Irak’ta ve ardından Suriye’de patlak veren iç çatışmalar sırasında ortaya çıkan IŞİD veya sonraki daha yaygın adıyla DAEŞ, iki yıl öncesine kadar sadece bu bölgede değil, aynı zamanda uluslararası platformda da varlığını iyice hissettiriyordu.
Radikal örgüt, giriştiği asimetrik savaşla kısa zamanda bu topraklarda hilafete dayalı bir devlet kurmayı başarmış, Irak’ta ve Suriye’de önemli merkezleri hâkimiyeti altına almıştı.
IŞİD o günlerde iki yönüyle dikkati çekiyordu. Birincisi, az görülen cinsten kullandığı şiddet yöntemleriydi. Savaşçılar düşman saydıkları unsurları vahşice öldürüyor, örneğin başlarını kesiyor veya onları canlı canlı yakıyordu. Aynı savaşçılar, kendi dini inançlarına ters saydıkları eski medeniyetlere ait değerli tarihi eserleri yıkıyor, esir aldıkları kadınlara tecavüz ediyor veya kendi haremlerine dâhil ediyordu.
IŞİD’in dikkati çeken ikinci özelliği de dünyanın çeşitli ülkelerinden birçok genci kendi saflarına çekmesiydi. Bu, IŞİD’in Avrupa’dan Afrika’ya, Asya’dan Amerika’ya ve Avustralya’ya kadar dünyanın beş kıtasında giriştiği propaganda ve beyin yıkama kampanyası sayesinde gerçekleşiyordu. Böylece IŞİD güçlerinde pek çok yabancı ülkeden gönüllüler de yer alıyordu. Bunlar ecnebi pasaportu taşımakla beraber, çoğu o ülkelere göç etmiş Ortadoğulu ailelerin çocuklarıydı.
“Devlet” yıkıldı ama...
Baştaki “askeri zaferleri”ne karşılık, IŞİD’in kurmaya çalıştığı “devlet” pek uzun sürmedi. Bir yandan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, diğer yandan ABD önderliğindeki koalisyon güçlerinin operasyonları karşısında IŞİD çok toprak ve insan kaybetti; “devlet” olarak DAEŞ çöktü.
Son haberlere göre IŞİD savaşçılarının Suriye’deki son kalesi de düşmek üzere. Bunun da tamamlanması an meselesi.
Peki, bu artık IŞİD’in sona erdiği ve IŞİD tehdidinin ortadan kalktığı anlamına geliyor mu?
Kuşkusuz IŞİD’in çökmesi onun için büyük yenilgi. İşgal ettiği topraklar artık onun elinde değil. O topraklarda yaşayanlar da artık IŞİD’in hâkimiyeti altında değiller.
Ama IŞİD çok savaşçı kaybetmekle beraber, hepsi yok olmuş değil. Bir kısmı kaçmış, dağılmış. Bir kısmı yakalanmış, hapiste.
Yani terörist diye bilinen “yerli-yabancı” bir kısım savaşçı hâlâ bir yerlerde duruyor. Yabancı uyrukluların bir kısmı geldikleri ülkelere dönmek çabasında.
Kimse onları istemiyor
Son günlerde özellikle Avrupa’dan gelip IŞİD saflarına katılan ve şimdi de ya hapiste ya da kamplarda bulunan “yabancı savaşçılar’ın akıbeti büyük tartışma konusu oldu.
ABD Başkanı Trump, Suriye’de hapiste bulunan 800 yabancı savaşçının geldikleri ülkeler tarafından geri alınmasını, gerekirse bunların o ülkeler tarafından cezalandırılmasını veya topluma yeniden kazandırılmasını istedi. Bu tutukluların arasında İngiliz, Fransız, Alman dâhil, pek çok yabancı var.
Ne var ki hiçbir ülke bu teröristlere kapılarını açmak istemiyor. İngiltere’den Bangladeş’e, Kanada’dan Çin’e, Rusya’dan Tunus’a kadar pek çok ülke, bu cihatçıların kendi ülkelerine dönüşünün büyük bir güvenlik tehdidi yaratacağından korkuyorlar. Peki, bunlara kim sahip çıkacak? Başıboş kalmaları da ciddi bir güvenlik tehlikesi yaratmayacak mı?