Prof. Dr. Nuran Yıldız

Prof. Dr. Nuran Yıldız

nuran@nuranyildiz.com

Tüm Yazıları

Bugün sonbaharın ilk günü. Hafiften üşümeye başladık. Yaz rehavetindeki siyasi atışmalar sertleşiyor.

Biz “sonracı” bir toplumuz. Deprem, yangın, sel, darbe girişimi. Hep felaket sonrası çırpınıyoruz. “Önceci” olup, önlemleri alsak zararlarımız az olur.

Önceci olabilmenin ilk koşullarından biri “iletişim bilinci”nin gelişmiş olması.

Zira “onay”lanmadan, ne uzun yol yürünebilir, ne de herhangi bir yol tamamlanabilir.

Isınan ortamda, “bilgilendirdik oldu” dönemi bitti, sürecin iletişimi yönetilmeli.

Birkaç örnekle somutlaştırayım;

Haberin Devamı

Gazze katliamlarında İsrail’e karşı en net duruşu olan ülkeyiz, gurur duyuyoruz.

Bu net duruş, iletişim dilimize de yansımalı. Müslümanlık üzerinden kurulan cümlelerle, İsrail’i destekleyen, İslam karşıtı kesimlere ulaşamayız.

Gazze katliamlarını “insanlık suçu ve tarafları” olarak etiketleyen bir söylem daha fazla taraftar bulur.

Kişisel, kurumsal, siyasal fark etmez, konuların çözümüne gösterdiğimiz çabanın fazlasını, o konuyu paydaşlara anlatmak için göstermemiz gereken günlerdeyiz.

Isınan siyasette, üslubu çirkinleştirmenin herhangi bir getirisi olmaz. Dahası, ulaşmak istediğiniz kitle, daha da uzaklaşır.

Gündelik yaşamın sıkıntılarıyla boğuşan insanlar, çözüm bekledikleri kişilerden gerilim gördüklerinde sonuçlar negatife doğru gider.

İletişim yönetiminde birinci hedef alkışı toplamak değil, güveni kazanmak olmalıdır.

Bir kayıkta olduğunuzu düşünün, dalgalar yükseliyorsa kendinize dalgasız bir koy bulmak istersiniz.

Ve evet, kırılgan bir dünyada hepimiz, kağıttan kayıklarda yaşıyoruz. Tekneler bile yeterince güvenli değil.

Yeri gelmişken, güven verici iletişim konusunda üç kısa öneri;

Bir, siz algıyı nasıl çerçevelerseniz, karşı taraf o çerçeve içerisinde düşünmeye başlar.

İki, rekabeti rakibin tutumuna, diline göre belirlerseniz kaybedersiniz.

Üç, kaba gruplamalara dayanan (cinsiyet, eğitim vs.) bir hedef kitle artık yok, kalıp cümleler kurulamaz.

CHP’nin cumhurbaşkanı adayları

CHP’de kişi başına düşen genel başkan adayı sayısı, kişi başına milli gelirden çok fazladır. Durum, cumhurbaşkanı adayları için de geçerli.

Haberin Devamı

Adı geçenlere bakalım (adı geçmeyenler de var);

Özgür Özel: Kaderin cilvesiyle Genel Başkan oldu. Aynı kaderin cilvesi, mevcut koşullarda cumhurbaşkanı adayı yapmaz. Maçın 90. dakikasına atıf yapması ondan.

Ekrem İmamoğlu: Oyunu kuralına göre oynuyor, yani kuralsız. Varını yoğunu algı yönetme işine ayırıyor. Bir bakıyorsun metro inşaatında vida sıkıyor, bir bakıyorsun Anadolu’ya övgü diziyor.

Gazetecilerle, akademisyenlerle arasını iyi tutuyor ama ülkeme dair bildiğim bir şey var, bir lider çıkacaksa onu halk kendisi çıkarıyor.

Mansur Yavaş: Adaylık ihtimalini asla CHP ile sınırlı tutmuyor. Türkiye sathı mahalline oynuyor.

“Kehribar”ı neden sevdik?

Sosyal medyada bir paylaşım dolaşıyor, çok izleniyor. Çok seviliyor. Üzerine hep aynı not düşülüyor: “O masada olmak istiyorum.”

Masada birkaç atıştırmalık var, ahım şahım şeyler yok.

Gençler sözleri saçma sapan bir şarkıyı birlikte söylüyorlar: “Oy oy yedi beni/ömrümden deli deli.”

İyi de neden herkes o masada olmak istiyor?

Haberin Devamı

Çünkü masada şatafat yerine samimiyet, mütevazılık, dostluk, kendi gibi olma hali var. İnsanlar neyin eksikliğini hissediyorlarsa onu buldular o masada.

İki ünlü adam, iki evlilik

Reha Muhtar öyle bir evlilik yaptı ki Deniz Uğur’la, hayatı dağıldı. Hastanelik oldu, evlatları hasar gördü.

Özcan Deniz öyle iki evlilik yaptı ki, bin bir güçlükle elde ettiği kariyerine, aile ilişkilerine zarar verecek noktaya geldi. Siz siz olun, aşk ön kapıdan girince aklı arka kapıdan kaçırmayın.

AKLIMDA KALAN

Galatasaray’ın kayıpları: Şampiyonlar Ligi’nde Galatasaray, düşük profilli Young Boys’a elenince maddi kayıpları konuşuldu. Oysa daha büyük kaybı “GS marka değeri”nde yaşadı. Bir marka, “marka vaadi”ni yerine getirmezse müşteride yarattığı hayal kırıklığının tamiri zor olur. GS’ın marka vaatlerinden en önemlisi, kaybedecekse büyük takıma kaybeder.  Real Madrid’e 5-0 yenilmek, markaya bu kadar zarar vermezdi. Sıradan bir takıma kaybetmek marka özgüvenini yerle bir etti.