Koronavirüs salgınının unuturcasına geri plana ittiği sorunlardan biri de, mülteciler konusudur. Bu mesele, salgının patlak verdiği geçen şubat ayına kadar Türkiye’nin gündeminin başında yer alıyor ve dış ilişkilerinde de ciddi gerginlikler yaratıyordu.
Salgın bu sorunu adeta dondurdu. Tüm ülkeler bu ölümcül virüse karşı seferber olurken, sınırlar kapatıldı, göç hareketi durdu, daha önce kaçak göçe karşı varılan anlaşmalar bir kenara itildi.
Salgın bölgemize yayılmadan önce, 3.6 milyonu Suriyeli olmak üzere 4 milyondan fazla yabancı göçmene ev sahipliği yapmak sorumluluğunu tek başına üstlenen Türkiye, Avrupalıları bu konuda harekete geçirmek için birtakım hamleler yaptı. Ankara bir taraftan yeni bir göç dalgasına karşı Suriye sınırını kapatırken, diğer yandan Türkiye’deki sığınmacıların Avrupa’ya gidişlerine karşı daha önce konan yasakları kaldırdı, yani Yunanistan’a geçişlerine yeşil ışık yaktı.
Bu, komşu ülkeyle yeni bir gerginlik yarattı.
Ayrıca, Türkiye’nin 2016’da imzalanan anlaşmanın hükümlülüklerini tam yerine getirmemekle suçladığı AB ile arası daha da açıldı.
Korona krizi bütün bu gerginlikleri dondurdu, ama Türkiye açısından mülteciler sorununu ortadan kaldırmadı. Suriyelilere ilaveten Afganistan’dan Irak’a, Pakistan’dan Etiyopya’ya kadar çeşitli ülkelerden gelen “göçmenler”, halen de Türkiye’nin tek başına yüklenmek zorunda kaldığı bir sorun oluşturuyor. Korona illetinin yarattığı şartlar değişmedikçe bu durum devam edecek gibi görünüyor. Korona sonrasında ise ne olacağı belirsiz.
***
Önceki gün Dışişleri Bakan Yardımcısı ve AB Başkanı Faruk Kaymakçı’nın internet üzerinden yayınlanan bir programda söyledikleri, sorunun Türkiye için taşıdığı ciddi boyutları ve koronaya rağmen uluslararası camianın Türkiye’ye desteğinin devam etmesi ihtiyacını ortaya koydu.
İltica ve Göç Araştırma Merkezi’nin (İGAM) düzenlediği bu programda Kaymakçı, AB’nin 2016 anlaşmasının hükümlü- lüklerini tam yerine getirmediğini, bu arada 6 milyar euro’luk yardımın şimdiye kadar ancak 2.6 milyar euro’sunun ödendiğini, diğer kısmın proje çalışmaları ve benzeri teknik aşamada kaldığını hatırlattı ve koronanın Türkiye’nin bu meselede tek başına bırakılması için bir sebep olmaması gerektiğini vurguladı. Bakan Yardımcısı, AB ile mevcut anlaşmanın “güncelleştirilmesi” lüzumundan söz etti ve Türkiye’ye mali yardım bağlamında AB’nin yanı sıra, örneğin İslam İşbirliği Örgütü’nün ve G-20 grubunun harekete geçmesi çağrısında bulundu.
***
Mülteciler meselesinde deneyimli bir uzman olan İGAM Başkanı Metin Çorabatır’ın, program dışındaki sohbetimizde yaptığı tespitler, Türkiye’nin, korona krizinden sonra dahi işinin çok zor olmaya devam edeceğini, dolayısıyla şimdiden bazı etkin önlemler almak gerektiğini gösteriyor.
Krize rağmen, hükümet, AB nezdinde diplomatik baskılarını sürdürerek destek sağlamaya çalışıyor. Bu yerinde ve zamanlı bir çaba... Ancak bu destek sağlansa dahi daha uzun vadede mülteci meselesinin son bulacağı anlamına gelmez. Zira göçmenlerin çoğu Türkiye’de kalmak eğilimindedir. Kendi ülkelerindeki şartların ne olacağı, ayrıca AB ülkelerinin de bu meselede nasıl bir tavır alacağı belli değil. Dolayısıyla Ankara, bu yükü çekmeye devam etmek ve sorunun çeşitli boyutlarını kendi bünyesi içinde halletmek zorunda kalacaktır.
Bu durum Çorabatır’ın fikrince Türkiye’nin sığınmacılar veya kaçak göçmenler konusunda yeni bir yaklaşımla onları entegre edecek bir statünün belirlenmesi ihtiyacını yaratmaktadır.
Kısa vadede ise korona krizine rağmen Kaymakçı’nın sözünü ettiği dış desteğin sağlanması önemli. Yeter ki bu kriz mülteciler sorununun buzdolabında tutulması için bir bahane oluşturmasın...