Bu haftaki yazımda geçen haftalarda ziyaret ettiğim Venedik Bienali’ni ele almaya devam ediyorum. Bu kez bienalin Giardini bölgesinde yer alan ülke pavyonlarından söz edeceğim.
Amerika
Amerika Pavyonu’nun girişinde sizi sazdan eteği andıran bir cephe kaplaması karşılıyor. Ve tam girişte yer alan devasa boyuttaki heykel şok edici. Bu şokun hemen ardından içeri girdiğinizde Simone Leigh’in diğer heykellerinde de benzer bir yaklaşımı sergilediğini görüyorsunuz. Büyük heykeller her an karşınıza çıkabiliyor. İlk kez siyahi bir kadın tarafından temsil edilen Amerika Pavyonu’ndan siyahilerin ve özellikle siyahi kadınların tarih boyunca yaşadıkları problemlerle yüzleşmeniz şaşırtıcı olmuyor. Pavyonun dışında ve içinde yer alan bronz ile seramik heykellerle sanatçı bence yeni melezlikler öneriyor ve bunlar vasıtasıyla tarihle yüzleşiyor.
“Sovereignty (Egemenlik)” başlığını taşıyan işler serisinde sanatçı etnografik bir çalışma sayılabilecek video, heykeller, binanın cephesi ile yaptığı araştırmanın neticesini benlik teması ekseninde işliyor.
Siyahi kadın bedeninin ve Afrika diasporasından gelen görüntülerin diğer insanlar tarafından nasıl tasvir edildiğini ve kullanıldığını araştıran Simone Leigh ortaya son derece etkileyici ve bütünlüklü bir seri koyuyor.
Kanada
“2011 ≠ 1848” başlıklı eser son derece ilgi çekici. Douglas Stan, 1848 yılındaki işçi hareketleriyle 2011 yılında yaşanan büyük ihtimalle, 2008 krizinin yol açtığı ekonomik ve politik statükoya tepki içeren eylemleri birlikte okuyor. Arap Baharı hareketine, Londra’da yaşanan isyanlara, Wall Street’i İşgal Et eylemine hatta Vancouver’daki Stanley Cup protestolarına bütüncül bir yaklaşım sergiliyor.
1848’de yaşananlar basılı medyanın yükselişi ve yaygınlaşmasına neden olurken 2011’de yaşananlar ise sosyal ve dijital medyanın hayatımızdan bir daha çıkmayacak şekilde yer almasına neden oldu.
Douglas Stan, dört büyük ölçekli melez belgesel fotoğraf aracılığıyla 2011 olaylarının çeşitli yönlerini araştırıyor. 12 Ocak’ta Tunus’ta Avenue Habib Bourguiba’daki protestoları yeniden sahneliyor; 15 Haziran’da Vancouver’daki isyancılara odaklanıyor; 9 Ağustos’ta Londra’nın Hackney ilçesinde gençlerle polis arasındaki çatışmaları yansıtıyor ve 1 Ekim’de New York Brooklyn Köprüsü’nde Occupy Wallstreet protestocularının tutuklanmasına yer veriyor.
Ülke pavyonları arasında Kanada güncel politiğe en yakın eserlere yer verip büyük bir cesaret örneği sergileyerek başarılı bir iş ortaya koyuyor.
Nordik
Nordik ülkelerinin (Norveç, Finlandiya ve İsveç) pavyonu bu yıl Sami Pavyonu’na dönüştürülmüş durumda. Samiler ya da diğer adıyla Laponlar; Norveç, İsveç, Finlandiya, Rusya ve Ukrayna’da yer alan bir etnik grup. Toplam nüfuslarının yaklaşık 100.000 civarında olduğu tahmin ediliyor. Samiler, yaklaşık 4000 yıl önce bu bölgeye geliyorlar. Vikinglerle yaşadıkları mücadele neticesinde kutup bölgesine doğru geri çekilen halkın 17. yüzyıldan itibaren Norveç ve İsveç Krallıkları tarafından sistemli bir asimilasyona tabi tutulduğu tarihi kaynaklarda yer alıyor. İnaçlarını yaşayamazlar ve zorla Hristiyan yapılırlar, dilleri yasaklanır. Samiler, 20. yüzyılda hakları için mücade ediyorlar. 1956’da Finlandiya, İsveç ve Norveç’te yaşayan Samiler Kuzey Sami Konseyi’ni oluşturuyorlar. Bugün bu ülkelerde resmi olarak azınlık statüsündeler. Dillerini ve kültürlerini öğretebiliyorlar.
Pauliina Feodoroff, Maret Anne Sara ile Anders Sunna performans, yerleştirme ve resimlerden oluşan bir “ülke” pavyonu oluşturuyorlar. Pavyonun açılışında ise yöresel, renkli kıyafetleriyle yer alan Samilerle sohbet edip onların hikâyelerini dinlemek oldukça etkileyiciydi. Giardini’de en dikkat çeken iki olay ise şunlar oldu: Savaş dolayısıyla protesto edilen Rusya Pavyonu’nun kapalı olması ve Hollanda’nın kendi pavyonunu Estonya’ya vermesi.