DEREDEN TEPEDEN BİR YAZI…

1 Mart 2019

Uzun zamandır fazla televizyon izlemeye zaman bulamıyordum, bu hafta sonu grip beni eve bağlayınca ve de ülkemizin üç tarafında toz fırtınaları, kasırgalar, seller, afetler ve ölümler vuku bulunca, gayriihtiyari iyi bir izleyici oldum. Tabii bu arada çok sevemediğim telefonumun WhatsApp gruplarına da “Geçmiş olsun” mesajları
çekip durdum.
Düşündüm de, çocukluğumda bunlar oluyor muydu diye... O yıllarda doğru dürüst televizyon ve sosyal medya yoktu, en önemli haber kaynağımız evde çıt bile çıkmayacak şekilde annemin talimatıyla çatal bıçak oynatmayarak dinlediğimiz saat 13.00 ve 19.00 haber bültenleriydi.
O zamanki tabirle, ajanslar...
Bakıyorum da son günlerde bu tip olaylar küresel ısınma denilen global hastalığın belli tezahürleri
gibi oldu.
Eskiyi özledik

Yazının Devamı

ZEYTİNYAĞI DOLU BİR AKŞAM…

22 Şubat 2019

Moda Deniz Kulübü, geçtiğimiz hafta değişik bir projeye imza attı. Kulübün Genel Müdürü Ayhan Alpakın ve üyesi kıdemli organizatör Metin Menahem, gastro kültürel etkinlikler dizisinde Ali Ertan’la zeytinyağı üzerine tadım ve söyleşi organize etti. Aslında hem zeytinyağına ilgim hem de Ali Bey’i şahsen tanımam güzel bir tesadüf oldu. Onun ilaç değerindeki ürünlerini tatmış bir kişi olarak, hemen kalkıp gittim. Bu benim ilk zeytinyağı tadımımdı, çok daha keyif aldım ve bilgi dağarcığımı zenginleştirdim.
Ali Ertan, İngiltere’de eğitim görmüş, endüstri tasarımı konusunda ODTÜ’de çalışmış bir akademisyen. Hayatının bir bölümünde Ankara’yı terk edip, Çanakkale’ye Kaz Dağları’na yerleşiyor ve 2014 yılında orada butik zeytinyağı üretimine başlıyor. Hayatı, her yaptığı işi çok iyi yapma üzerine kurulu. Bunun için 2016 yılında ürettiği 2015 yılı mahsullerini Dell Anatolia markasıyla dünya yarışmalarına sokuyor ve sonunda altın madalya kazanıyor.
Enteresan bilgiler...
O gece Ali Bey zeytinin yetişmesi, toplanması, depolanması ve yağ haline getirilmesiyle ilgili çok enteresan bilgiler verdi. Ben size bunlardan birkaçından bahsedeceğim; en önemlilerinden birisi hakiki ve yüzde 100

Yazının Devamı

GAYRETTEPE’DE BİR İTALYAN…

15 Şubat 2019

İtalya’nın her şehrinde, ara sokaklarda küçük ve aile işletmesi olan lokantalar görürsünüz, genelde isimlerinin başında da ‘trattoria’ kelimesi olur. Çoğunlukla da el yapımı tül perdeli, küçücük tabelalı, üzerlerinde 1900’lü yılların ilk yarısı ve bazen 1800’lerin sonuna kadar uzanan geçmişleri yazılı mütevazı ama müthiş lezzetli yerlerdir. Kuruluş tarihleri eskidikçe, fiyatları da bir tık artar. En fazla 20-30 kişiliktirler, şef mutfakta, eşi ya da kızı salonda olur ve 1-2 tane de yardımcıları bulunur.
Neden yazıma böyle bir giriş yaptım derseniz; geçenlerde komşu mahallede ne zamandır duyduğum ama gidemediğim muhteşem mini İtalyan lokantası Trattoria Serenzo’yu size aynen tanıtmak için... 2010’lu yılların başında iplik makinaları mühendisi olan Enzo Prandino ve kozmetik uzmanı Serpil Güven çifti, emeklilik projelerini gerçekleştirmek için kurdukları ve “Hayatımızın nostaljik bölgesi” dedikleri Gayrettepe’de, İtalyan yemekleri sunuyorlar. Enzo, eşinin anlatımıyla; “Her İtalyan erkeğinin doğasında bulunan el lezzeti ve ailesinin geleneksel ev reçeteleriyle geliştirdikleri menüleri” bu cici trattoria’da misafirlerine hazırlıyor.
Kapsamlı bir menü
Dekorasyon son derece hoş,

