Yalnız kaldıysanKalkıp pencerenden bir bakGüneş açmış mı?Yağmur düşmüş mü?Dön bak dünyaya
Herkes gitmişseSakince arkana dön bir bakDostun kalmış mı?Aşkın solmuş mu?Dön bak dünyayaDön bak dünyaya
Yalnız kaldıysanKalkıp pencerenden bir bakGüneş açmış mı?Yağmur düşmüş mü?Dön bak dünyaya
Bir sonbahar kadar yalnızBir kış kadar savunmasızYa da ilkbaharsanYolun başındaysan
Bir sonbahar kadar yalnızBir kış kadar savunmasızYa da ilkbaharsanYolun başındaysan
Asla vazgeçme!Kalkıp da pencerenden bir bakGüneş açmış mı?Yağmur düşmüş mü?Dön bak dünyaya
Bu şarkıyı dinledin mi? Pinhani grubundan, ben akustik versiyonunu Zeynep Bastık’ın youtube kanalından dinlemeyi de çok seviyorum. Çok yakın bir arkadaş gibi, şefkatle uzanan bir el gibi…
Duyguları hesaplamaya engel olan şey, diğer cesurca davranışlarla bağlantı kurmaya engel olan şeydir: korku. Zorlu duygular hissetmek hoşumuza gitmez ve insanların ne düşüneceğinden endişeleniriz. Rahatsızlığı ve kırılganlığı ne yapacağımızı bilemeyiz. Duygular insana kendisini feci hissettirebilir, hatta fiziksel olarak bunaltıcı olabilirler. Duyguları tanımadan ve onlara karşı
“Kışın en kara günlerinde öğrendim ki içimde bitmek bilmeyen bir yaz mevsimi var.” Albert Camus
Gün bitti. Belki de tüm gün boyunca hayalini kurduğun anda ve sonunda evdesin. Kim bilir belki de koşar adım geldin. Peki neydi koşar adım kaçtığın? Kalabalık, gürültü, sorumluluklar, hatalar, geçmiş, söylenemeyen sözler… belki de kendin? Kendini suçlu hissetme; kaçmalıyım, gitmeliyim buralardan diyenlerden misin sen de? Şu uzaklar senin için belki de şimdilik evin. Eğer sen de uzakları hayal ediyorsan eminim ki bir serçenin cıvıltısına kulak vermeyeli çok olmuştur.
Uzaklaşmaya her geçen gün duyulan gereksinim artıyor gibi. Gündelik hayatın sorumlulukları da bir işverene, okul yönetimine veya aile bireyine ‘ben biraz uzaklaşıp geleceğim 3-5 gün yokum’ denebilecek gibi durmuyorsa eğer bunu da yapamadığın için eve geldiğinde kendini sosyal medyaya mı boğuyorsun? İnternette geçen zaman farklı ve daha hızlı akıyor gibi değil mi? O kadar yoğun bir veri akışı var ki o bunu söylemiş, bu bunu giymiş, şu şuraya gitmiş derken gece yarısı oldu bile. Eğer öyleyse üzgünüm bu öykünün sonu mutlu bitmeyecek. Fiziksel olarak kaçış olanakları mevcut değilse biz de duygusal kaçış yolları buluruz,
"Kişi gerçeği kalbiyle görür; esas olan gözle görülmeyendir."
Antoine De Saint-Exupery, Küçük Prens
Ben bugün kendime bir telefon konuşmam sonrasında gerçekten dürüst davranmadığımı itiraf ettim. Karşımdaki kişiye ‘İyiyim teşekkürler’ dedikten sonra aslında o an İstanbul’un iş çıkış trafiğinde kurallara uymadan hareket eden bir sürücü sebebiyle gergin; hareketli bir iş günü sonunda yorgun olduğumu görmezden geldim, üstelik belki de empati ve şefkate en çok ihtiyacım olduğunda yaptım bunu. En son ne zaman nasılsın sorusuna iyiyim teşekkürler demeden önce durup gerçekten nasılım diye kendine sordun ve tüm dürüstlüğünle cevap verdin? İlk bakışta duygularımızın zaten ortada olduğu düşünülebilir, ancak üzerinde daha dikkatle ve farkındalıkla durduğumuzda çoğu zaman bir şey hakkında ne hissettiğimizi pek hatırlayamadığımızı ya da bir şey olup bittikten sonra fark ettiğimizi görürüz.
