Kahvesini tadını çıkararak, koklaya koklaya içenlerden misiniz yoksa farkında bile olmadan telaşla tüketenlerden mi? Bu soru, önemli bir soru gibi görünmese de önemli bir ip ucu verir: tutumunuz.
Gün içerisinde mutluluktan hüzne, heyecandan utanca farklı yoğunluklarla; eşlik eden düşünceler ve bedensel duyumlarla pek çok duygu yaşarız. Duygular yaşamımıza renk katan, hayat repertuarımızı geliştiren, zorlayıcı durumlarla baş edebilmemiz için var olan yapılardır.
İnsan biriciktir; kimi daha yoğun yaşar duygularını, kimi daha hafif. Duygularımıza düşüncelerin de eşlik etmesiyle motivasyonlarımız oluşur. Çoğunlukla motivasyonlarımıza göre hareket eder duygularımızın önce düşünce, ardından bizi davranışa nasıl sürüklendiğini fark ederiz. Dilerim fark ederiz. Çünkü kişi ancak duygularına karşı farkındalık sahibi olduğu zaman ‘olumlu ya da olumsuz’ dan daha çok ‘deneyim’e dikkatini yoğunlaştırır. Ne hissettiğini, bu hissi nasıl tanımladığını, bedeninde nerede karşılık bulduğunu, arzularını, zihninden gelen ve usulca
Kısa bir tarih yolculuğuna çıkalım. 19. yüzyılda çocukların çalıştırılması yasaklanır ve zorunlu eğitim başlar. 20. yüzyılda çocukların korunması gerektiğine dair bir fikir gündeme gelir. 1989’da Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesi ‘çocuğun yüksek yararı’ için oluşturulan 54 madde ile yüzlerce yıllık kayıtsızlık ardından bütün gözleri çocuğa ve çocuk gelişimine odaklar ve bu tarihi bir dönüm noktasıdır.
Şimdi daha yakın bir tarihe gidelim; mesela senin aile öyküne veya kendi ebeveynlik öyküne. Nasıl bir çocukluk geçirdin, bakım verenlerle iletişimin nasıldı, ebeveynlerinin kendi aralarındaki iletişim ile ilgili neler kaldı hatırında? Peki bu anılar seni nasıl bir ebeveyne dönüştürdü? Peki sen, sen nasıl bir ebeveynsin? Cevaplaması çok zor bir soru değil mi... çevrende örnek gördüğün ebeveynler, şöyle yap böyle yap diyen tecrübeli sesler, sen ve partnerinin çocuğunuz için kurduğu hayal ve hedefler, bakım veren olarak onca sorumluluk
Pandemi sağ olsun çok uzun zaman olmuştu araba ile seyahat etmeyeli; belki bir okul gezisiydi. Yıllar geçmişti ve ben değişmekteydim. Rutinlerimin dışına çıkmış hissederken Karadeniz sahili boyunca seyir halindeyken gözüme takılan artık sadece bitki örtüsündeki değişim değildi. Daha fazlası vardı. Mavinin ve yeşilin her tonu, hırçın diye nitelendirdiğimiz Karadeniz, her koşulda her hava durumunda orada ve öylece tüm endamıyla duran dağlar, o küçük evler bu sefer daha anlamlıydılar.
Belki henüz tamamladığım bir eğitim olan Mindfulness Temelli Bilişsel Terapi (MBCT) eğitiminden bir psikolojik danışman, bir yardım veren olmanın ötesinde sadece ben olarak aldıklarımdı bu sefer zihnimde bu ışıkları yakan. Sekiz haftalık dolu bir eğitim ve ilk gününden itibaren hiç de kolay olmasa da her gün pratik edilen Mindfulness egzersizleri neler katmıştı şu kısa sürede hayatıma…
“Mindfulness, şimdiki ana, maksatlı olarak, merak ve nezaketle, olduğu haliyle yargılamadan dikkat etmektir.”
—Williams, Teasdale, Segal, and Kabat-Zinn (2007)
Yaşamıma renk katan
Aralık 2019 tarihi ile hayatımıza giren yeni kavramlar var. Önce bir haber metni kadardı ve gerçekten uzaklardı; sonra bir ihtimal evimize ve şimdi belki de elimizi kalbimize her koyduğumuzda, her nefeste oradalar.