Yazının Devamı

ALSACE’DAN LEZZETLER…

8 Şubat 2019

Fransa’nın hep gidilen istikametleri vardır. Mesela, Paris, Lyon, Nice ya da Marsilya gibi, ancak bir de bazen ya meraktan ya da mecburiyetten gidilen şehirler vardır. Strazburg ya da Rouen gibi... Bu sefer bir sohbette dinleyip, merak ettiğim Colmar’ı destinasyon olarak seçtim.
Basel Havaalanı’na indikten sonra Fransa gümrüğünden çıkıp, trenle bir saatte Colmar’da oluyorsunuz. Minik ve tarihi bir Alsace evinden modernize edilen çok şık 14 odalı bir butik otelde kaldık. Zaten otelin ismi de oda sayısından mütevellit; Hotel Quatorze. İçinde ne yoktu derseniz, lüzumlu olan her şey mevcuttu diyebilirim. Sahibi hep işinin başında en küçük detayla ilgilenen bir hanımefendi. Hatta o kadar zarif ki, misafirleri tren istasyona bırakıp, valizlerini bile indiriyor. Colmar’ın en güzel tarafı küçük Venedik denen bölgesi, 15 dakikalık bir yürüyüşle varacağınız bu mahalleden çıkmak istemeyeceksiniz. Kafeleri, hediyelik eşya dükkanlari, restoranları, barları, kitapçıları ve de antikacılarıyla tam bir cazibe merkezi. “Adı nereden geliyor?” derseniz, içerisinden geçen Venedik-vari bir kanaldan ötürü böyle adlandırılmış. Gerçekten bildiğiniz Venedik’in onda biri bile değil ama bir açıkhava müzesi

Yazının Devamı

ŞEHRİN YENİ  GÖZDESİ: GALVİN

1 Şubat 2019

Bir restoranda yemek yerken etrafı seyretmenin ve incelemenin insanı bu kadar mutlu edeceğini tahmin etmezdim Galvin’e gitmeden önce... Zeytin ağaçları, heykeller, objeler ve değişik dekoratif unsurlar, gözünüzü hiç yormuyor, adeta insanı oyalıyor. İster istemez bu dekorasyondan etkileniyorsunuz. Burası aslında bir restoran değil, bir kompleks gibi; girişi, barı, manavı, hazırlık mutfağı, son dokunuş bankosu, dinlenme salonu ve terasıyla yerinize oturup soluklanabilirsiniz. Sonrası için tavsiyem, bunların hepsini tek tek dolaşmamız olacak. Özellikle duvarlardaki seramikleri incelemenizi önereceğim, gece boyunca da salonun sürprizlerine kendinizi hazırlayarak gözü kulağı yormayan ışığı ve müziği de izlemenizi...
Lezzet ve opera bir arada
Yemeklerde öncelikle somon füme ve avokadolu bruschetta ile parmesan peynirli ızgara taze kuşkonmaz aldık. Daha sonra ara sıcak olarak acılı domates soslu kalamar ve kabaklı kızarmış karidesi paylaştık. Bu arada tadına baktığım dana ve ahtapot karpaçyo, geçtiğimiz hafta Roma’da tattığım lezzetlerle eş değerdeydi.
Sıcaklarda taze domatesle, fesleğen soslu peynirli ravioli ve dana etli domates soslu papardelle ile gorgonzolalı gnochhi’nin de

Yazının Devamı

Tarladan masaya Bloom’da...

