Birçok yüksek tansiyon hastasının kan basıncı, sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz ve kilo vermekle kontrol altına alınabilir. Eğer konulan kan basıncı hedeflerine ilaçsız yöntemlerle ulaşılamazsa, ilaç tedavisine başlamak gerekir. Dünyada 1 milyardan fazla insanın kan basıncı yüksek. Hipertansiyonun kışkırttığı kalp krizleri ve inmeler her yıl milyonlarca can alıyor.
Bu öldürücü küresel problemle yaptığımız mücadelede ilaçların rolü büyük. Ama, ilaç tedavisinin yararlarının yanı sıra güçlükleri olduğunu da unutmamak gerek. Yan etkiler, hayat boyu ilaç almanın güçlüğü, çoğu hastada günde birden fazla ilaç gerekmesi ve maliyet bu zorluklardan bazıları. Son 50 yıl içinde yapılan binlerce bilimsel araştırma, bu güçlükleri aşmamız için bize yol gösteriyor.
Tedavide amaç ne?
Yüksek tansiyonun vücutta yapacağı hasarı önlemek ancak kan basıncının normal sınırlarda tutulmasıyla mümkündür. Etkin tedavi, ileride ortaya çıkacak kalp krizi, kalp yetersizliği, inme, böbrek yetersizliği ve erken ölümün tek çaresidir. Yüksek tansiyon birçok organımıza karşı açtığı savaşta çoğu zaman yalnız değildir. Tansiyon hastalarının birçoğunun şeker hastalığı, böbrek rahatsızlığı, kalp damar darlığı gibi dertleri de vardır. Tedavi planını yaparken hastanın sadece kan basıncını değil tümünü hesaba katmak gerekir.
Örneğin, 45 yaşında, küçük tansiyonu 95 mmHg olan birisine ömür boyu sürecek ilaç tedavisi tavsiye etmeden önce kırk kere düşünüp ilaçsız her türlü tedaviyi denemek gerekir. Buna karşılık 60 yaşında şeker hastalığı da olan bir kişinin büyük tansiyonu 155 mmHg ise ilaç tedavisine başlamak için çok beklememekte yarar vardır. Çünkü, 60 yaşındaki şeker hastasının yüksek tansiyondan göreceği hasar hem çok daha fazladır hem de kötü sonuçlar çok daha kısa sürede ortaya çıkacaktır. Üstelik bu hastalıklar birbirlerinin oluşmasına ve ilerlemesine katkıda bulunurlar. Birçoğunun oluşmasında ortak olan noktalar vardır.
Örneğin, insülin direnci, yüksek tansiyon, diyabet ve damar sertliği sonucu oluşan hastalıkların ortak paydalarından biridir. Kalp krizi ve inme riski yüksek olan tansiyon hastalarında hayat tarzı değişiklikleri çoğu zaman yeterli olmaz. Bu tip hastalar yakından izlenip kan basınçları normal sınırlara inmezse mutlaka tansiyon ilacı verilmelidir.
Çeşit çeşit tansiyon ilacı mevcut
Yüksek tansiyon tedavisinde elimizde birçok ilaç var. 60 yıl önce bulunan ve hâlâ yaygın olarak kullanılan idrar söktürücü ilaçlar tansiyon tedavisinin temel taşlarından biridir.
Anjiyotensini durduran ilaçlar
Böbreğin kan basıncını yükseltmek için başlattığı eylem zincirini baskılayan ilaçlar, hipertansiyon tedavisinin en önde gelen silahlarıdır. Böbreğe kan getiren damarın duvarındaki antenler kan basıncına çok hassastır. Basınç düşünce böbrek “renin” denen bir madde salgılar. Renin bir yandan böbreklerin daha fazla tuz ve su tutmasını tetikler. Aynı zamanda damarları şiddetle büzen anjiyotensin maddesinin üretilmesine aracılık eder.
Anjiyotensin sentezindeki aracılardan birini baskılayıp üretimini durduran (kısa adı ACE inhibitörü) ya da anjiyotensinin dokulara ulaşmasını bloke eden (kısa adı ARB) ilaçlar yüksek tansiyonla mücadelede çok kullanılırlar.
Tıbbi adı “diüretik” olan idrar söktürücü ilaçlar böbreklere etki ederek, idrarla sodyum ve su atılımını artırır. Böylece damarlardaki kan hacmi azaldığı için tansiyon düşer. Bu ilaçlar uzun süre kullanıldığında, damar genişletici etki de yapar. Tek başına veya başka ilaçlarla beraber de kullanılır. İki farklı ilaç düşük dozlarda kullanıldığı için daha az yan etkiyle iyi sonuç alınır.
Beta blokerler nasıl etkiler?
Vücudumuz tehdit altında olduğunda veya öyle hissettiğimizde devreye giren beynimiz, özel sinirler yoluyla kalbimizi hızlandıran, damarları büzen, tansiyonu yükselten ve daha bir dizi değişikliğe yol açan emirler yollar. Sinirler, emirleri salgıladıkları maddelerle dokulara ulaştırır. Hücrelerin duvarında salgılanan maddeleri tanıyan özel antenler vardır. Beta resptör denilen bu antenleri bloke eden beta bloker grubu ilaçlar, beyinden gelen emirlerin hücrelere ulaşmasını önleyerek tansiyonun yükselmemesini sağlar.
