Yaz ayları gelince hayatın olağan akışı bir anda yavaşlıyor. Hemen herkes daha yavaş... Bunun toplumsal ve tarihi kökleri mutlaka vardır. Sanat söz konusu olunca da benzer bir tablo ortaya çıkıyor. Hem sanatçılar hem de galeriler farklı bir çalışma yöntemi çiziyorlar. Galeriler pek yeni sergi açmıyorlar. Eylülü bekliyorlar çünkü eylülde özellikle İstanbul’da sanat dünyası hızla hareketleniyor. Bu yıl da benzer bir tabloyla karşı karşıya kalacağız. Geçtiğimiz günlerde açıklanan 17. İstanbul Bienali sanatçı listesi bunun bir göstergesi.
Bir de galeriler artık yaz sergilerini Bodrum, Alaçatı gibi tatil bölgelerinde açıyorlar. Bu; dünyada örneklerine sık rastladığımız, ülkemiz içinse yeni sayılabilecek bir uygulama. Sonuçlarını, etkilerini, satışlara yansımalarını bu yıl olmasa bile önümüzdeki yıllarda daha net bir şekilde görebileceğiz.
Devasa rüzgâr gülü
Dünyaca ünlü Amerikalı sanatçı Jeff Koons’un Yunanistan’ın İdra (Hydra) adasında salgın nedeniyle ertelenen “Apollo” başlıklı sergisi bu bağlamda değerlendirilebilir. Bu sergide sanatseverleri karşılayan Apollo suratlı devasa bir rüzgâr gülü sosyal medyada sıklıkla karşıma çıkıyor. Normal şartlarda çok ziyaretçi ağırlamayan bu adaya sergiden dolayı hem yerli hem de yabancı yoğun bir talep var. İnanıyorum ki Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın da desteğiyle yakın zamanda ülkemizde de bu tarz sergileri göreceğiz.
Yukarıda yaz aylarında hayatın ritminin değiştiğinden bahsettim. Uyku düzenimizin değişmesi bunun en belirgin örneklerinden biri. Ya daha geç yatıyoruz ya fırsat bulursak öğle sıcağından kaçmak için “siesta” yapıyoruz ya da imkânları zorlayarak güne daha geç başlıyoruz. Uyku temasının merkezde yer aldığı bir sergiden bahsetmek istiyorum: “Koyun Koyuna”. 29 Ocak 2023 tarihine kadar Arter’de devam edecek olan serginin küratörü Eda Berkmen.
Mahrem, aile, teslimiyet
Anne karnındaki bebeğin ilk uykusundan son uykuya kadar geniş bir yelpazede uykuyu merkeze alan sergi iyi bir seçki sunuyor. Tanıtım bülteninde sergi şu sözlerle anlatılıyor: “Uyku canlı yaşamının vazgeçilemez bir parçası, kendimizi bıraktığımız bir bilinmeyen, DNA’ya işlenmiş bir teslimiyet zorunluluğu. Gelişim ve verimlilik adına kontrol edilemeyen tek zaman aralığı olarak uyku, temel bir gereksinim olmasının dışında bir direniş ihtimalini de gündeme getirebilir mi?
“Koyun Koyuna” başlıklı grup sergisinde yer alan yapıtlar uyku temasıyla bağlantılı mahremiyet ve paylaşım, birey ve topluluk, kucaklanma ve kısıtlanma, direniş ve teslimiyet, ilerleme ve tekrar gibi kavramlar etrafında toplanıyor. Uykunun geçmişle ve bilinçdışıyla bağı, çağdaş sanat yapıtlarının yanı sıra daha erken tarihli temsiller ve arkeolojik nesneler yoluyla sergiye dahil ediliyor.”
Sergiye doğal olarak uykusuyla eşlik eden bazı kavramlar da yer alıyor: Mahrem, aile, geçit, teslimiyet, yavaşlık ve uyanış. Uyku söz konusu olduğunda aklımıza ilk gelen kavram olan rüya, sergide yer almıyor çünkü rüya sergiye dahil olursa, ki modern ve çağdaş sanat tarihinin en yaygın temalarından biridir, serginin odak noktası olan/olması planlanan uykunun ikinci planda kalma ihtimali son derece yüksek. Bu tehlikenin farkında olan ve sergiyi buna göre planlayan Eda Berkmen başta olmak üzere tüm Arter ekibini tebrik ederim.