Toplum sağlığını bu denli tehdit eden bir virüsle karşı karşıya kaldığımız günlerde, siz değerli okuyucularıma hangi konuda ne yazsam diye düşünürken, hemen aklıma sevgili dostum, uzman diyetisyen Banu Kazanç’tan beslenmemizi düzenlemek ve bağışıklık sistemimizi koruma amaçlı birkaç görüş almak geldi. Bu süreçten geçerken, tabii ki akıl sağlığımızı da ihmal etmeyip, endişe ve kaygıları bir kenara bırakmakta fayda var. Her tür önlemimizi alıp, panik yapmadan bu süreci atlatmalıyız.
Antioksidan önemi
Banu Hanım’a ilk sorum, “Güçlü bir bağışıklık için neler yapılmalı?” oldu. İşte cevabı: “Bağışıklık sisteminin zayıflamasında yetersiz beslenmenin rolü yadsınamaz. Dengeli ve sağlıklı beslenmeliyiz. Antioksidanlar bu dönemde büyük önem taşır özellikle de C, E vitamini ve beta-karoten... Antioksidanları içeren gıdaları, günlük beslenmemiz içerisinde bol miktarda tüketmek gerekiyor. Limon, portakal, çilek, greyfurt, kivi, dolmalık biber, enginar, brokoli, fasulye,
Ülkemizin içinde bulunduğu salgın hastalık tehlikesi, konusunda uzman hekimlerle bilim insanlarının ve en önemlisi hükümet tarafından oluşturulan Bilim Kurulu üyelerinin, kişiler arasındaki teması minimum düzeye çekme konusundaki çabaları, duyarlı vatandaşlarımız arasında hemen kabul gördü. Herkes kendi çapında önlemlerini aldı, elinden gelen iş yerini kapattı, evde çalışma ortamları yaratıldı. Çağımızın nimeti internet, artık su ve sabun kadar gerekli hale geldi. Durum, özellikle bizim jenerasyon için ciddi tehlike arz ettiğinden, gençlerin, yaşı 60’ın üzerindekilerle temasa geçmesi engelleniyor. Umarım toplumun her kesimi bunlara dikkat etsin, krizi ustalıkla yöneten ve herkesin saygı ve sevgisini kazanmış Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın tavsiyeleri can kulağıyla dinleniyor olsun. Zira bu krizi hafife alma lüksümüzün olmadığı ortadadır.
Yeni önlemler alındı
Sağlık Bakanlığı’nın dün aldığı aldığı yeni önlemlerse şöyle: “Masalar arası mesafe bir metreden az olmayacak. Kapalı alanlardaki camlar
Urla, Ege’nin şirin bir ilçesi, son zamanların da gözde beldesi haline gelmiş durumda. İzmir’e gidince artık alışkanlık haline geldi, mutlaka bir de Urla’yı ziyaret ediyorum. Her gidişimde ya balık ya ot ya da enginar ağırlıklı menüler tadıyorum. Zira biliyorsunuz Urla’nın enginarı da festivali de çok rağbet görüyor. Gastronomi turizmi konusunda çok ciddi ilerleme kaydetmişler. Özgün Ege yemekleri ve otların pişirilmesi hususunda ayrıca büyük başarılara sahip mekanları var. Bu sefer bir dostum dedi ki, “Sana Urla’da balık değil et yedireceğim.” Bu fikir hoşuma gitti, demek ki bu moda Ege’de de yayılıyor düşüncesine sahip oldum.
Kadın farkı
Seyhan Kasap, bildiğimiz lüks bir kasap dükkanı, açık tezgah ve ocakla, tahta masalı şık bir salondan oluşuyor. Daha yaklaştığım anda, her yerin canlı mevsim çiçekleriyle süslenmiş olduğunu görüyorum. Renk renk çeşit çeşit masaların üstü, büfeler her yer yemyeşil ve sapsarıydı. İlk düşündüğüm, buraya bir hanım elinin değdiği oldu.
Cumhuriyetin ilk yıllarında Boğaziçi’nin Rumeli Yakası, butik otellerin misafirlerini ağırladığı bir semtti.
Hatta rivayet edilir ki, bazı siyasi kararlar buralarda alınırdı, içlerinde en büyüğü Sait Halim Paşa Yalısı’nın da içine dahil olduğu Carlton Oteli’ydi.
Zaman içinde bu otellerin sayısında ciddi bir azalma yaşandı, neredeyse hiç yeni otel yapılmadı birkaç istisna hariç. Geçtiğimiz günlerde Six Senses Kocataş Mansions İstanbul’un restoranı Toro Latin GastroBar’ın açılışı nedeniyle bu tesisten haberdar oldum. Gittiğimde ise karşıma çıkan muhteşem restorasyon, olağanüstü hizmet bana üst segment turistlerinin burada konaklayacaklarını düşündürdü.
