Üçüncü haftasına giren “Fırat Kalkanı” harekâtı, gerek Türkiye’nin dış politikasında, gerekse Suriye’deki güç dengesinde, gözlerin önüne yeni bir tablo seriyor.
Bu operasyonun başlıca özelliği, planlama ve zamanlama açısından, tamamen Türkiye’nin inisiyatifi ile gerçekleşmesidir. Bunun için hazırlanan diplomatik zemin (Rusya ile normalleşme, ABD ile müzakereler, İran’la temaslar vs.) bu askeri müdahalenin uluslararası camia tarafından da kabul görmesini sağlamıştır.
Diplomatik alandaki bu başarının yanı sıra, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile birlikte yürüttüğü askeri operasyon bu kısa süre içinde bir zafere ulaşmıştır.
“Fırat Kalkanı” harekâtının bir amacı, Kuzey Suriye’de, Türk sınırına yakın bölgede kümelenen (ve oradan Kilis gibi Türk kentlerine ateş eden) IŞİD güçlerini bertaraf etmekti. Bu, planlandığı gibi, süratle gerçekleştirildi. Diğer bir amaç da, daha önce yapılan uyarılar çerçevesinde, PYD/YPG’nin Fırat’ın batısına geçmesini ve orada kendi hâkimiyeti altında bir koridor kurmasını önlemekti. Bu da gerçekleşmek yolundadır.
Fiili durum
Şimdiye kadar bu harekâtın sağladığı başlıca kazanım, Kuzey Suriye’de fiilen bir güvenli bölgenin oluşmasıdır.
Bu durum terör gruplarının Türkiye’nin sınır bölgesindeki yerleşmiş bölgelerini tehdit etmesini önleyeceği gibi, burada ilk kez Türk askeri varlığını da kurmaktadır. Bunun anlamı, Türkiye’nin de artık Suriye’de bir askeri ve siyasi aktör olarak aktif bir rol oynayabilecek duruma geldiğidir. Bundan böyle Türkiye Suriye sorununun her aşamasında sesini duyurabilecek, kendi çıkarlarına uymayan gelişmelere karşı çıkabilecektir...
Nereye kadar?
Bu kazanımları sürdürebilir avantaja dönüştürmenin kolay olmayacağını görmek lazım.
Askeri harekâtın nereye kadar gideceğini ve Mehmetçik’in daha ne kadar zaman sınır ötesi topraklarda kalacağını Ankara’daki siyasi ve askeri otoriteler mutlaka planlıyordur. Bunun ölçülü tutulması ve risk hesaplarının iyi yapılması çok önemli...
Şimdi cephenin genişletilmesi ya da yeni cephelerin açılması söz konusu. El Bab ve hatta Rakka, Musul gibi hedefler gündemde. Birçok uzman, Kuzey Suriye’deki Türk askeri varlığının kısa vadeli olmayacağını, harekâtın amaçlarına ulaşmak için Mehmetçik’in oralarda daha uzunca bir süre kalması gerektiğini öne sürüyor.
Bundan sonraki operasyonlarda IŞİD ve YPG savaşçılarıyla karşı karşıya gelmek riski var... Bir başka risk de IŞİD’in cephede uğradığı yenilgiye yeni terör kampanyasıyla karşılık vermeye kalkışmasıdır.
Harekâtın genişlemesi ve uzaması, ABD ve Rusya gibi aktörlerin de tepkisine yol açabilir. Rusya’nın önceki gün TSK’nın operasyonlarından “endişe” duyduğunu ifade etmesi bunun işaretidir.