Gelecek hafta, 31 Mart pazartesi sabahı ülkemizde saatler 1 saat ileri alınarak yaz saati uygulamasına geçilecek. Bir çok açıdan tartışılan bu uygulamanın tarihi eskidir. Saat değiştirmeyi ilk önerenin Benjamin Franklin olduğunu ileri sürenler var. Amerika Birleşik Devletleri’nin kurucularından olan ve resmini yüz dolarlık banknotlardan tanıdığımız Franklin, 18. yüzyılın son çeyreğinde gün ışığından daha uzun süre yararlanabilmek için toplumsal değişiklikler yapılmasını düşünmüş. Ama bunu saatleri ileri alarak yapmayı önerdiğini belgeleyen bir kaynak yok.
‘Amaç ekonomik’
Yaz saati kavramının ortaya atılması için aradan 100 yıldan fazla geçmesi gerekti. İlk yaygın uygulama 1. Dünya Savaşı sırasında, ana enerji kaynağı olan kömürü azami tasarrufla kullanmak isteyen ülkelerce başlatıldı. Savaştan sonra çoğu ülkede terk edildi. 2’nci Dünya Savaşı’nda yeniden ortaya çıktı. Hatta İngiltere’de bir süre saatler bir değil iki saat ileriye alındı. Savaş bitince, 1918’den sonra olduğu gibi çoğu yerde yaz saati uygulaması bırakıldı. 1970’lerde enerji krizleriyle baş etmek için alınan önlemlerle beraber yeniden yaygınlaştı.
Yaz saati uygulamasının Türkiye’deki hikâyesi de dünyadakine benzer. 1940’dan sonra aralıklarla kullanıldıysa da düzenli uygulanması çok eski değil. Terk edilmesini savunanlar da var ‘Hiç değiştirilmesin’ diyenler de...
Bu hafta tartışmanın sağlık yönünü ele alacağız.
Vücut saatimiz şaşmaz
Bahar gelip de saatler ileri alınınca, ne güneşin doğuşunda değişiklik oluyor ne de dünyanın dönüş hızında. Gerçekte yaptığımız, bir anlamda kendi kendimizi kandırmaktan başka bir şey değil. Kendimizi kandırsak da beynimizi ve hücrelerimizi kandıramıyoruz.
Doğada nasıl mevsimlerle kendini gösteren yıllık bir dönem varsa, 24 satlik kendine has düzeni olan bir dönem de var. Birçok canlıda olduğu gibi insanoğlunun da vücut fonksiyonlarını gün boyunca azaltıp çoğaltan bir saati var. Bu tam anlamıyla kendi düzeni olan bir iç saat.
Hassas denge bozulur
Vücudumuzun istemsiz birçok fonksiyonu iç saatimize bağlı olarak çalışır. Bu resimde günün çeşitli saatlerinde artan veya azalan fonksiyonlardan bazıları görülüyor.
Kaynak: Smolensky ve Lambert, The Body Clock to Guide Better Health 2000
İç saatimiz başta ışık ve karanlık olmak üzere dış etkenlerden etkilenir ama onlar tarafından yönetilmez. Örneğin, İstanbul’dan kalkıp, arada 12 saatlik bir zaman farkı olan Hawai’ye gidecek olursanız vücudunuz en az 1 hafta İstanbul saatine göre davranmak isteyecektir. Saat farkının yarattığı İngilizce deyimle “jet-lag”, iç saatimizin bizim veya yeni çevrenin isteğine göre değil kendi iç düzenine göre haraket ettiğinin belirtisidir.
Uçakla uzak bir diyara gittiğimizde vücudumuzun düzeninin altüst olduğunu kolayca hissederiz.
Aradaki fark bir saat ise, pek bir şey hissetmeyiz. Biz hissetmesek de vücudumuz hassas dengesinin bozulduğu için rahatsız olur. Yaz saati uygulamasında olduğu gibi kısa süreli zaman farklarının yarattığı rahatsızlıkları tek tek kişilerde fark etmek zordur.
Bir saatlik zaman farkının etkilerinin anlaşılabilmesi için geniş topluluklar üstünde yapılan araştırmalara bakmak gerekir.
Tehlikeli pazartesi
Uykusuzluğun birçok olumsuz etkisinin yanı sıra kalbimizi de yorduğunu biliyoruz. Vücudun ahenginin bozulmasının yarattığı zincirleme değişiklikler kendini yaz saati uygulamasından sonra da gösteriyor.
İsveç’de kalp krizi geçiren tüm hastaların kaydedildiği veri tabanı kullanılarak yapılan ve 2012 yılında ‘Sleep Medicine’ adlı bilimsel dergide yayınlanan araştırmadan saatler ileri alındıktan sonraki 1 hafta içinde kalp krizlerinde yüzde 4’lük bir artış olduğunu öğreniyoruz.
