BM Güvenlik Konseyi’nin “derhal ateşkes” kararına ve pek çok ülke liderinin bu yöndeki acil çağrılarına rağmen, Dağlık Karabağ’da geçen pazar günü Azeri ve Ermeni askeri güçleri arasında başlayan çatışmalar hâlâ bütün şiddetiyle devam ediyor. Bu savaş halinin daha ne kadar devam edeceği ve nereye kadar gideceği belli değil.
Azerbaycan ve Ermenistan liderleri, çatışmaların durması ve müzakerelerin başlaması için henüz gerekli şartların oluşmadığını belirterek, “sonuna kadar” savaşma kararlılığını beyan ettiler. Bakü’ye tam destek veren Ankara da Dağlık Karabağ’daki Ermeni işgali sona ermeden ateşkesin sağlanamayacağı mesajını verdi.
Bu durumda Güvenlik Konseyi’nin nadir gerçekleşen bir görüş birliğiyle aldığı karar, şimdilik havada kalıyor. Ancak bu eninde sonunda cephede silahların susmayacağı ve tarafların masaya oturmayacakları anlamına gelmez. Ama şimdilik ne Bakü’den ne de Erivan’dan “derhal” vurgusuyla alınan ateşkes kararına uyacaklarına dair bir işaret yok.
***
Azerbaycan’ın bu konudaki kararlılığının nedenini anlamak kolay. Azeriler 30 yıldır devam eden Ermeni işgaline son vermek için “güç kullanmak”tan başka çare kalmadığı kanısındadır. Bu süre içinde Güvenlik Konseyi’nin işgale son verilmesine ilişkin aldığı kararların hiç sonuç vermemesi Azerilerin sabrını tüketti. Son zamanlarda Ankara’nın da aktif desteğiyle askeri kapasitesini artıran Azerbaycan bu meseleyi kökünden halletmek için “güç üstünlüğü”nü devreye sokmak yolunu seçmiştir.
Ermenistan’ın cephede uğradığı kayıplara rağmen, savaşı sürdürmek konusundaki ısrarını anlamak zor. Kuşkusuz bunda Başbakan Paşinyan’ın yaptığı hesap yanlışının büyük payı var. Onun hâlâ askeri yoldan sonuç elde etme umuduyla ateşkes çağrılarına karşı çıkması kendisini büsbütün yenilgiye mahkûm edecektir.
***
Başta belirttiğimiz gibi, cephede eninde sonunda ateş kesilecek ve meselenin çözümü için masaya oturulacaktır. Bu kez Azerbaycan’ın sahadaki kazanımları masadaki müzakerelerde etkisini gösterecek, belirleyici olacaktır.
Dağlık Karabağ’da Ermenilerin işgalle yarattıkları “oldu-bitti”, bu meseleyi “donmuş anlaşmazlıklar” arasına sokmuştur.
Şimdi cephede olup bitenlerle, statüko bozulmakta, yeni bir gerçek ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, ateşkesin yürürlüğe girmesinden sonraki müzakere süreci yeni gerçek temelinde işleyecektir.
Kısacası, bu kez “çatışmasızlık” veya ateşkes hali gerçekleşecekse, “çözümsüzlük” halinin de son bulması ve kalıcı bir barışın sağlanması gerekecektir.
***
Son gelişmeler ilk bakışta Türkiye ile Rusya’yı bu meselede de karşı karşıya getirmiş gözüküyor. Ankara Azerbaycan’ın, Moskova ise Ermenistan’ın arkasında. Bu olayda iki aktörün pozisyonları farklı:
Ancak Rusya’nın bu meselede (Erivan ile mevcut “özel ilişkiler”e rağmen) daha “ortada”, dengeli bir tutum aldığı ve bu sayede bir “arabulucu” olarak devreye girdiği açıktır. Putin kıvrak diplomasi becerisiyle, bir yandan “arka bahçesi”ndeki çıkarlarını gözetirken, diğer yandan Kafkasya’da baş aktör olduğunu da gösteriyor.
Son olayda oyun kurucu olarak kendini belli eden Türkiye, Dağlık Karabağ ile ilgili yeni süreçte, Rusya ile iş birliği kurabilir.
Ankara ile Moskova, Suriye ve Libya’da bazı konularda karşı karşıya gelmekle beraber, çözüm arayışında yan yana gelebildiklerini gösterdiler. Şimdi Kafkasya’da da öyle hareket etmeleri mümkün. Türkiye’nin Azerbaycan ile, Rusya’nın da Ermenistan ile “özel ilişkiler”i ateşkes ve sonraki müzakere sürecinde belirleyici bir rol oynayabilir.