Prof. Dr. E. Murat Tuzcu

Prof. Dr. E. Murat Tuzcu

murat.tuzcu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Kalp ve damar hastalıkları, ülkemizin başta gelen sağlık sorunu, bir numaralı ölüm nedeni. Damar sertliğinin neden olduğu, nasıl geliştiği hakkında son yarım yüzyılda çok şey öğrendik. Öğrendiklerimizin başında, kalp damar hastalıklarının ortaya çıkmasında hayat tarzımızın çok önemli rol oynadığı gerçeği geliyor. Doktora gittiğimizde ilk karşılaştığımız soru, her gün ne yiyip içtiğimiz, ne kadar hareket ettiğimiz, stresimizin çok olup olmadığı.
Doktorun yaptığı ilk tavsiye de, egzersiz yapıp sağlıklı beslenip kilo vermemiz gerektiği. Tartışma, sonunda dönüp dolaşıp asıl sorunun modern yaşam olduğu noktasına geliyor. Birçok kişi, otomobilin henüz icat edilmediği, genetiği değiştirilmiş besinlerin hayal bile edilmediği, sigaranın bilinmediği çağlarda yaşayan atalarımızın, organik meyve ve sebze yediği, çayırda otlayan hayvan etinden başkasını ağzına sürmediği için kalp hastalığıyla tanışmadığını ileri sürüyor. Bu nedenle eski çağlardaki gibi beslenmemizi öğütleyenler var.
Genel olarak modern yaşamın sonucu olarak artan kilolarımızın, durağan yaşamımızın, sigara ve hava kirliliğinin damar sertliğinde çok önemli rolleri olduğu doğru. Ama bu demek değil ki, eskiden bu hastalık yoktu.
Elimizdeki verilerle böyle bir iddiada bulunmamız mümkün değil. 20. yüzyılın başında en gelişmiş ülke olan İngiltere’de bile ortalama yaşam süresinin 45 yılı geçmediğini düşünecek olursak, atalarımızın çoğunun kalp krizi geçirecek orta yaşa gelmeden bu dünyadan göçtükleri ortaya çıkar. Sözlerimin nedeni modern yaşamı övmek değil, işlerin eskiden çok iyi olduğu fikrini destekleyen bir bilimsel veri olmadığının altını çizmek. Tam tersine, kalp krizinin binlerce yıl önceden beri insanoğlunun hayatını tehdit eden bir bela olduğuna ait kanıtlar var.

Haberin Devamı

Firavunların hastalığı damar sertliği

Bilgisayarlı tomografisi çekilmek üzere hazırlanan bir mumya. Kaynak: Journal of American College of Cardiology Imaging, Nisan 2011.

Kalp krizi 5 bin yıl önce de ölümcüldü
1852’de Viyana’da yayımlanan bir bilimsel eserde, bir mumyada yapılan otopside aortta damar sertliğinin çıplak gözle bile görülebildiği anlatılıyor. Daha sonra yapılan mumya otopsilerinden, 4 bin yıl önce yaşayan insanların birçoğunun kalp krizi geçirdiğini öğreniyoruz. Arkeolojik kazılarda bulunan yazıtlar da kalp hastalığının firavunlar devrinde hiç de ender olmadığını ortaya koyuyor. Belki de ilk tıbbi metinlerden birinde kalp krizi teşhisi anlatılıyor; “Kalbinde hastalık var mı diye muayene ettiğin kişinin kollarında, göğsünde, kalbinin üstünde ağrı varsa, ölüm yakında demektir” denilerek hastalığın ne kadar tehlikeli olduğu vurgulanıyor.
Arkeolojik kazılardan ve mumyalarda yapılan araştırmalardan Eski Mısır ülkesinde ani ölümle hayatını kaybedenlerin de olduğunu öğreniyoruz. 2000 yılında JAMA dergisinde yayımlanan bir bilimsel makalede, günümüzden 3000 yıl önce ölen bir rahipten söz ediliyor. Araştırmacılar, Eski Mısırlı rahip Horemkenesi’nin çölde kalp krizi geçirip aniden öldüğü kanısındalar. Bu teşhis, kumların üstüne yüzüstü düşüp doğal olarak mumyalaşan rahibin hemen hemen hiç bozulmamış olan vücudunda yapılan genetik ve kimyasal tahlillere dayanıyor.
“Eski çağlarda damar sertliğine bağlı kalp damar hastalıkları var mıydı?” sorusuna cevap arayan en kapsamlı ve ilginç çalışmalardan biri Amerikan Kardiyoloji Koleji’nin Görüntüleme dergisinin son sayısında yayımlandı. Mısırlı ve Amerikalı bilim insanları, binlerce yıllık mumyaları incelediler. Bu incelemeyi otopsi yaparak değil, bilgisayarlı tomografiyle mumyaları görüntüleyerek başardılar.

