Bugünlerde bir sabah uyandığımızda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK, Kuzey Suriye’de, Fırat’ın doğusunda harekete geçtiği haberiyle karşılaşmamız, süresiz olmayacak.)
Cumhur-başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen çarşamba günkü konuşmasında verdiği açık işaretten sonra, bu operasyonun başlaması bir an meselesi sayılıyor. Resmi açıklamalarda Ankara’nın bu konudaki kararlılığı tekrarlanıyor, haberlerde askeri hazırlıklara ilişkin son detaylar veriliyor. Televizyonlarda bu konuda değerlendirmeler yapılıyor.
Daha önce TSK’nın Kuzey Suriye’de giriştiği iki operasyonu (Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı), heyecanla izlemiş olan Türk kamuoyu, şimdi aynı duygularla bu üçüncü harekâtı bekliyor.
Kuşkusuz her harekâtın kendine göre özellikleri vardır. Bu üçüncü harekâtın farklı özelliklerinin başında, kapladığı alanın genişliği, topoğrafyası, demografik yapısı, insan ve silah gücü, ABD’nin buradaki siyasi ve askeri varlığı gibi faktörler geliyor.
Birçok analistin belirttiği gibi, bu faktörler “üçüncü cephe”deki operasyonun daha çetin geçmesi ve daha uzun sürmesi olasılığını artırmaktadır.
Kritik bölge
Fırat’ın doğusu diye adlandırılan bölge, Suriye’de iç savaşın ülke çapında yayılmasından sonra, YPG’nin kendi hâkimiyeti altına aldığı, geniş ve özerk kantonlar kurduğu topraklardır. YPG burada ABD’den sağladığı destekle, geniş bir “ordu” (kimine göre 60-70 bin kişi) kurmuştur.
Ankara PKK’nın bir uzantısı olarak saydığı YPG’nin bir terör tehdidi olarak ortadan kalkması için, Fırat’ın doğusundaki siyasi ve askeri yapısının yıkılmasını şart görüyor. Dolayısıyla, bu cephedeki operasyonun amacı, “son terörist etkisiz hale getirilinceye kadar” mücadeleyi sürdürmektir.
Bu fikirle, Türkiye şimdiye kadar kendi inisiyatifiyle temizliğe girişebilirdi, eğer “ABD engeli” olmasaydı... Ne var ki ABD’nin bu bölgedeki varlığı ve PYD/YPG’ye aktif desteği buna imkân vermemiştir. Ancak Erdoğan’ın son çıkışı, Ankara’nın artık beklemeyeceği ve kendi başına harekete geçeceği mesajını vermiştir.
Şimdi mesele TSK’nın bu bölgedeki harekâtı karşısında nasıl davranacağıdır. Örneğin, ABD bölgedeki hava hâkimiyetine dayanarak Türk jetlerinin hareketine engel olmaya kalkışabilir mi? (Rusya, Zeytin Dalı Harekâtı’nda kendi kontrol ettiği bölgede hava sahasını Türk uçaklarına açmıştı)...
Felaket senaryosu
Türkiye’nin beklentisi, ABD’nin Suriye cephesinde iki müttefik ülke arasında bir çatışmaya yol açacak davranışlardan kaçınmasıdır. Bu gerçekten iki ülke için de, NATO için de bir felaket olur.
Bu meselede sessizce yoğun diplomatik çabalar sürdürülüyor. Fırat’ın doğusundaki cephede TSK’nın harekâtına ABD’nin bulaşmayacağı bir formül düşünülebilir mi? Veya bu bölgede YPG varlığına son verecek ya da bir şekilde buradaki terör tehdidini dışlayacak bir yol bulunabilir ve Türk-Amerikan iş birliğiyle hayata geçirilebilir mi?
Zaman epey daraldı. Artık önümüzdeki saatler belirleyici olacak...