Son çalışmalar bazı hastalıklarda daha sıkı kontrolün ve bazı yeni ilaçların daha fazla yarar sağlamadığını, bazı değerleri her zaman normal sınırlara çekmek gerekmediğini gösterdi.
Tedavide sarkaç “çoğu zarar, azı karar” yönüne doğru giderken, tanı yöntemlerinde de benzer bir eğilim gelişti. Araştırmalar bazı tetkiklerin lüzumsuz, masraflı hatta riskli olduğunu ortaya koydu
Son yüz yıl içinde ortalama insan ömrü neredeyse ikiye katlandı. Bulaşıcı hastalıklara mücadele, ana çocuk sağlığındaki gelişmeler, yeterli ve iyi beslenmenin yaygınlaştırılması bu müthiş değişikliğin nedenlerden bazıları. Modern tıbbın sağladığı yeni tanı ve tedavi yöntemlerinin de ömrümüz uzamasına önemli katkıları olduğunu kimse inkar edemez. Kalp krizi hastalarının tedavi edildiği yoğun bakım üniteleri, baypas ameliyatı ve stentler, 20 yüzyıl tıp mucizesine katkıda bulunan modern teknoloji ürünlerine birer örnek.
Bütçeler baş edemiyor
Ama bir de madalyonun öbür yüzü var. Hızla gelişen teknolojinin sağladığı yeni ve pahalı cihazların, tedavi yöntemlerinin bedeli o kadar büyüdü ki, etkilenmeyen kimse kalmadı. Ciddi bir hastalığa yakalanan kişinin aile bütçesi de, dünyanın en büyük ekonomisi de hızla artan sağlık harcamalarıyla baş edemiyor.
Batı kaynaklarına göre 1800’lere kadar 40 yaşın altında olan ortalama yaşam süresi bu tarihten sonra giderek artarak günümüzde 80’in üstüne çıktı. Türkiye ’de eldeki bilgilerle yapılmış grafik küçük ve büyük ölçekli olarak görülüyor. Ülkemizde 2. Dünya Savaşı’ndan sonra hızla artan beklenen yaşam bugün 70-75 yıl arasında...Amerika’da sağlık reformu Başkan Obama, seçimden bu yana mesaisinin büyük bölümünü sağlık reformu için harcadı. Tartışmaları hâlâ devam eden bu önemli yasanın ana amaçlarından biri, hızla artan sağlık harcamalarını kontrol altına alabilmek. Son 50 yılda yerleşmiş “ne kadar çok ve ne kadar agresif tetkik ve tedavi yapılırsa o kadar iyidir” kültürünü değiştirilmek esas hedef. Bu anlayışın yerine, yararlı olduğu kanıtlanmış yöntemlerin kullanılması teşvik edilecek. Teşvikten kasıt, sağlığa ayrılan dolarların, yararı şüpheli tedavilere değil, kanıtlanmış veya genel kabul gören yöntemlere yönlendirilmesi.
Bir örnek vermek gerekirse, isteyen köşe başındaki görüntüleme merkezine gidip, bilgisayarlı tomografiyle anjiyo yaptırtıp, sonra da görülen darlıkları, ileride kalp krizi yapabilir diye, stent veya baypas ameliyatı ile tedavi ettiremeyecek. Ettirirse, on binlerce dolarlık masrafını kendi cebinden ödeyecek. Çünkü araştırmalar bu tip tedavi stratejilerinin ne kalp krizini ne de ölümü önlediğini, ne de başka bir yararı olduğunu gösteriyor.
OECD istatistiklerine göre sağlık harcamalarının gayrisafi milli gelire oranının en yüksek olduğu ülke yüzde 16 ile ABD, en düşük olduğu ülke ise Türkiye. Türkiye ne durumdaTürkiye’nin bütçesinden sağlığa ayırdığı pay, gelişmiş batı ülkelerine oranla daha az olmasının yanı sıra çok da yavaş artıyor. Yurttaşlarıma kaliteli sağlık hizmeti vereyim ama bunu ucuza çıkarayım felsefesini gerçeklerle bağdaştırmak hiç de kolay değil. Sosyal güvenlik kurumlarının bir çatı altında toplanması, aile hekimleri eliyle koruyucu hekimliğe önem verilmesi, sağlık hizmetlerini yaygınlaştırırken tasarrufu da göz önünde tutan dönüşümler. Buna karşılık, sağlık hizmeti veren kurumları ve kişileri otoriter bir merkeziyetçilikle yönetebilmek için çıkarılan kısıtlayıcı yasalar, elde edilen kazanımları tehdit ediyor.