Haberin Devamı

Bilgisayarlı tomografi
Ülkemizde ve dünyanın dört bir yanında her gün çok sık kullanılmakta olan bu inceleme için kişi sırtüstü olarak, dar bir masanın üstüne yatırılır. Masa, kalın bir simide benzeyen, kocaman bir röntgen makinesinin içine doğru itilir. Bu makine vücudun istenilen bölgesinin, gerekirse tümünün 3-5 milimetrelik kesitlerinin röntgen resmini çeker. Bunu ekmeğin ince ince dilimlenmesine benzetebiliriz. Sonra bu resimlerin hepsi çok güçlü bir bilgisayara yollanıp bir araya getirilir ve ekranda görüntü olarak karşımıza çıkar. Doktorlar, bu görüntüleri inceleyerek kalbin veya herhangi bir organın damarlarında kalsiyum birikmesi var mı yok mu, varsa ne kadar büyük olduğuna karar verirler. Kalsiyumun varlığı damar sertliği olduğunun, büyüklüğü de ağırlığının işaretidir.

Haberin Devamı

Firavunların hastalığı damar sertliği

Sol taraftaki (A) bilgisayarlı tomografi resmi, MÖ 1550’de, 40 yaşlarında ölen Mısırlı bir prensesin mumyasına ait. Kalbi besleyen koroner damarlarda ve karındaki atardamarlarda yaygın kireçlenme (oklarla gösterilen beyaz birikintiler) var. Sağ tarafta (B) ise incelemenin yapıldığı sırada yaşayan bir Mısırlının filmi görülüyor. Onda da yaygın damar sertliği olduğunu gösteren kireçlenmeler var. Kaynak: Journal of American College of Cardiology Imaging,
Nisan 2011.

Firavunların hastalığı damar sertliği

Firavunların hastalığı damar sertliği

Solda (A) bilgisayarlı tomografi resminde bacağa kan götüren atardamarlarda yaygın kireçlenme (oklarla gösterilen beyaz birikintiler) görülüyor. Yaklaşık 4 bin yıl önce yaşamış olan bu adam, büyük olasılıkla yürürken baldırlarında ağrıdan ve sık sık durmak zorunda kalmaktan şikâyet ediyordu. Sağda (B) ise beyne kan götüren şahdamarında kireçlenme var. Damar tıkanması sonucu oluşan inmenin ölüm nedeni olması büyük olasılık. Kaynak: Journal of American College of Cardiology Imaging Nisan 2011.

Mumyaların damarlarında kireçlenme bulundu
Kalp damar sisteminin hiç olmazsa bir bölümünün korunduğu 44 mumyayı tepeden tırnağa resimleyen araştırmacıların bulduklarına şaşmamak elde değil. Röntgen görüntüleri, mumyaların yarısına yakınında damar sertliğinin göstergesi olan kireçlenmeleri açık seçik gösteriyor. Kireçlenmeleri kalp damarlarında, şahdamarlarında, karın ve bacak damarlarında görmek mümkün. Damar sertliği olan mumyalarda ortalama ölüm yaşı 45, kireçlenme görülmeyen mumyalar 10 yıl daha genç. Belki yaşasalar onlarda da damar sertliği belirtilerini görecektik.
Gözden uzak tutulmaması gereken önemli bir nokta, mumyaların halktan kişilere değil varlıklı kesimden kişilere ait olması. Bundan binlerce yıl önce Mısır’da yaşamış olan firavunların, rahip ve varlıklı tüccarların mumyaları yerine piramitlerin yapımında çalışan işçilerin mumyalarını inceleyebiliyor olsaydık belki de başka bir tabloyla karşılaşacaktık. Eski Mısır uygarlığını inceleyen bilim adamları, halkın genellikle vejetaryenlere benzer bir beslenme tarzı olduğunu belirtiyor. Buna karşılık, yüksek sınıfa mensup olanların doymuş yağ oranı çok yüksek hayvani gıdalarla beslendiklerini söylüyorlar. 1990 yılında İngiltere’de incelenen bir rahip mumyasının tabutundaki hiyeroglif yazıları örnek olarak gösteriyorlar. Rahibin tuttuğu kayıtlardan, tanrılar için tapınağa her gün bırakılan koyun, dana, kaz eti, ciğer, kaymak, ekmek, meyve gibi yemeklerin bir kısmını maaş niyetine alıp ailesiyle beraber yediği anlaşılıyor. Tüm bu kanıtlardan damar sertliği ve ona bağlı kalp damar hastalıklarının çok eski çağlardan beri var olduğunu anlıyoruz. Belli ki, bu karmaşık hastalığın modern yaşamın getirdiklerinden başka nedenleri de var. Ortaya çıkan bir diğer gerçek de, 5 bin yıl öncesinde bile kalp damar hastalıklarının beslenmeyle ve yaşam tarzıyla yakından ilgili olduğu. Ramses’in doktorunun “Biraz az yeseniz yüce firavun!” dediğini duyar gibi oluyorum.