Kendini en son ne zaman kötü hissettin? İstemediğin bir konuşmada, okulda, işte, bir şeyler ters gittiğinde, yapamadığında, eşinle tartışırken, çocuğuna laf geçiremediğinde, arkadaşlarına kendini ifade edemediğinde… peki hadi o ana geri gidelim; hangi duygularla tasvir edebilirsin? Üzgün, mutsuz,
Yale Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada Lawrence Williams ve John Bargh elleri sıcak olan kişilerin duygusal sıcaklığa da sahip olduklarını keşfetmişlerdir. Kırk bir lisans öğrencisine, deneyi yapan kişiyle birlikte asansörde çıkarken soğuk ya da sıcak kahveyle dolu birer fincan tutmaları söylenmiştir. Daha sonra, çalışma odasında aynı öğrencilerden on farklı kişilik özelliği taşıyan hayali bir kişiyi değerlendirmeleri istenmiştir. Ellerinde sıcak kahveyle dolu fincan tutan kişiler, soğuk kahveyle dolu fincanları tutan kişilere göre daha ılımlı değerlendirmeler yapmışlardır.
İkinci bir çalışmada, katılımcılara ellerinde tuttukları sıcak veya soğuk bir terapötik yastığın ne kadar etkili olabileceğine dair tahminde bulunmaları söylenmiştir. Bu kişilere ayrıca çalışmaya katıldıkları için ödül olarak kendilerinin tüketebilecekleri ya da bir arkadaşlarına verebilecekleri birtakım yiyecekler verilmiştir. Soğuk yastığı tutan katılımcılar verilen ödülü kendilerine saklamayı tercih ederken, sıcak yastığı tutanların ödülü bir arkadaşlarına vermeyi tercih ettiği gözlemlenmiştir.
Görüldüğü kadarıyla, fiziksel sıcaklık zihinsel sıcaklıkla yakından ilintilidir. Bu durum çocukluk
Kocaman bir hafta geçmiş yağmurlu bir İstanbul trafiğinde pazar gecesi eve giderken Candan Erçetin’in Elbette şarkısı çalıyordu ve ben her zamanki gibi ona büyük bir keyifle eşlik ediyordum, o kadar iyi geldi ki. Sanki omuzlarımı hafifletti, sırtımı sıvazladı ve sonra eve geldim; kahve yaptım, müziği açtım işte devamı…
‘’Güneş her akşam batıp her gün doğuyorsa Çiçekler solup solup tekrar açıyorsa En derin yaralar kapanıyorsa En büyük acılar unutuluyorsa Neden korkulur hayatta söyleyin bana
Elbette bazen çiçek açıp bazen solacağım Elbette daldan dala konup sonra uçacağım Elbette bazen hızla dönüp bazen duracağım Elbette bazen söyleyip bazen susacağım ’’ Candan Erçetin
Değişmek, gelişmek, seçim yapabilmek ve risk alabilmek… büyük lüks değil mi? Yaşantılara bu kadar açık olmak nasıl bir duygu sence? Hepimizin ihtiyaçları, öncelikleri, düşünceleri, duyguları değişiyor. Mesela bir yıl öncesini hatırla. Acaba neler yaşıyordun? Neyin hayalini kuruyor, kiminleydin? Belki başardın, belki de olmadı. Belki kalabalıktın, belki yalnızsın. Belki yalnızdın, belki de aile kurdun. Belki tek sorumluluğun sendin, belki şimdi ebeveyn oldun. Belki de artık güldüğünde
Kendimi bildim bileli okunacak kitaplar listem bitmedi ve bitmeyecek, kitapçılar favori mekanlarımdan, sadece başucumda değil evimin her köşesinde kitaplarım var, benim için özenle seçilmiş bir kitap en güzel hediyedir, kitap üzerine yapılan bir sohbet besleyicidir, yorulup dinlenmek istediğimde de okurum, okumaktan yorulduğum da olur…
Fakat bu hafta sonu alışveriş merkezinde olan o meşhur kitapçıdan yine birkaç kitap almış mutlulukla çıkıyordum ki oldukça ürpertici ve şiddetli şu cümleyi duydum: ‘Hayır yerine bırak onu, yeni bir kalem kutusu almayacağız, yoksa sana yeni kitaplar alırım.’
