Cihan Bey, sabah erkenden kalkıp kar nedeniyle kör düğüme dönmüş trafikle boğuştuktan sonra nihayet dükkânına ulaşabildi.
Vitrinin ve kapının önündeki kaldırım neredeyse bir karış karla örtülüydü. İçeri girip paltosunu ve şapkasını çıkardıktan sonra depodan aldığı kürekle kar küremeye başladı.
Yarım saat nefes nefese uğraştıktan sonra dükkânın önünü tertemiz yaptı, caddeden gelenlerin rahatça yürümesi için de küçük bir yol açtı. Soluklanmak için içeri girip sandalyeye oturunca sol omuz ve sırtındaki ağrıyı fark etti.
Kar küremeye alışık olmadığı için kaslarının zorlandığını, biraz dinlenince geçeceğini düşündü. Lâkin ağrılar geçeceğine arttı, kendini yorgun hissediyor, hafifçe midesi bulanıyordu. “Rengin çok soluk” diyen komşu dükkân sahibinin ısrarıyla acil servise gitti. Kalp krizi teşhisiyle acil müdahale için alelacele hastaneye yatırıldı.
Kar kürerken meydana gelen kalp krizi ender rastlanan bir olay değil. Soğuğun yanı sıra alışılmadık düzeyde ağır iş, hazırlıksız yakalanan kalbe kolayca darbe indirebiliyor. Havalar soğudukça kalp ve damar hastalıklarına bağlı ölümler artıyor.
Kış aylarında kalpten ölümlerin arttığını gösteren araştırmalarda ilginç olan bir nokta, bu artışın sadece çok soğuk olan ve kar yağan bölgelerde değil, kışın oldukça ılımlı geçtiği yerlerde de geçerli olduğu.
Geçen ay BMJ adlı saygın tıp dergisinde yayınlanan bir araştırmada Londra Hijyen ve Tropikal Tıp Okulu’ndan bilim insanları kısa süreli de olsa soğuğa maruz kalmanın kalp krizi riskini artırıp artırmadığını araştırdı.
Üşüyünce ne oluyor?
Vücudumuz ideal bir sıcaklıkta tutulmak ister. Bu zor iş için beynimizin ortasındaki hipotalamus isimli küçük organ görevlendiril-miştir.
Hipotalamus hayati organlarımızı düşünür, onların ısı dengesini korumaya çalışır; kollarımızın, bacaklarımızın üşümesi pek umurunda değildir. Dahası iç organların ideal sıcaklığını korunmak için çevrenin soğumasına, tir tir titrenilmesine aldırış etmez.
Derimizdeki damarlar büzülür, kaslarımız ısı üretmek için titremeye başlar. Giderek dişlerimiz birbirine vurur, tüylerimiz diken diken olur. Bu sırada birisi elimizi sıksa “buz gibi” olduğumuzu söyler. Halbuki aynı zamanda kalbimizin, karaciğerimizin, böbreklerimizin veya beynimizin sıcaklığı ölçülse 36.5 derecenin altında olmadığı görülecektir.
Soğuğa karşı geliştirdiğimiz bu savunma mekanizmaları kalbimizi zora sokar. Damarların büzüşmesi kan dolaşımını güçleştirir. Soğuk kan basıncını yükseltir. Kanın yoğunluğu artar, pıhtılaşması kolaylaşır.
Kandaki hücrelerde değişiklikler olur; pıhtılaşmayı kışkırtan maddeler artar. Ardı ardına gelen bu değişiklikler vücutta bir yangı cevabı oluşmasına yol açabilir. Tüm bu olaylar sonunda kalbi besleyen damarların, özellikle sessiz sedasız darlıklar da varsa, pıhtıyla tıkanmasına şaşmamak gerekir.
Hava kirliliğine dikkat!
Hava çok soğuk olmasa da şiddetli rüzgâr, vücudun sıcaklığı olduğundan çok düşük olarak hissetmesine yol açıyor. Derinin nemli veya ıslak olması da benzer bir etki yapıyor. Rüzgâr ve yağmurun dışında kışla gelen başka tehlikeler de var. Kış aylarında artan hava kirliliği soğuk kadar tehlikeli... Yanda sözünü ettiğim araştırmada İngiltere ve Galler’de artan kalp krizlerinin nedenlerinden birinin hava kirliliği olduğu belirtiliyor. Kısalan günlerin ve uzayan gecelerin vücudumuzun hormon dengesini olumsuz etkileyerek, kalbimizi yorması da başka bir neden.
Kimler tehlikede?
Soğuk havalarda özellikle dikkat etmesi gerekenler:
* Yaşlılar
* Kalp hastaları
* Yüksek tansiyonu olanlar
* Hareketsiz bir yaşam sürenler
* Fazla kilolu ve şişman olanlar
Ne yapmalı?
* Ağır bir yemekten sonra kar küremeye veya benzer ağır işlere kalkışmayın.
* Alkolün ısıttığı bir aldatmacadır. Başlangıçta bir sıcaklık hissi verse de damarları genişlettiği için vücuttan ısı kaybına yol açar.
* Ağır işe alışık değilseniz sık sık dinlenmek için ara verin.
* Göğsünüzde, sırtınızda sıkıntı, çarpıntı veya nefes darlığı hissederseniz işi hemen bırakın.
Kayağa gidenler formda olmalı