Gelişmiş ülkeler, çağdaş tıbbın nimetlerinden yararlanmaya devam ederken bunu en verimli şekilde yapmanın yollarını arıyorlar. Karşılarına çıkan engellerden biri modern tıbbın yarattığı “daha fazla tetkik, daha fazla tedavi, daha pahalı teknoloji“ kültürü.
Fazla her zaman daha iyi değilBu yılki Amerikan Kardiyoloji Koleji toplantısında, “daha fazla tedavi daha iyi sonuç verir” varsayımını kanıtlamak için yola çıkmış bir dizi araştırmanın sonuçları açıklandı. Şeker hastalarında yüksek tansiyonu çok sıkı kontrol etmenin daha az sıkı kontrola göre bir yarar sağlamadığı, bazan zararlı bile olabileceği bildirildi.
Şeker hastalarında yapılan başka bir araştırmada da kan yağlarının ideal sınırlara çekilmesi için statin grubu ilaçlara ek olarak fenofibrat denilen yeni bir ilacın eklenmesinin bir yarar sağlamadığı görüldü. Atriyal fibrilasyon denilen hızlı ve düzensiz kalp çarpıntısı olan birçok hastada kalp hızını yavaşlatmak yeterlidir. Yeni bilimsel çalışmalar, kalp hızını yavaşlatırken mutlaka normal sınırlara çekmek gerekmediğini gösterdi.
Bundan iki yıl önce, kalp krizi veya benzeri durumlar dışında, kalp damarları daralmış bir hastanın, çok şikâyeti yoksa, hemen stent takılmasının bir yararı olmadığı gösterilmişti. İşe ilaç tedavisi ve hayat tarzı değişiklikleriyle başlamanın hem daha yararlı hem de daha ucuz olduğu anlaşılmıştı.
Tedavide sarkaç “çoğu zarar, azı karar” yönüne giderken, tanı yöntemlerinde de benzer bir eğilim var. Bilgisayarlı tomografinin bir çok hastada gereksiz yere kullanıldığı ve yaydığı radyasyonla kanser riskini artırdığını gösteren çalışmalar epeyce yankı buldu. Lüzumsuz bazı “check up”ların yol açtığı zincirleme testlerin hem masraflı hem de yarasız olduğunu gösteren birçok araştırma var.
OECD istatistikleri son 50 yılda ABD ve Avrupa‘da sağlık harcamalarının giderek arttığını gösteriyor. Türkiye’de ise milli gelire göre sağlığa harcanan para hem daha düşük hem de daha yavaş artıyor.Ne yapmalı?Hastalığı önlemek tedaviden daha ucuz ve ve daha az ızdıraplı. Koruyucu tıbbı teşvik edici bir kültüre yönelmek tek çare. Hele Türkiye gibi kaynakları kıt bir ülke için bu daha da doğru. Yeni ilaçlar, tıbbi işlemler ve cihazlar ne kadar göz boyayıcı ve ilk bakışta inandırıcı gelirse gelsin, güvenli ve etkin olduklarını gösteren kanıtlar aranmalıdır. Kaynaklar öncelikle işe yaradıkları kanıtlanmış veya genel kabul gören yöntemler için ayrılmalıdır. Her hastanın tedaviye cevabı aynı değil. Genetik alanında çalışan binlerce bilim insanı, her hastaya özel tedavi planı yapabileceğimiz bilgileri geliştirmek için uğraşıyor. Yakın gelecekte olmasa da bu hedefe ulaşıp verimi çok daha yüksek bir sağlık sistemine geçeceğimizi düşünüyorum. Uzun vadede önemli yarar sağlayacak bir girişim de insanların genel sağlık bilgilerinin artırılması. Bu amaca ulaşmak için okullardaki bilim öğretiminin güçlendirilmesi, sağlık alanındaki bilgi kirliliğinin azaltılması ve doktorlarının hastalarını daha iyi eğitmesi atılması gereken ilk adımlar. Ancak, kendi sağlık sorunlarıyla çözüm yollarını bilmek isteyen ve genel hatlarıyla anlayabilen insanlar, kaynaklarını akılcı, verimli kullanabilen sağlıklı bir toplum yaratabilir.