Oysa bir çocuk için doğru seçilmiş iyi bir kitap keyif verir, merak ettirir, hayal ettirir, teşvik eder, ilham verir, eğlendirir, eğitir, öğretir, hissettirir, yaşamını zenginleştirir… Ama asla bir tehdit ve cezanın parçası olamaz. Pek çok ebeveyn çocuğuma okuma alışkanlığı kazandırmak için daha neler yapabilirim diye düşünürken, emek verirken kırgınım yahu şu cümleye ben!
‘Kitapları seviyor musunuz öyleyse hayatınız boyunca mutlu olacaksınız demektir.’ J.C
Okuma kültürü çocuklukta oluşuyor. Peki nasıl?
Öncelikle kitaplar çocuğun hayatına o daha anne karnındayken girmeli. Gebelikte
Sonunda yaz geldi. Birilerinin tatili bitti, birileri tatilde, birileri de tatile çıkacak. Tatlı bir telaş. Bayılırım tatlı telaş hissine; düşünsene önce tatil planı, kimle, nereye, oradan nereler görülecek, neler yenilecek, neler içilecek, kimlerle tanışılacak, yeni arkadaşlıklar, bir sürü anı, yeni fotoğraflar, deneyimler, belki de yüksekten korkan biri paraşütü bile deneyebilir… belki de bu tatil spontan gelişsin istemişsindir. Belki de yalnız tatile çıkmışsındır. Daha büyük bir heyecan, daha tatlı bir telaş.
Bir de tersini düşünelim, bir yaz tatili nasıl kaygı yaratabilir? Yukarıda sıraladığım bir sürü keyifli şey yaşanırken bir insan içten içe nasıl kaygı ve özgüven sorunu yaşabilir, kendine küsebilir, kendine kızabilir, içe kapanabilir ki?
Aslında her şey şöyle gelişti… Yeni bir şeyler almak için dünyaca ünlü bir markanın telefon uygulamasından Bikiniler ve Mayolar Yüzme Keyfi kategorisinden beğenebileceğim bir şeyler var mı diye göz atıyordum ki bir bikini altı beğendim. Modelin üzerinde nasıl durduğunu görmek için diğer fotoğraflara bakarken bir şey fark ettim ve bu harika bir hamle tebrikler ... dedim.
Bildiğiniz üzere artık fotoğraf düzenleme uygulamaları sadece
O kadar çok ebeveyn görüşmesi yaptıktan sonra emin olduğum bir şey var, tüm anne babalar çocuklarının mutluluğu için çabalıyor. Eminim herkes çocuğu için önce sağlık, huzur, başarı, sevgi, aşk, kariyer, para ve benzeri mutluluk verecek, mutlu edeceğine inandığı şeyleri istiyor. Fakat mutluluğu yorumlama farkıyla!
Marshall B. Rosenberg’e kulak verelim; “Çocuğunuza kendisine zaman vermeyi de öğretmelisiniz. Sihirli değnekler sadece masallarda bulunuyor, istediği bir şeyin gerçekleşmesi için yeteneklerini kullanmayı, sevdiği şeyleri yapmayı, harekete geçmeyi öğretin.”
Mutlu olmak için ihtiyacın olan şeyleri düşün lütfen. Hatta bir liste bile yapabilirsin. Peki bir çocuğun mutlu olması için ihtiyacı olan şeyleri düşünürken lütfen bu sefer ( eğer kendi çocuğun için düşünüyorsan, ebeveynsen) gelecek kaygısını bir kenara koyarak düşün. Bir çocuğu ne mutlu eder? Hatta yakın çevrende bir çocuk varsa onunla da bir mutluluk listesi yapabilirsin. Fark edeceksin ki bir çocuğun bir yetişkine göre mutluluk ihtiyacı daha farklı.
‘Çocuklar biz ne hissedersek onu hissediyor, biz ne kadar sakladığımızı düşünsek de. Bu yüzden öncelikle bizim yaşamayı sevmemiz gerekiyor. Psikiyatr Prof. Dr.