“Çincede kriz sözcüğü, aynı zamanda fırsat anlamına gelir” demeyi pek severiz, “fırsat” olumlu sözcük çünkü.
Oysa Çince’de “kriz”in (weiji) fırsat sanılan “ji”si, “kritik nokta” demektir.
Hipokrat o “kritik nokta”ya, hastada dört salgının (irin, safra, kan, balgam) en üst düzeye çıktığı, doktorun tedaviye dair karar vermesi gereken “karar anı” diyor.
Konumuz ne Çince ne de tıp. Konumuz, Bahçeli’nin “Vakit tamamdır. Söz konusu vatandır” sözü. Üstelik bir kez değil, birkaç kez paylaşmış olması.
Mesaj kadar, mesajın kaynağı ve zamanlaması da önemli.
“Ülkücü Bahçeli” neden şimdilerde büyük adımlar atıyor, büyük cümleler kuruyor? Neden terörün en zayıfladığı zamanda “ezip geçelim” demiyor da, “karar anı”nda olduğumuzu düşünüyor?
Bilemeyiz, çıkarımda bulunabiliriz.
Sınır ötesi harekâtlardaki üstün başarı sayesinde bugün terör, en zayıf anında.
İsrail’in tehditkâr saldırılarının nihai amacı ortada. Ki en son, “Kürtler bizim müttefikimiz” açıklamasını yaptılar. “Bağımsızlıkçı Kürt hareketi”nin, İsrail güdümüne girerek, Gazze’deki soykırımın kendi başlarına geleceğini görmemeleri mümkün değil.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “iç cepheyi sağlama almak” mesajı, “karar anı”nın parçası.
Peki neden Bahçeli? Neden günlerdir her hamlesinde, “ne demek istedi” çevirileri yapılıyor? Bahçeli derdini açıkça anlatamayacak biri mi? Hiç değil, akademisyen. Ne, neden, nasıl, hangi koşullarda sistematiğini bilir.
Onu “bilge lider” olarak tanımlayan kendi kitlesi üzerindeki etkisi, zaman zaman Türkeş’in üzerine çıkıyor. “Ülkücü hareket”e yön verirken, hareketin doğasını aklında tutuyor.
Bahçeli’nin “karar anı” yürüyüşünü kesit alarak yorumlayamayız. Süreç, Eylül ayında hayatını anlatan kitapla başladı: “Bir Ülküye Adanmış Ömrün Anlatılmamış Hikâyesi.” Kitabın “üç hilâl”li, “kurt”lu reklamları defalarca yayınlandı.
Sonra DEM’le tokalaştı, “terörist başını DEM grubuna çağırma”yla devam etti. Hemen ardından “ülkü”, “ülkücülük” vurguları gelmeye başladı; “Ülkücülük kendinden vazgeçmekse eğer” videosu, “Vakit tamamdır, söz konusu vatandır” paylaşımı.
Kanımca hepsi “karar anı”nda, olası ülkücü direncini kırarak, lidere duyulan güvende, şüphe duymamayı sağlama çabası. Hep aynı saati seçmesi ise, o saatte dikkatleri en üst düzeye çekme taktiği olsa gerek.
Yavaş’ın aldığı hasar
Mansur Yavaş’ın konserlere ödediği ücret konusu neden genişleyerek devam ediyor, sıralayayım;
Bir, Yavaş hakkındaki “en güvenilir” siyasetçi algısı sarsıldı.
İki, CHP’nin “sosyal belediyecilik” iddiası, ‘‘konser belediyeciliği’’ne dönüştü.
Üç, yoksulluğun derinliğini eleştirerek yükselen bir siyasi partinin, eğlenceye maliyetlerin çok üzerinde para harcaması tezat oldu.
Dört, kriz yönetiminde yapılmaması gereken tüm iletişim hataları (düzenlenen basın toplantısı gibi) yapıldı.
Beş, organizasyonların ihalesiz olarak aynı firmaya verilmesi “pes” dedirtti.
Konuyu “yolsuzluk iddiası”ndan daha önemli kılan, Yavaş’ın yıllarca özenle kurduğu “temiz siyasetçi” imajının hasar alması.
Bu konuda söyleyeceğim üç şey;
Bir, 29 Ekim’de ücretsiz konser vermek isteyecek sanatçı yoksa, çok vahim.
İki, teknik konulara ödenen paranın yarısına o sistemi satın alır, kiraya vererek de ödediğiniz parayı geri kazanırsınız.
Üç, liderin temiz olması yetmez, ekibi de temiz olmak zorundadır.
AKLIMDA KALAN
X’i (Twitter) yeniden düşünmenin gereği: Trump’ın kankası Musk’ın son dönemdeki tutumu ve X’e müdahaleleri takipçilerin bırakmasına neden oluyor. 10.7 milyon takipçili “The Guardian”, 1.7 milyon takipçili “La Vanguardia” gibi gazeteler ve önemli isimler X’ten paylaşımları durdurdu. Pek çok kez yazıp söyledim, başta AA olmak üzere, resmi kurumlarımızın sosyal medyayı iletişim aracı gibi kullanmaları konusunun gözden geçirilmesi doğru olacaktır. Musk’ın ABD’nin “eş başkanı” olması durumu hassaslaştırıyor olsa da.