Koronavirüs salgınının getirdiği yeniliklerden biri de Zoom toplantıları sistemidir. Türkiye’de çok hızlı yaygınlaşan bu sistem çerçevesinde, çeşitli kurumlar, toplantılarına artık internet üzerinden yapıyorlar. Bu sayede toplantılara uzak mesafeden, hem de zaman kaybetmeden katılıp görüşmek mümkün oluyor.
Toplantılarını bu pratik yöntemle sürdüren Türkiye’nin önde gelen düşünce kuruluşlarından Global İlişkiler Forumu (GİF) geçen cuma akşamı, eski Yunan Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu’yu Atina’dan konuşmacı olarak konuk etti. Deneyimli politikacı, korona sonrasında AB ağırlıklı dış politika ve Türk-Yunan ilişkileri üzerindeki görüşlerini ve tavsiyelerini paylaştı.
Papandreu Türk kamuoyunda özellikle 1999’dan itibaren dönemin Türk Dışişleri Bakanı İsmail Cem ile birlikte giriştiği “yumuşama politikası” vesilesiyle iyi tanınan bir isim.
O yıllarda Cem-Papandreu ikilisi, sık sık uyuşmazlıklar nedeniyle gerginleşen Türk-Yunan ilişkilerini düzeltmek için bir yakınlaşma stratejisi geliştirmişti. Ana fikir şuydu: Gerilim, hatta çatışma tehlikesi yaratan Ege ve Kıbrıs gibi sorunları bir çırpıda halletmek mümkün olmadığına göre, iki ülke arasında bir güven ortamı yaratmak, çeşitli alanlarda da bir yakınlaşma ve iş birliği yaratmak gerek. Bu sağlanırsa, sorunların çözümü için ortam daha müsait hale getirilir. Bu süreçte de en azından kriz ve çatışma riski düşürülür...
Cem-Papandreu iş birliği sayesinde de o dönemde gerçekten ikili ilişkilerde belirgin bir yumuşama ve yakınlaşma sağlandı. Bu performans bir örnek olarak gösterildi...
***
GİF’in Zoom toplantısında Papandreu’yu dinlerken, yakından izlediğim o dönemi hatırladım.
Şartları bugün farklı da olsa Papandreu o zamanki politikanın doğruluğuna ve geçerliliğine inanıyor. Evet, halen ikili ilişkileri geren, hatta çatışma riski yaratan bir dizi sorun var: Kıbrıs bunlardan biri. Üstelik Kıbrıs etrafındaki deniz altı hidrokarbon kaynakları Ankara ile Atina’yı karşı karşıya getiren yeni bir uyuşmazlık konusu. Bunun uzantısı ta Libya’ya ve uluslararası platforma kadar gidiyor... Mülteci sorunu da gerilim yaratan bir konu daha...
Papandreu bütün bu meselelerin halli için diyaloğun, müzakerelerin şart olduğu kanısında. Bunun için Türkiye ile Yunanistan’ın iyi ilişkiler içinde olması, birbirlerini daha iyi anlayarak bir güven ortamı yaratması gerekir. Korona krizi, iki ülke arasında iş birliği ve zorunluluğunu yaratıyor. Dolayısıyla, yumuşama ve yakınlaşma stratejisinin hayata geçirilmesi için bir fırsat sayılmalıdır.
***
Bu görüş mantıklı görünmekle beraber, pratikte başarı şansı nedir?
Cem-Papandreu iş birliği döneminde alınan sonuç gerçekten çok ümit vericiydi. O yıllarda gerek hükümetler, gerekse halklar düzeyinde bir dostluk köprüsü kurulmuş, bu stratejinin iki tarafın da yararına olduğu ortaya çıkmıştır.
Tabii bu yakınlaşmanın sürdürülebilir olması gene iki tarafın yönetim kadrolarının bu yönde kararlılıklarını fiilen göstermeleri şart. Yakınlaşma stratejisi sürecinde iş çevrelerinden sivil toplum hareketlerine kadar çeşitli kesimlerin bu konudaki desteği çok önemli olmakla beraber, beklenen sonucu vermeyebilir. Zira bu stratejinin, resmi devlet politikaları karşısında, “krize dayanıklı” bir sigortası yoktur. Bu bakımdan bu tür yakınlaşma hareketleri, çok gerekli ve yararlı olduğu halde, “kırılgan” bir nitelik taşıyor.
Ama her şeye rağmen bu sistem çatışmayı önlemeye yönelik en doğru yol olarak duruyor...