Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

AB üyesi 28 ülkenin dışişleri bakanları bugün Malta’da yapacakları toplantıda, son gelişmelerin ışığında, Birliğin Türkiye ile bağlarının geleceğini masaya yatıracaklar.
Bu görüşmelerin Türkiye-AB ilişkilerine yeni bir şekil verme girişiminin başlangıcı olması ihtimali yüksek. Herhalde önümüzdeki günlerde ve haftalarda, AB’nin ve üye ülkelerin çeşitli kademelerinde bu konu epey tartışılacak ve bir karara varmaya çalışılacak.
Malta’daki toplantı, AB’nin yürütme organı olan Komisyon’dan AB’ye bağlı Avrupa Parlamentosu’na (AP) kadar çeşitli organlarından, Türkiye ile üyelik müzakereleri sürecine son verilmesini tavsiye eden seslerin yükseldiği bir ortamda yapılıyor.
Komisyon ve AP yetkililerinin son beyanları, ilk kez çok açık şekilde, Türkiye ile yıllardan beri devam eden ve son zamanlarda iyice tıkanan üyelik müzakerelerinin sürdürülmesinde yarar görülmediğini belirtiyor ve bu sürecin tam üyelik dışında farklı bir ilişki düzeninin bulunması fikrini gündeme getiriyor.
Bu görüş henüz olgunlaşmamış da olsa, artık bu konu gerek AB organlarında, gerekse üye ülkelerde yapılacak görüşmelerde uygun bir formül bulmaya çalışılacak...
Acı gerçek
Buna benzer bir eğilim Türkiye’de de kendisini belli ediyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın son bazı demeçleri, yarım yüzyıldır AB kapısında bekletilen Türkiye’nin sabrının tükenmekte olduğu ve Ankara’nın üyelikten vazgeçip AB ile daha çok ekonomik ağırlıklı bir işbirliği düzenini tercih edebileceği işaretini veriyor...
Kuşkusuz bunca yıllık çabadan sonra bu noktaya gelinmesi çok üzücü. Bunun nedenleri tartışılabilir. İki tarafın da birbirini suçladığı noktalar vardır. İki taraf da görüşmelerin sonuç vermesini önleyen ve gerginlik yaratan pozisyonları savunmakta ısrarlı.
Açıkçası, taraflar birbirlerini ayıran ve çıkar, zihniyet ve duruş farklılığından kaynaklanan uçurum kalkmadıkça üyelik projesinin gerçekleşmesi şansı zayıf kalıyor.
Uygun seçenek
Ancak Türkiye’nin AB’ye, AB’nin de Türkiye’ye ihtiyacının olduğu iki tarafta da kabul ediliyor. Bu da “birbirinden vazgeçmezlik” durumunu yaratıyor.
Eğer Türkiye de, AB de tam üyelik projesinin gerçekleşemeyeceği sonucuna varıyorlarsa, birbirlerini üzmekten ve hatta öfkelendirmekten başka bir işe yaramayan bunca yıllık müzakere süreci yerine aralarındaki bağları ve işbirliğini sürdürmeyi mümkün kılacak başka bir ortaklık şekli bulmalarında yarar vardır.
Tabii bunun için iki tarafın da böyle bir değerlendirmeyi ve amacı paylaşmaları gerekir.
Görünen o ki böyle bir fikir giderek zemin kazanıyor.