklerin izlerini görmek mümkün.
Trump’ın dış politikadaki kararları ve uygulamaları, uluslararası platformda da etkisi hissedilen birtakım köklü değişikliklere yol açmıştır. Örneğin ABD’nin daha önce imzaladığı birçok anlaşmayı tek yanlı olarak iptal etmiştir. İran’la nükleer anlaşma, İklim Değişikliği Anlaşması bunların başında geliyor. Trump ayrıca bazı uluslararası örgütlerden de çekilmiş, onlara mali desteğini kesmiştir. Tabii onun en çok tepki yaratan bir olayı da Çin ile giriştiği ticaret savaşıdır. Diğer riskli bir davranışı da Kuzey Kore ile bir çatışmanın eşiğine gelmiş olmasıdır.
Bu listeyi daha uzatmadan bu “siyasi duruş”u kısaca “Trumpizm” diye nitelendire-biliriz. Bunun temelinde, Trump’ın “Önce Amerika” sloganıyla ifade ettiği tek yanlı, milliyetçi, onun deyişiyle “vatanperver” düşünce yer alıyor. Bu “doktrin” uluslararası dayanışma ve iş birliğine ABD’nin daha önce verdiği önceliği de geri plana itiyor, hatta NATO müttefiklerinin bağlılığını da sarsmaktan çekinmiyor.
Dönüm noktası
ABD’deki bu seçimler bir bakıma Trumpizm konusunda bir test niteliğini taşıyor. Trump seçilirse, bu “doktrin” ve davranış şekli bir dönem daha sürecek demektir. Ama Biden seçilirse, muhtemelen Trumpizm de
rafa kalkacaktır. Bu bakımdan, bu seçimler ABD için
bir dönüm noktası sayılabilir.
Bütün mesele Biden’ın seçilmesinin neyi ne kadar değiştireceği, neyi restore edeceği, yeni olarak neyi
getireceğidir?
Biden’ın seçim kampanyalarındaki konuşmaları bu konuda bir fikir vermekle beraber, yeterli ve detaylı bir yol haritası oluşturmuyor.
Konuyu kısaca Türkiye açısından ele aldığımızda, Trump ile Biden arasında belirgin farklar ortaya çıkıyor:
Erdoğan-Trump diyaloğu, ilişkilerin türbülanslara rağmen fazla sarsılmadan devamını mümkün kılmıştır. Buna mukabil, Biden’ın Erdoğan’a ve genel olarak Türkiye’ye karşı tavrı hep olumsuz olmuştur. Bu da, iktidara geldiği takdirde, Türkiye-ABD ilişkilerinde sıkıntı yaratacak bir faktördür. Bu arada seçimlerde yenilenecek olan Kongre’nin de Demokrat ağırlıklı olması halinde (ki bu muhtemeldir) iş daha da zorlaşacaktır.
Türkiye açısından “Trump veya Biden, ne fark eder?” sorusuna açıkçası kesin bir ifadeyle “Çok şey fark eder” demek ve tüm umutları Trump’a bağlamak da pek mümkün gözükmüyor. Hele Ankara ile Washington arasındaki tansiyonun yükseldiği şu sırada...