25 Ocak 2019

Göktürk, İstanbul’un uydu ilçelerinden biri olmuş durumda... Düzenli, modern ve temiz oluşu, hem de yeni açılan İstanbul Havalimanı’na yakınlığı dolayısıyla da son derece gözde bir yerleşim merkezi halini aldı.
Bu semtin tam can alıcı noktasına baktığımızda, şık estetik bir binayla karşılaşıyorsunuz. Ünlü Türk mimar Hakan Kıran imzasını taşıyan bu yapıtın en can alıcı noktası ise sabah kahvaltısından gece atıştırmalığına kadar hizmet veren Bloom. Burası daha önceleri Gezi Pastanesi’nin bir şubesiydi ve içinde bir de çikolata imalathanesi bulunduruyordu. Şimdi hepsi aynı yerde toplanmış ve bir kompleks oluşmuş, çok daha başarılı çalışıyor.
Taze ürünler
Burada en önemli bulduğun hususlardan birisi ürün tazeliğine verilen değer oldu. Restoranın giriş bölümünde Avrupai tarzda bir manav yaratılmış. Her gün anlaşmalı üreticilerden gelen meyve-sebze hem tüketiciye intikal ettiriliyor hem de üretimde kullanılıyor. Bu arada fiyatlar da makul boyutlarda tutulmuş. Çikolata reyonundaki ürünlerde özellikle koruyucu hiçbir madde kullanılmamış, zaten son zamanlarda bu konuda diğer markaların da bir kısmında da bunu görüyoruz.
Menü çok değişken ve basılı değil. Şef Fikret Demirağ,

Yazının Devamı

Dedeagaç’da bir yılbaşı

18 Ocak 2019

Bu sene yeni yılı değişik, sakin bir yerde geçirmek istedim, dostlarım da bana Dedeağaç’ı (Alexandropoli) tavsiye etti.
Uzun zamandır gitmemiştim... Gerek oteller ve lokantaları, gerek fiyatlarının makul oluşu, hava durumu da elverince zamanı değerlendirip gitmeye karar verdim.
Hakikaten uzun zamandır bu kadar sakin, güzel müzik dinleyip, kaliteli yemek yiyerek bir yılbaşı geçirmemiştim.
Genellikle restoranlar böyle zamanlarda fiks menü yaparlar. Ben de o işleri fabrikasyon gibi gördüğümden hiç sevmem. Doğrusu gidene kadar endişeliydim de, yerime oturduğum andan itibaren kapıdan hiç çıkmak istemedim.
Müziği yapan solist, konservatuvarlı bir hanım ile buzuki çalan müzik hocası ve klavyeci, hakikaten muhteşem bir Türk-Yunan müziği örneği sergiledi.
Gece boyunca ara vermeden devam ettiler. Tam dört saat, sadece su içerek ve gülümseyerek gerçekten kulağı tırmalamayan güzel bir müzik dinletmişler bize.
Şölen tadında

Yazının Devamı

BERLİN TATLARI, KARAKÖY’DE

11 Ocak 2019

İstanbul’un tarihini incelediğimde, gördüğüm bu şehrin ilk eğlence yerleri olan kafe şantanlar (müzikli küçük gazino) içkili lokantalar, hatta daha ötesindeki eğlence mekanları hep Galata ve Karaköy civarında toplanmıştır. Daha sonraki yıllarda bu tip mekanlar Beyoğlu’na taşınmış, son zamanlardaysa neredeyse metropolün her yerine dağılmıştır.
Son yıllarda Tophane ve Galata’da yine bir hareket başladı, eski günler değişik bir tarzda geri dönüyor, eskiden denizciler mahallede başmisafirlerdi, şimdilerdeyse beyaz yakalı gençler çoğunlukta. Ayrıca öğrenciler turistler ve mahallenin esnafı da hayatlarını burada geçiriyor. En büyük fark, nargile mekanlarının artması. Mahallenin önemli bir kısmıysa, başarılı mekan yatırımcısı Av. Sidar Ayman’la yılların işletmecisi Melih Doğan tarafından yeniden şekillendiriliyor. Geçtiğimiz yıllarda açılan Chez Moi, kışın devreye giren ve gece üçe kadar açık olan Nöbetçi Mutfak ve son halka Berlin Line, müzik, dans ve yemek lokantası olarak Mumhane Caddesi’nde neredeyse 24 saat hizmet veriyorlar.
Genç ve kaliteli
Bunlardan bugünkü konumuz Karaköy Novotel’in giriş katında yer alan Berlin Line olacak. Adından da anlaşılacağı üzere, Alman kültürünün

Yazının Devamı