Prof. Dr. E. Murat Tuzcu

Prof. Dr. E. Murat Tuzcu

murat.tuzcu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

LDL kolesterol, kötü lakabını hak etmeye, damar sertliği plağını oluşturmaya başladığında HDL kolesterol imdada yetişir. HDL karaciğerde yeteri kadar yapılmazsa, LDL’nin kötülüğünü önleyemez. HDL’nin düşük olması pek de hayra alamet değildir

Yediğimiz besinlerin çok azında kolesterol vardır. Kanda dolaşan kolesterolün büyük bölümü karaciğerde yapılır. Kolesterol imal eden bu fabrikaya gereken hammaddelerin çoğunu besinlerle aldığımız yağlar, özellikle hayvansal yağlar oluşturur. Midemizde parçalanıp, bağırsaklarımızda sindirilmeye başlanan besinlerden ayrılan yağ taneleri ilk aşamada emilip bağırsak duvarına geçer. Buradaki hücreler, emilen besin parçacıklarının paketlenip kan dolaşımına salıverildiği bir yükleme limanı gibidir. Kanda çözülüp yüzemediklerinden paketlenme yağlar için çok önemlidir.
Yükleme limanında yağlar için proteinden yapılma ağır kutular vardır. Apoprotein-B denilen kutuların içi yağlar için hazırlanmıştır, dış yüzeyleri ise kan içinde rahatça yüzebilecek biçimde imal edilmiştir. Proteinden yapılmış kutunun içine yağlar konunca buna yağlı protein veya tıbbi adıyla lipoprotein denir. Lipo eski Yunancada yağ demektir. Kanda çeşit çeşit lipoproteinler vardır. Bağırsak duvarında her bir kutunun içine bolca yağ konur. Proteinden yapılma kutu ağır olsa da, yağ çok hafif olduğundan, bu lipoprotein boyuna göre çok hafiftir, yoğunluğu çok düşüktür. Böylece paketlenen yağlar, kan dolaşımına salınıp karaciğere yollanır. Yolda yağı enerji olarak kullanacak kas hücreleri veya aç kalırsam gerekir diye depolamak isteyen yağ dokuları, istedikleri çeşit yağı alırlar. Boyu biraz küçülmüş olan paket, nihayet karaciğere ulaşır.


Adım adım kolesterol üretimi

İyi kolesterolünüz düşükse dikkat


Bağırsaktan emilen hayvansal yağlar karaciğerde kolesterole dönüşür. Özel proteinlerle beraber paketlenip vücudun ihtiyacını karşılamak için kan dolaşımına salınır. Fazlası damar duvarında darlık yapan, damar sertliği plaklarını oluşturur.

Bir fabrika olan karaciğerin bir odasında paket açılıp yağlar çeşitlerine göre ayrılır, dikkatle istif edilir. Fabrikanın imalat bölümünde, gelen hammaddelerden, kolesterol ve başka yağlar imal edilir. Üretilen diğer yağlarla beraber kolesterol, yeniden apoprotein-B kutularının içinde paketlenip dolaşıma salınır.
Kan dolaşımının gittiği birçok doku, enerji veya depolama için yağların bir kısmını alır. Geriye içindeki yağın hemen hepsi kolesterol olan bir paket kalır. Kimi biraz büyük, kimi iyice küçük olan, ama hâlâ hafif yoğunlukta olan bu paketlere İngilizce Low (düşük) Density (yoğunluk) Lipoprotein kelimelerin baş harfleri alınarak LDL kolesterol denir.

LDL’nin adı niye kötü?
LDL kolesterolün adı kötüye çıkmış olsa da onsuz yaşayamayız. Çünkü birçok organımız, onun yolunu gözler. Yeni hücrelerin duvarlarının örülebilmesi, eskilerinin onarılması ve daha birçok hayati fonksiyon için gerekli olan kolesterolü, LDL taşır. Başta karaciğerimiz olmak üzere birçok organımızda limanlara gelip giden yük gemilerini gözleyenler gibi görevliler vardır. Eğer LDL kolesterolün arttığını görürlerse, hemen planlanmış tedbirleri harekete geçirirler.
Önce fabrikaya haber verip, kolesterol yapımını azaltmasını, fazlasını safrayla bağırsağa atmasını söylerler. Bir de kandan dolaşan LDLyi toplayan adam sayısını artırırlar. LDL’yi tutup yakalamak için yapılmış kepçelerle kandaki miktarını düşürmeye çalışırlar.
Ancak LDL kolesterol düzeyi iyice yüksekse bu tedbirler de yetmez. İşte o zaman, LDL kötü lakabını hak edecek şeyler yapmaya başlar. İçinde dolaştığı damar duvarının iç sıvasının arkasına geçip duvarın içine yerleşir. Yerleştiği yetmiyormuş gibi arkadaşlarını da çağırır. Böylece damar sertliği plağını oluşturmaya başlar.



Savunmada HDL imdada yetişiyor

İyi kolesterolünüz düşükse dikkat


LDL kolesterol fazla olduğunda, karaciğer yeni üretimi yavaşlatır, fazlasını özel kepçelerle toplamaya çalışır, HDL de damar duvarındaki ve kandaki fazla kolesterolü geri döndürür.

LDL kötü lakabını hak edecek şeyler yapmaya, damar sertliği plağını oluşturmaya başladığında bile vücudun kendini savunacak bir yolu vardır. Karaciğerin ürettiği bir başka lipoprotein imdada yetişir. Bambaşka bir kutu malzemesi olan apoproteni-A ile paketlenen kolesteroldür yardıma koşan. Proteini çok, yağı az paketin yoğunluğu yüksektir. Bu nedenle adı, High (yüksek) Density (yoğunluk) Lipoprotein’in kısaltılmışı HDL kolesteroldür.
HDL, karaciğerden dokulara kolesterol taşımak için değil, diğer organlardan karaciğere kolesterol ve yağ taşımak için kullanılır. Kötü yola düşmüş LDL kolesterolü, içine girdiği damar duvarından alıp karaciğere getirir. Oradan da safrayla dışarıya.... Bu nedenle HDL’nin adı iyi kolesterole çıkmıştır.
HDL karaciğerde yeteri kadar yapılmazsa, var olanlar ne kadar çırpınırlarsa çırpınsınlar, LDL’nin kötülüğünü önleyemezler. Bu nedenle iyi kolesterolün düşük olması pek hayra alamet değildir.


İstanbul’u sel alırsa...
Kolesterol meselesini İstanbul’a yağmur yağmasına benzetebiliriz. Yeteri kadar yağmur yağarsa bitki örtüsünün ihtiyacı karşılanır, barajlar dolar. Ama çok fazla yağmur yağarsa, yolların kenarında akan sular sele dönüşüp çevreye yayılmaya başlar. Belediyenin yeteri sayıda iş makinesi ve yetişmiş işçisi varsa, suyun kanalizasyon ve diğer yollarla akıp gitmesini sağlayacak tedbirler alınır. Ama yağmur çok fazlaysa ya da belediyenin araç gereci, personeli azsa, oluşan seller hem mal hem can kaybına yola açar. Hem yağmur çok hem de tedbir az olursa, yazık olur İstanbul’a...