Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Peş peşe gelen bir dizi olay Türkiye’yi giderek Batı’dan uzaklaştırıyor.
Son olay, Alman parlamentosunun “Ermeni soykırımı” tasarısını kabul etmesidir. Alman politikacılarının bu konuda gerekçeleri ve amaçları ne olursa olsun, ikili ilişkilerin en sıklaştığı bir sırada Berlin’in bu beklenmedik çıkışı, Türkiye’de kamuoyunda olduğu gibi hükümet katında da derin bir düş kırıklığına ve kızgınlığa yol açtı.
Bu karara oybirliğine yakın bir çoğunlukla “evet” diyenler, Türkiye’nin olası tepkisini hiç mi hesaba katmadılar, Almanya’nın -ve Batı’nın- bu gidişle Türkiye’yi “kaybedebileceğini” hiç mi düşünmediler? Sadece bu davranış “Bu ne biçim müttefik?” sorusunu akla getiriyor...
Esas müttefik kim?
Diğer bir olay da ABD’nin PYD/YPG konusundaki tavrıdır. Washington Ankara’nın bütün uyarılarına rağmen, Suriye’deki Kürt güçlerine destek ve önderlik sağlamaktaki ısrarıyla Türkiye’nin hassasiyet ve endişelerini göz ardı ediyor. ABD yönetimi Suriye’de kendi stratejisini uygulamayı sürdürürken, esas müttefikinin Türkiye olduğunu dikkate almıyor ve tercihini Türkiye’yi kendisinden uzaklaştırmak pahasına, başkalarının lehinde kullanıyor...
Bu arada AB’nin terör konusunda Türk hükümetinin hassasiyetini dikkate almaması, mültecilerle ilgili anlaşmanın akıbetini tehlikeye düşürüyor. Bu olayda da Ankara’nın şikâyeti, AB’nin Türkiye’nin karşılaştığı terör sorununa anlayış göstermemesi, eşit şartlarda işbirliği yapmak istememesidir...
Mesafe açılıyor
Bütün bu olaylar karşısında başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere hükümet yetkilileri tepkilerini en sert şekilde ifade ediyorlar. Kamuoyunda da Batı’ya karşı öfke ve güvensizlik giderek tırmanıyor.
Kuşkusuz Türkiye’nin Batılı müttefikleriyle uyuşmazlıklarında kullanabileceği çeşitli enstrümanlar var. Şu sırada Almanya’ya nasıl bir karşılık verileceği hükümetin gündeminde. Aynı şey PYD/YPG için de söz konusu. Cumhurbaşkanı son demeçlerinde bunun açık işaretini verdi.
Ne var ki karşılık olarak ortaya konacak tutum ve alınacak tedbirler, yukarıda saydığımız ülke ve kurumlarla -yani genel olarak Batı ile- iplerin koparılması ve dış politikada bir rota değişikliğine gidilmesi anlamını taşımaz. Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinin uzun yıllardan beri benimsenen vizyon ve duruşa dayılı olduğu ve siyasetten ekonomiye, teknolojiden kültüre kadar çok geniş bir spektruma yayıldığı unutulmamalı.
Sanıyoruz Ankara son olayları böyle bir geniş açıdan ele alarak, kararlarını serinkanlılık ve sağduyu ile vermeyi düşünmektedir.