Demokrasilerde referandum belirli meselelerde halkın eğilimini ve isteğini ortaya koymak için başvurulan bir yöntemdir. Genelde halk oylamalarından çıkan sonuç, devlet politikasının şekillenmesinde rol oynar.
Referandum sonuçlarının her durumda doğru ve yapıcı bir etki yapıp yapmadığı tartışma konusudur. Özellikle katılım oranının çok düşük olduğu, kampanyanın popülist ve duygusal bir zeminde yürütüldüğü hallerde sandıktan çıkan sonuca kuşku ve kaygıyla bakılır...
Dün birbirlerinden binlerce kilometre uzaklıktaki iki ülkeden, Kolombiya ile Macaristan’dan gelen kesin referandum sonuçları bir şok etkisi yaptı.
Kolombiya’daki halk oylamasında teröre son verecek olan anlaşma, Macaristan’da da belirli sayıda mülteci kabulüne ilişkin plan reddedildi. Her iki referandumun ortak bir yanı, katılım oranının çok düşük olmasıdır. Bu durum, sandıktan çıkan sonucun gerçekte bütün halkı ne oranda temsil ettiği sorusunu ortaya koymaktadır.
Kin yüzünden
Kolombiya’da geçen hafta Başkan Santos ile aşırı solcu terör örgütü FARC arasında barış anlaşmasının imzalanması büyük sevinç ve umut yaratmıştı. 52 yıl süren ve 260 bin kişinin hayatına mal olan terörün nihayet karşılıklı mutabakatla sona erecek olması, örnek bir başarı olarak gösteriliyordu.
Herkes, bu anlaşmanın referandumda büyük çoğunlukla -anketlere göre yüzde 65 destekle- kabul edileceğini bekliyordu. Oysa sonuç hüsran yarattı: Katılım yüzde 40’larda kaldı, “hayır” diyenlerin oranı ise yüzde 52.24 oldu. Yani barış anlaşması cüzi bir farkla reddedildi. Bu sonuç, halkın bir kesiminin daha çok intikam duygularıyla hareket ettiğini gösterdi. Bu kesim, barışı getirecek anlaşmanın teröristleri yeterince cezalandırmamasını bir zaaf ve eksiklik sayıyor.
Bu sonuç geleceği nasıl etkileyecek? Başkan Santos barışçı politikasında ısrarlı: Ateşkesi devam ettirmek ve yeni bir müzakere süreci başlatmak niyetinde. Bakalım bu deneyim nasıl gelişecek...
Yüz karası
Macaristan’daki referandumda sorulan soru, halkın AB’nin mülteci kabulü için koyduğu kotayı kabul edip etmediğiydi. Burada da katılım düşük (yüzde 50’nin altında) oldu. Ret oyu verenlerin oranı ise çok yüksek (yüzde 92).
Macaristan mülteci istemeyen, bu amaçla sınırlarında duvar ören ve Başbakan Orban’ın yabancı düşmanı, ırkçı hükümeti tarafından yönetilen bir ülke. Bu bakımdan planın reddedilmesi sürpriz değil.
Önerilen kota, topu topu 1294 mülteciden ibaret. Orban bu ret oyunu kazanmak için kampanyada milyonlar harcadı. Macaristan’ın bir avuç göçmene dahi kapılarını açmak istememesi gerçekten büyük bir rezalet.
Katılımın yüzde 50’nin altında olması nedeniyle referandum sonucu geçersiz sayılıyor. Ama Orban inadını sürdürüyor ve AB’nin kota önerisine “boyun eğmemek” için anayasayı değiştirmeyi planlıyor.
Bu referandum Macaristan’ın bir yüz karası olarak anılacak...