Bir karardan dönmeniz bireyselse, “dönüyorum” dersiniz, olur biter. Kararınızın sonucu pek çok şeyle ilgiliyse, isteseniz de dönebilmeniz zorlaşır.
30 yıl önce, Ferdi Tayfur’un “Hadi gel köyümüze geri dönelim” şarkısının dillere pelesenk olmasının (zihninizde çalmaya başladı) nedeni, dönmek isteyip de dönemediğimiz yeri özlemenin dışa vurumuydu.
Zihnimizin arka bahçesinde “Orda bir köy var uzakta” çalıyor hep.
60 yıl önce Almanya’ya giden Türkler, “Para kazanıp döneceğiz” derken, yakınlarını değil kendilerini teselli ediyorlardı aslında. Memlekete ya lehimli tabutlarda, uçak kargolarında döndüler ya da yaşlanmış olarak. Çocukları, torunları Almanya’da kaldılar.
Ülkeni bırakmak zor iştir. Ülken içinde yaşar hep. Evin dışı yabancı, evin içi ülken olur. İzin dönüşü bavula sıkıştırdığın bulgur kokusudur ülken, sen onu terk etsen de o seni terk etmez.
Yurt dışında karşılaştığım yaşlı bir göçmen Türkün “Köklerim orada ama dallarım burada, ana babam orada ama evlatlarım burada, ortada kalmak ne zor bilir misin” derken gözlerinde donan çaresizliği unutmuyorum.
Esad Suriye’yi terk edince, Türkiye’deki Suriyeliler gider mi, gitmez mi tartışmaları yaşanıyor ya.
“Gitsinler” diye heveslenenlere durumu hiç anlatamadık. Yabancıları suçlarken, suç oranlarına bakmadık. Tenezzül etmediğimiz işlerde çalıştıklarını, onların haklarını kimsenin savunmadığını düşünmedik.
Elbette Türkiye’de konfor bulmuş olanlar dışında herkes, ülkesine dönmek isteyecek. Kimse bile isteye ülkesiz kalmak, yabancı olmak istemez. Ancak istese de gidemeyecek olanlar çok.
Masa başından, sıcak evlerdeki koltuklardan “gitsinler” demek kolay. Peki yoksul evinde, çorba kaşığını ağzına götürürken, çocuklarının gözlerine bakarken birilerinin onların gitmeleri üzerine hayal kurduğunu bilmek nasıl bir his? Düşündük mü?
13.cuma
Ayın 13’üne denk gelen cuma gününün “lanetli gün” olduğuna inanan çok insan vardır. Dini referansla açıklayan da var, efsanelere dayandıran da. Korku sinemasının en rağbet gören konularından biri “13. cuma”
ABD Dışişleri Bakanı Blinken’ın Türkiye ziyareti 13. cumaya denk gelince, dikkat kesildim;
Bakan Fidan ne kadar rahat görünüyorsa, Blinken o kadar gergindi. Fidan’ın “Suriye’nin toprak bütünlüğü ve istikrarı, terörün son bulması, Gazze’de ateşkes” vurgusu, Blinken’ın ise “DAEŞ”i öne çıkarması arasındaki fark, dikkat çekti.
Türkiye doğru tarafta. Mesele Trump’ın çıkarlarıyla, doğru taraf arasında tercihini hangi yönde yapacağı.
İletişim notları
Bir, araştırmalar “kararsızlar”ın birinci parti olduğunu gösteriyor. Hep diyorum “kararsızlar” yeni bir sosyolojik gruptur. Bu grubu siyasi partilere, alışılageldiği gibi dağıtamazsınız. Dağıtırsanız kendinizi kandırmış olursunuz.
İki, Hakan Fidan’ın, NTV’de Seda Öğretir’e söylediği “Dar görüşlülük çaresi olan bir hastalık değil” ve “Stratejide, güven vermezsen karşı taraf en kötü senaryoyu düşünür” ifadeleri üzerinde herkesin oturup düşünmesi şart.
Üç, Yıldız Teknik Üniversitesi kampüsünde ağaç süsleyen gençlere, kimden gelirse gelsin müdahale çok yanlış. Hayat yeterince zorken, özellikle gençlerin küçük keyiflerine dokunmak olmaz.
Dört, CHP yönetiminin belediye konserlerini mercek altına alması, geç kalınmış ancak çok doğru yapılmış bir iş.
Beş, Selvi Kılıçdaroğlu’nun, X’te CHP’yi takibi bırakması sadece eşine değil, pek çok tarafa mesaj veren önemli bir tavırdır.
Altı, TFF Başkanı Hacıosmanoğlu’nun en büyük düşmanı iletişim tarzıdır. Futbol yorumcusunu arayıp hakem eleştirisi yapması olacak şey değil.
AKLIMDA KALAN
Türkiye’de “2024 yılının kelimesi/kavramı”: Avrupa ülkelerinde önemli kurumlar arka arkaya “yılın kelimesi/ kavramı”nı ilan edince, biz de Ankara Üniversitesi, İLAUM olarak TDK’ya öneride bulunduk. Türkçe duyarlılığı yüksek olan Başkan Prof. Dr. Osman Mert çalışma başlattı. Komite oluşturuldu. Peki siz Türkiye’de yılın kelimesi, kavramı üzerine hiç düşündünüz mü?