Bir saatlik uykusuzluğun kalp krizlerini neden artırdığı tam olarak bilinmiyor. Uyku düzeni bozulan vücudun bunu bir stres olarak algılayıp, sinir sistemi ve salgıladığı hormonlar yoluyla stresle baş etmeye çalışırken kendi kendine zarar verdiği düşünülüyor.
24 saatlik ahenk
Gözümüze giren ışık sadece görmemizi sağlamaz, beynimize ışık olup olmadığını bildirir. Beynin ortasındaki ‘hipotalamus’ adlı bölgeye gelen ışık veya karanlık bilgisi iç saatin hassas ayarı için gereklidir. ‘Hipotalamus’ ışık bilgisini ‘epifiz’ ya da ‘pineal’ bezi denilen mercimek kadar küçük bir organa yollar. Işık kesilince ‘epifiz melatonin’ adlı bir madde salgılar. Gün batımında kana vermeye başlayıp, gün ağarınca salınımı çok azalan bu hormonla vücudun 24 saat boyunca değişen ahengi sağlanır. Ayrıca vücuttaki birçok hücrenin kendi iç saatleri vardır.
Kazalar artıyor
ABD’de 21 yıl içinde olan ölümlü trafik kazalarını inceleyen bilim insanları, yaz saati uygulamasına geçilen haftanın ilk günü, pazartesi, ölümlerde yüzde 6 artış olduğunu saptadı.
Uykusuz araba kullanmanın alkollüyken direksiyon başına geçmek kadar tehlikeli olduğunu gösteren birçok araştırma var. Yaz saatine geçtikten sonra gece biraz daha geç yatıp, sabah eskiden alıştığımız zamanda kalktığımız için az da olsa uykusuz kalırız. Saatler ileri alındıktan sonraki bir kaç gün içinde uykulu araba kullanan şoförlerin daha sık trafik kazası yaptığını kanıtlayan birçok araştırma var.
1975- 1995 yıllarında ABD’deki tüm trafik kazaları göz önüne alınarak yapılan bir araştırmada saatlerin ileri alındığı pazar gününü izleyen pazartesi günü kazalarda bir artış olduğu, bir hafta sonra kaza sıklığındaki artışın kaybolduğu saptandı. Öyle anlaşılıyor ki, iç saatimiz değişen dış çevreye uyum sağlayıncaya kadar geçen sürede trafik canavarı her zamankinden daha azgın oluyor.
Uykusuzluk ve dikkatsizlik
İşyeri kazaları her gün birçok insanı en verimli çağında çalışma hayatından çekip alıyor. Uykusuzluğun yol açtığı dikkatsizlik bu kazaların en önemli nedenlerinden biri. Bu konuda yapılan çalışmalar yaz saatine geçilen hafta sonunu izleyen pazartesi günü iş yeri kazalarının hem sayı hem de ciddiyet açısından artığını ortaya koyuyor. Uykusuzluğun dikkat ve konsantrasyon üstüne olumsuz etkileri olduğunu bilmek için araştirma yapmaya gerek yok. İş kazalarından korunmak için uykusuz kalmamak gerek.
Hiç değişmesin
1987 ile 1991 arasında ABD’de yaya ölümüyle sonlanan trafik kazalarını inceleyen araştırmacılar, yaz saati uygulanmasıyla (YSU) uzayan günlerde kazaların standart saat uygulamasının geçerli olduğu kış aylarının akşam ve gece saatlerine göre çok düşük olduğunu fark ettiler.
Yaz saatinin geçiş döneminde kısa süreli sıkıntıları olsa da uzun dönemdeki yararlarının daha fazla olduğunu söyleyenler de var. İnsanlar daha uzun süre aydınlıkta yaşadıkları için toplam kaza sayısının daha az olduğunu kanıtlayan istatistikler mevcut. Alacakaranlığın trafik kazalarını artırdığını gösteren araştırmalar, yayaların hayatını kaybettiği kazalarda ciddi artışlar olduğunu gözler önüne seriyor.
Gecenin örttüğü kötülüklerin, gündüzün uzamasıyla azalacağını söyleyen bazı uzmanlar saatlerin hiç değiştirilmemesi ve tüm yıl boyunca yaz saati uygulamasının devam etmesini tavsiye ediyor. Bu yol seçilirse enerji tasarrufunun devamlı olacağını ve her yıl 2 kere saat değiştirmenin yol açtığı sorunların da önleneceğini vurguluyor.
Son söz:
Yaz saati uygulamasıyla sağlık ilişkisinin özünde uyku ve uyanıklık ikilisi yatıyor. Bir saat az uykunun ciddi sonuçları olduğu ortada. Bunun yanı sıra aydınlıkta uyanık geçen saatlerin yararı da yadsınamaz. En iyisi yaz saati uygulamasını olduğu gibi koruyup, saatleri ileri aldıktan sonra uykusuz kalmamaya özen göstermek.
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024