Yeni Koronavirüs (COVID-19), ilk olarak Çin’in Vuhan Eyaleti’nde Aralık ayının sonlarında solunum yolu belirtileri (ateş, öksürük, nefes darlığı) gelişen bir grup hastada yapılan araştırmalar sonucunda 13 Ocak 2020’de tanımlanan bir virüstür. Salgın başlangıçta bu bölgedeki deniz ürünleri ve hayvan pazarında bulunanlarda tespit edilmiştir. Daha sonra insandan insana bulaşarak Vuhan başta olmak üzere Hubei eyaletindeki diğer şehirlere ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin diğer eyaletlerine ve diğer dünya ülkelerine yayılmıştır. Koronavirüsler, hayvanlarda veya insanlarda hastalığa neden olabilecek büyük bir virüs ailesidir. Koronavirüs hastalığına COVID-19 neden olur. *
Pandemi, en basit tanımıyla dünyada eşzamanlı olarak çok yaygın bir şekilde çok fazla sayıda insanı tehdit eden bulaşıcı hastalıklara verilen isim. Bir
Öyle bir hayat yaşadım kiCenneti de gördüm cehennemi deÖyle bir aşk yaşadım kiTutkuyu da gördüm pes etmeyi deBazıları seyrederken hayatı en öndenKendime bir sahne buldum oynadımÖyle bir rol vermişler kiOkudum okudum anlamadımKendi kendime konuştum bazen evimdeHem kızdım hem güldüm halimeSonra dedim ki "söz ver kendine"Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksinSevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksinUçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksinKorkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersinÖyle bir hayat yaşadım ki, son yolculukları erken tanıdımÖyle çok değerliymiş ki zamanHep acele etmem bundan, Anladım...
Defterime okuduğum bir kitaptan şöyle bir not
Paulo Coelho’nun çok sevdiğim bir sözü vardır: “Bir çocuğun bir yetişkine her zaman öğretebileceği üç şey vardır; Nedensiz yere mutlu olmak… Her zaman meşgul olabilecek bir uğraş bulmak… Elde etmek istediği şey için var gücüyle savaşmak.” Çocuklarla zaman geçirmeyi çok seviyorum ve onlarla geçirdiğim zamanın sonunda ya yüzümde bir tebessüm, aklımda yeni bir fikir ya da birçok soru oluyor. Bu da pek çok insanın adını duyduğuna emin olduğum ama öyküsü, verdiği mesajı, 12 Eylül döneminde ülkemizde yasaklanmış bir çocuk kitabı olması ve yazarı Samed Behrengi hakkında uzun uzun konuşabileceğim büyük bir kahramanı hatırlatıyor: Küçük Kara Balık.
“…Küçük kara balık biliyordu dünyanın sadece yaşadığı gölden ibaret olmadığını, denizlerin okyanusların olduğunu biliyordu. Ve görmek istiyordu. Yeni balıklar, yeni yerler görmek istiyordu. Ama ailesi ve çevresi öyle değildi. Onlar yaşamı sadece o gölden ibaret
“…Nasıl bir yaratıktır insanoğlu! Ne soylu bir zeka! Ne sonsuz yetenekler! Ne anlamlı ve hayran olunası bir beden ve tavırlar! Nasıl da meleksidir davranışları! Ne Tanrısal bir kavrayış! Dünyadaki güzellik, hayvanların en yücesi.” William Shakespeare, Hamlet
İnsan beyni hakkında yapılan her yeni araştırma, gizemini çözmeye yaklaştıkça diğer yandan da gizemini arttırıyor gibi. Nörobilimciler beynin tepki veren, uyum sağlayan ve değişen bir yapısı olduğundan bahsediyor. Freud ve psikanalizden aşina olduğumuz erken yaş çocukluk deneyimlerinin hayatımız üzerindeki duygusal etkilerine nörobilim yeni bir soluk katıyor; yaşam boyunca yaşanan deneyimlerin beynimizi yaşam süresince de değiştirdiğini söylüyor. Tüm yaşamımız boyunca her bir deneyimimiz ve anımız aslında beyin üzerinde tüm yaşamımızı etkileyen, yeniden şekillendiren bir güce sahip. Kelimenin tam anlamıyla beynimizi her an yeniden yaratıyoruz. Mucizevi!
Ne yazık ki içerisinde bulunduğumuz corona virüs süreci sebebiyle son dönemde sosyal medya kullanımı arttı. Pek çok kişi #evdekal hareketine
Zaman zaman okuduğum kitapları tekrar okuyorum, her okumada farklı renkte bir kalem kullanıyorum satırların altını çizerken… Etkilendiğim, dikkatim çeken şeyler nasıl da evriliyor, bu değişim ve gelişimi görmek çok etkileyici. Uzun zaman sonra tekrar çok büyük hayranı olduğum bir isim ile ilgili kitaplarımın arasında buldum kendimi; dehanın sembolü, en büyük Rönesans insanı Leonardo Da Vinci. Hayranlığımı nasıl anlatabilirim bilemiyorum. Sanat ve bilimi içine alan geniş bir disiplin yelpazesindeki başarılarından ziyade son dönemde yaşanan corona virüs salgını sebebiyle gündelik rutinlerimizin fazlasıyla değiştiği dönemde doğumundan beş buçuk yüzyıllık sürede belki bana, bize ilham olabilir diye yazıyorum bu sefer.
Doğayla Buluşun
Yaşamı boyunca doğaya olan hayranlığı tablolarına yansımakla kalmadı, kuş satılan yerlerden geçerken sıklıkla satıcının istediği bedeli ödeyerek kuşları kendi elleriyle kafeslerinden çıkarıyor ve azat edip kaybettikleri özgürlüklerini geri veriyordu diye biliniyor. Çok iyi bir binici olduğu, uzaklaşmak