Hikayendeki Limitleri Kır

Haberin Devamı

1882 yılının Mayıs ayında Friedrich Nietzsche, dünyadaki ilk kadın psikanalist olma unvanını taşıyan, 18. yy dâhilerinin hayatına etki eden Lou Andreas-Salome ile tanıştı. Fakat tek taraflı bu aşk ve evlilik teklifinin reddedilmesi Nietzsche’yi derin acılara sürükledi. Bu derin acılar bugün okuduğumuz İrvin Yalom’un “Nietzche Ağladığında” ve Lance Olsen’in “Nietzsche’nin Öpücükleri” adlı romanlarına ilham kaynağı oldu ve Nietzche, Salome için şu dizeleri kaleme aldı:

Öyle bir hayat yaşadım ki
Cenneti de gördüm cehennemi de
Öyle bir aşk yaşadım ki
Tutkuyu da gördüm pes etmeyi de
Bazıları seyrederken hayatı en önden
Kendime bir sahne buldum oynadım
Öyle bir rol vermişler ki
Okudum okudum anlamadım
Kendi kendime konuştum bazen evimde
Hem kızdım hem güldüm halime
Sonra dedim ki "söz ver kendine"
Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin
Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin
Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin

Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin
Öyle bir hayat yaşadım ki, son yolculukları erken tanıdım
Öyle çok değerliymiş ki zaman
Hep acele etmem bundan, Anladım...

Defterime okuduğum bir kitaptan şöyle bir not almışım: “Limitlerinizi neden olarak göstermek, onları sizin limitleriniz yapar” ve şimdi birlikte üzerine düşünelim istiyorum. Kendimi yetersiz ve sınırlı hissettiğim her şey için “kendimce haklı sebeplerim” vardı. Ne yazık ki pek çok insan olumsuz ve yenilgiyi baştan kabul eden pek çok cümleyle kendisini ikna edebilme becerisine sahip. Mesela herhangi bir konuda “yapamam” derseniz, zihniniz size bu fikri ispatlamak adına yapamamanız için çeşitli sebepler sunacaktır. Sizi denemekten alıkoyacak sebepler.

Kişinin kendisi hakkındaki olumsuz inançları zamanla bir alışkanlık gibi düşüncelerimiz ve davranışlarımızla beden bulur diyebiliriz. Özeleştiri düşündüğümüzden daha büyük bir güce sahip. Bütün bu özeleştiri ve limitlerimizle ile ilgili olan inançlarımızın temelinde de özgüven sebep midir sonuç mudur? Bazen düşük özgüven var olan sorunların bir görünümü ya da sonucu olmaktan ziyade, daha çok bu sorunların yetiştiği bereketli toprak gibidir. O, orada çocukluktan ya da ergenlikten beri veya kişinin hatırlayabildiği kadar öncesinden mevcut olabilir. Araştırmalar gösteriyor ki, düşük özgüven (bireyin kendisi hakkında kalıcı olumsuz inanışları) depresyonun, intihar düşüncelerinin, yeme bozukluklarının ve sosyal endişenin (aşırı utangaçlık) de dahil olduğu bir dizi güçlüğe yol açabilir.

Düşük özgüvenli kişiler kendileri ile olan ilişkilerinde çok daha acımasızlar. Daha iyi olmaları gerektiğini söyler durur, işler kötüye gittiğinde de kendilerini iyice aşağıya çekerler. Özeleştirel düşüncelerin duygu durumunu etkilediğini biliyoruz. Özeleştirel olmak; küçük yanlışlara, başarısızlıklara veya hatalara sanki sizinle ilgili tüm hikaye bundan ibaretmiş gibi tepki vermenizdir. Kendin için de düşün lütfen, kendini bir yabancı hakkında konuştuğundan daha ağır yargılıyorsan, aptal ben diyorsa iç sesin, nasıl hissediyorsun? Motivasyonunu yükseltmediği kesin hatta bir kısır döngüye dönüyor değil mi? (ben beceriksizim bu yüzden yapamıyorum – o zaman yapmayayım – yapmadım çünkü ben zaten beceriksizim) O zaman bu döngüyü kırmak için özeleştirel düşüncelerimizi kanıtlarla desteklemeli ve inciten dallarını da budamalıyız ki acıtmasın, yine ve yeniden denemeye korkutmasın. Gerçekçi ol; olumlu niteliklerin, güçlü yanların, insan ırkına özgü olan hatalar ve zayıflıkların için de kendine izin ver.

Özeleştirel düşüncenin sınırlar çizebileceğini, potansiyelimizi engelleyebileceğini gördük, deneyimledik ve zararlı olabileceğini biliyoruz peki ne yapacağız? İlk adım kendimize dair özeleştiriler düşüncelerle ilgili farkındalık oluşturacağız, ikinci adım bu düşünceleri sorgulayacağız ve üçüncü adım kendimizi olumlu değerlendirme alıştırmaları yapacağız. Düşünce ile gerçeği ayırt ederken unutmamak gerek ki özeleştirel düşüncelerimiz, gerçek kendimizin değil de geçmişte yaşanan talihsiz öğrenme deneyimlerine dayalı görüşlerden temellenmiş olabilir.

Dr. Melanie Fennell’ın önerisi ile kendi düşüncelerimizi incelemek için şu sorular üzerinde çalışmak iyi olabilir:

Alternatif bakış açılarına açık mıyım?

Kendimle ilgili düşüncelerimin hayatıma etkisi nedir?

Bu özeleştirel düşünceler bana yardımcı mı oluyor, yoksa engelliyor mu?

Ya hep ya hiç şeklinde mi düşünüyorum?

Daha nazik bir bakış açısı nasıl kazanabilirim?

Kendimden mükemmel olmayı mı bekliyorum?

Ve iyi noktalarımızı hatırlamak içinse şu sorular üzerinde çalışmak yardımcı olacaktır:

Kendimle ilgili neyi seviyorum?

Hangi olumlu niteliklere sahibim?

Bugüne kadar elde ettiğim küçük başarılarım neler?

Kendimdeki hangi özellikler başkalarında olsaydı hoşlanırdım?

Hangi olumsuz özellikler bende yok?

Bana değer veren birisi beni nasıl tanımlardı?

Bunca soru üzerine düşündükten, yazdıktan ve çizdikten sonra; hayatın sıradan bir öykü olmadığını, herkesin öyküsünün eşsiz olduğunu, inişler ve çıkışlar olduğunu hatırlamanı isterim. Corona ile küresel çapta mücadele edilirken düşünsene birkaç hafta öncesine kadar hiçbirimiz yaşanacakları bilmiyorduk, hepimizin planları vardı. Yani evet hayatının kahramanı sensin ama sadece öykü keyifle ilerlediğinde değil; işler kötüye gittiğinde de öyküdeki solukların kesildiği ve kahramanın tüm gücünü toplayarak geri geldiği anlarda da kahraman sensin. Ne diyordu Nietzche:

Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin
Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin
Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin

Sevgiyle…

Psk.Dan.Gizem Kolçak

@pskdangizemkolcak @gizemkolcak

Kaynakça:

Özgüveni Keşfedin – Dr.Melanie Fennell

Ufak şeyleri Dert Etmeyin – Dr.Richard Carlson