İki ay önce, 1 Eylül’de, bu köşede “Hava soğurken siyaset ısınıyor” başlıklı yazımın girişi şöyleydi:
“Biz ‘sonracı’ bir toplumuz. Deprem, yangın, sel, darbe girişimi. Hep sonradan çırpınıyoruz. ‘Önceci’ olup, önlemleri alsak zararlarımız azalır. Önceci olabilmenin ilk koşullarından biri ‘iletişim bilinci’nin gelişmiş olması. Zira ‘onay’lanmadan, ne yol yürünebilir, ne de herhangi bir yol tamamlanabilir.”
İki ay geçti. Yeni zamanların hız, değişim karakterini düşündüğümüzde iki ay, iki dakikaya denk geliyor.
Bu sürede neler oldu;
* 4 Eylül: Mısır Devlet Başkanı Sisi, 12 yıl aradan sonra ülkemizi ziyaret etti.
* 24 Eylül: Cumhurbaşkanı Erdoğan BM Genel Kurulu’nda, İsrail’i ve BM’nin yapısını sert eleştirerek “BRICS’le ilişkilerimizi canlı tutacağımızı” söyledi.
* 1 Ekim: TBMM açılışında Devlet Bahçeli duvarları yıktı, DEM Partililerle tokalaştı. Beklenmedikti.
* 8 Ekim: Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Cumhur ittifakının uzanan elinin değerinin” altını çizerek Bahçeli’ye destek çıktı.
* 17 Ekim: TSK, “son bir haftada Suriye’nin kuzeyindeki operasyonda 45 teröristin etkisiz hale getirildiğini” açıkladı.
* 21 Ekim: HÜRJET ilk süpersonik uçuşunu yaptı.
* 22 Ekim: Devlet Bahçeli MHP grubunda “terörist başının tecridi kaldırılırsa gelsin TBMM’de, DEM Parti grup toplantısında konuşsun” dedi. Şok dalgası ülkeyi sardı.
* 22-23 Ekim: Türkiye, mevcut düzene itiraz eden BRICS toplantısına katıldı.
* 23 Ekim: TUSAŞ’a terör saldırısı yapıldı, 5 canımız şehit oldu.
* 30 Ekim: Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bahçeli’nin “istikamet çizen bir lider” olduğunu söyledi.
* 31 Ekim: DEM’le kent uzlaşısı nedeniyle CHP’nin, Esenyurt Belediye Başkan adayını son anda değiştirmesiyle aday yapılan ve yüzde 49 oyla seçilen Ahmet Özer evinde gözaltına alındı.
Aynı gün, CHP’nin protesto mitingine milliyetçi tutumlarıyla bilinen Ankara, Bolu, Afyon belediye başkanları katılmadı.
(Bu süreçte ülkemizin çevresi kaynıyor, yeniden şekilleniyor, İsrail katliamlarına devam ediyordu.)
“Ne oldu” sorusuyla yaşadığımızdan, bunları biliyoruz. Yukarıdaki dökümü “neden” sorusuyla okumak gerekiyor. “İletişim bilinci”nden bakınca, “her şey metin” olduğuna göre, her olay da bir cümle aslında. Açık özne (Türkiye) ile gizli öznenin (ki artık gizli değil) diyaloğunu okuyoruz.
İletişimde durum analizi/ okuması hayatidir. Analiz doğru olursa sonucu istediğimiz yönde değiştirebiliriz. Ülkemizin iç kaos aracılığıyla bölgedeki kaosun bir parçası olması istendiğine göre, bu tuzağa bile bile düşemeyiz. Kaos, “karmaşa gibi görünenin içindeki acayip düzen”dir.
Ne diyor Mustafa Kemal “Nutuk”ta? “Asıl olan iç cephedir. Bu cephe bütün memleketin, bütün milletin meydana getirdiği bir cephedir. (…) Bu gerçeği bizden çok daha iyi bilen düşmanlar, bu cephemizi yıkmak için yüz yıllarca çalışmışlar ve çalışmaktadırlar.”
Sahi, siyasete yön verenlerin kaçı, “Nutuk”u baştan sona okumuştur?
ABD seçimleri üzerine
Medya ortamında, “ABD seçimlerinde kim kazanırsa ne olur” analizi yapanlar var. Onlar ciddi ciddi konuşurken ben gülüp geçiyorum.
Arka sokağımızdan haberimiz olmayan bizler, New York’u sokak sokak biliyoruz. Yıllar yılı kültür emperyalizmi araçlarıyla ABD’nin “dünyanın geri kalanın ikinci ülkesi olduğu algısı” zihnimize yerleşmiş duruyor.
Bu algıya hizmet eden kanaat önderleri öyle çok ki, başlıktaki soruyu sormaz olmuşlar. Oysa, ABD’deki seçim sonucu, kendi iç kamuoyu için bile çok önemli değil. Mitingler dışında sokakta seçim havası yok. Seçmen sonucun fark etmeyeceğini bildiğinden sandığa gitmiyor.
Ülkemizde ise “ABD’de kim kazanırsa ne olur” tartışılıyor. Acıklı.
AKLIMDA KALAN
Duyduğum en güzel haber: Haydarpaşa ve Sirkeci garları otel ve AVM olmayacakmış. Ülkemizde tarihi eserlerin başına, “Arabesk” filminde İstanbul’un yolunu soran Müjde Ar’ın başına gelenler gelecek sanıyoruz. Öyle oluyor çünkü. Bu yüzden Turizm Bakanının açıklaması içimizi rahatlattı.