Bu yazımda sizlere önce Kocataş ve Sait Paşa yalılarının tarihinden bahsedeceğim. Osmanlı döneminin adalet bakanı ve bir dönemin sadrazam vekili Necmettin Molla Kocataş, 1928 yılında yalıyı alıp, restore etmesiyle yalının kaderi değişir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere Fethi Okyar, Nuri Conker, Celal Bayar, Yahya Kemal Bayatlı, Faruk Nafiz
Geçtİğİmİz hafta sonunu İzmir’in tarih kokan her yanında birbirinden nadide sanat eserleriyle dolu Swissotel Büyük Efes’te değerli dostum Rıza Elibol’un davetlisi olarak geçirdim. Aslında otel, mevsime ve havanın soğuk olmasına rağmen kalabalıktı. Sebebiyse Büyük Efes Sanat Günleri’ydi.
Bir otel düşünün ki, hem1964 tarihinden beri Türk turizminin hizmetinde olsun hem de açılışından itibaren dünyanın ve de Türkiye’nin tüm ünlülerini ağırlasın. Aynı zamanda dünya sanatına ev sahipliği yapsın. Burada bugüne dek otelin genel müdürlüğünü yapmış tüm yöneticilerine şükranlarımı sunuyorum. Hepsi bu eserleri gözleri gibi korumuşlar.
Otelin en büyük şansı özel sektöre geçince Murat Vargı ve ailesi tarafından alınması ve de özel bir sanat koleksiyonuna ev sahipliği yapması... İzmir Fotoğraf Sanat Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Seda Şengök’ün sunumuyla gerçekleşen ‘Tarihte İz Bırakan Kadın Fotografçılar’ söyleşisinde otelin salonunda
Cihangir. çok küçük yaşlarda bir süre oturduğumuz, annemle Taksim’de gezdiğimiz günleri hatırlatan İstanbul’un eski ama hâlâ çok revaçta olan semtlerinden biridir.
1950’lerde orada daha çok gayrimüslim vatandaşlarımız yaşardı. Bu semtin sokaklarında ve caddelerinde her zaman bakımlı ve şık giyimli hanımefendiler ve beyefendiler görürdünüz. Sabahları yolda yürürken herkes birbirine “Günaydın” derdi. Ben de bize selam verenleri akrabamız sanırdım. Hey gidi günler...
Sonradan bu bölge maalesef menfi anlamda değişime uğradı ancak son yıllarda tarih tekerrür etti ve semt yeniden eski güzel günlerine dönmeye başladı. Yeniden oraya yerleşen kültürlü ve sosyal hayatın içindeki insanlar sayesinde kafeler, publar, restoranlar ve geç saatlere kadar açık olan mekanlar arttı.
Şefin başarısı
Geçtiğimiz haftalarda Susam Sokak’taki yeni açılan Emily’s Garden’ı ziyaret ettim. Şefi Servet Evliyazade iyi eğitimli bir genç, daha önce televizyon dünyasında
Bu hafta yazımı size dünyanın bir ucundan, Royal Caribbean’a ait muhteşem bir gemide Karayipler’deki Cococay Adası’ndan kaleme alıyorum.
Fransa’nın St. Nazaire tersanelerinde yapılan 362 metre uzunluğundaki 3 bin misafir odasına sahip, çalışanlarıyla
10 bin kişilik küçük bir şehir kadar nüfusuyla yüzen ve günün 24 saati içinde hayat olan Symphony of the Seas isimli gemide seyahat ediyorum. Dilediğiniz her an önünüzde, resmen gözünüzün içine bakan bir ekiple...
Özellikle bu gemiyi seçmemdeki sebep, tabii ki sevgili İrfan Hürriyetoğlu’nun geminin genel müdürü olması... 1990’lı yıllarda onu bir gemi yolculuğunda tesadüfen tanımıştım. O zamanlar yiyecek-
içecek müdürüydü. Çabaları ve azmiyle kısa zamanda yükseldi, daha sonra birkaç defa değişik seyahatlerde bir araya geldik. Bir gün kendisine KKTC’de o sırada inşaatı devam etmekte olan Merit Royal Oteli’nin genel müdürlüğünü teklif ettim ve ailece Kıbrıs’ta yaşamaya ikna
İstanbul’da her geçen gün yeni yerleşim bölgeleri oluşuyor ve yeme-içme sektörü, buralarda yer edinmeye devam ediyor. Kendine sektörel olarak yeni
alanlar yaratıp, büyüyor. Eskiden adından bile bahsedilmeyen bölgeler, birden bire yeme-içme ve eğlencenin merkezi oluveriyor.
Ben de bu yazımda, son zamanlarda yine böyle bir yer olan Vadistanbul’da açıldıktan sonra adından, menüsünden ve sahibi olan şirketten çok bahsedilen Ralph’s isimli restorandan bahsedeceğim.
Kaliteli ve sofistike
Bu merkezin en hareketli caddesinde İstanbul’un en ünlü yiyecek-içecek markaları arasına son oyuncu olarak giren Ralph’s, kaliteli bir dünya mutfağı sergiliyor.
Dekorasyonu son derece etkileyici, biraz Paris mahallelerindeki lokantalar havasında, en önemlisi de aydınlatmadaki sofistike detaylar, insanın gözünü yormuyor. Zaten gerek masalar, gerek bar ve diğer objeler kaliteyi hemen gözler önüne seriyor. Aslında bu mekan öğleleri iş yemekleri, ardından akşamüstü buluşmalarının yapıldığı iş çıkış saatindeyse