Beta blokerlerden başka sinir sistemini etkileyerek beynin çeşitli uyarılarını önlemeye yönelik birçok farklı tansiyon ilacı daha vardır.
Beyinden hücrelere emir götüren sinirlerin ucunda, küçük keseler içinde haberci maddeler vardır. Sinirin çeşidine ve verilen emre göre maddeler değişir. Kalbi güçlü çarptıran, nabzı hızlandıran ve daha birçok etki yapan haberci madde (mavi küre), görevini hücrenin ona özel kabul bölümüne girerek yapar. Beta reseptör denilen bu bölüm verilen bir ilaçla (mavi küre) tıkanırsa, beynin emri yerine getirilemez. Yüksek tansiyon, kalp krizi ve kalp yetersizliğinin tedavisinde de kullanılan beta bloker adlı ilaçlar bu yolla etki yaparlar.
Kalsiyum kanal blokerleri
Vücudun tüm kaslarında olduğu gibi damar duvarının da kasılması için kalsiyuma ihtiyaç vardır. Her kasılma için, hücre duvarındaki özel kanalların açılıp kalsiyumun içeri girmesi gerekir. Bu kanalları tıkayan ilaçlar, ki bunlara kalsiyum kanal blokerleri denir, kan basıncı kontrolü için yaygın olarak kullanılırlar.
Hipertansiyon tedavisinde kullanılan ilaç gruplarının belli başlıları yukarıda saydıklarım olsa da doktorların elinde daha başka birçok tansiyon düşürücü ilaç var.
Düşük tansiyon da tehlikeli
Birkaç yıl öncesine kadar kan basıncının iyice düşürülmesi görüşü hâkimdi. Özellikle şeker hastalarında büyük tansiyonu 120 mmHg’nin altına düşürmek gerektiğini tavsiye eden uzmanlar çoğunluktaydı. Oysa, son 3 yılda sonuçlanan araştırmalar bu tavsiyeleri destekler nitelikte değil.
Şeker hastalarında veya diğer yüksek tansiyonlu kişilerde amacın büyük tansiyonu 140 mmHg’nin altına çekmenin yeterli olduğu, çok daha aşağılara indirmeyi hedeflemenin yarar değil zarara yol açtığı görüldü. Bunun nedeni 140 mmHg’nin altındaki sistolik kan basıncının çok düşük ve zararlı olması değil. Tam tersine, büyük tansiyonu 110 mmHg olanların ömrünün, 140 olanlara göre daha uzun olduğunu biliyoruz. Lakin, yüksek tansiyonu bu düzeye ilaçla indirmeye kalkınca aynı sonuç elde edilmiyor. Bunun neden olduğunu tam olarak bilmiyoruz.
Ne kadar güvenli olsalar da ilaçların olumsuz etkilerinin ve zaman zaman kan basıncının çok düşmesinin olumsuz etki yapabileceği düşünülüyor. Yüksek tansiyon tedavisinde yarar/zarar oranının en iyi olmasını için hayat tarzı değişikliklerine önem vermenin yanı sıra ilaç tedavisine düşük dozda başlayıp alınan cevaba göre dozu arttırmak gerekir.
Dünyaya hükmettiler, tansiyona yenildiler
Yüksek tansiyon tedavisinde yarım yüzyıl içinde ne kadar yol kat ettiğimizi anlamak için dönemlerinin en güçlü liderlerinin nasıl tedavi edildiğine bakmamız yeterli olur. Uzun süredir yüksek tansiyon ve onun yol açtığı kalp yetersizliğinden rahatsız olan ABD Başkanı Roosevelt’in tansiyonu, bu resmin çekildiği Yalta’ya gelirken, 260/150 mmHg’dı. 1945’te doktorların elinde tansiyon düşürücü bir ilaç yoktu, başkana sakinleştirici bir ilaç olan fenobarbital veriyorlardı. FDR 3 ay sonra, 63 yaşındayken beyin kanaması geçirip birkaç saat içinde öldü. Bazı tarihçiler, Avrupa’daki Sovyet etkisinin büyüklüğünü Roosevelt’in bozuk sağlığına bağlarlar. Sovyetler Birliği’nin lideri olan Stalin‘in de yüksek tansiyonu vardı ve sülüklerle tedavi ediliyordu. Bu resim çekildikten 8 yıl sonra 1953 Mart’ında o da yüksek tansiyona bağlı beyin kanaması sonucu hayatını kaybetti. Buna karşılık Büyük Britanya Başbakanı Churchill, alkol içmeye sabahtan başlayıp puroyu elinden düşürmemesine ve fazla kilolarına rağmen, yüksek tansiyon derdi çekmeden 90 yaşına kadar yaşadı. Churchill, yüksek tansiyon hastalığında yaşam tarzımızdan başka etkenlerin de var olduğunun bir örneği. Öyle anlaşılıyor ki, hipertansiyona yol açan genler olduğu kadar, koruyucu genler de var.
Sorun büyük ve karmaşık
Geçen yarım yüzyılda tansiyonla savaşta büyük kazanımlar sağlandı. Bunun yanında modern yaşamla beraber artan şişmanlık ve hareketsizlik, hipertansiyonla baş etmeyi güçleştirdi. Sorun sadece ilaç tedavisiyle çözülemeyecek kadar büyük ve karmaşık. Yüksek tansiyonla baş etmenin yolu, toplumun her kesiminin kolları sıvayıp sağlık görevlileriyle omuz omuza çalışarak çözümler üretmesinden geçiyor...