Geçtiğimiz hafta yüksek tansiyon haftasıydı. Tıbbi adı hipertansiyon olan bu hastalığa, ülkemizde çok sık rastlanıyor. Türk Hipertansiyon ve Böbrek Hastalıkları Derneği’nce 2003’te yapılan bir araştırmada, her 3 yetişinden birinin kan basıncının yüksek olduğu saptandı. Kısa adı PatenT olan bu çalışmada, yurdun her yöresinin temsil edilmesi için, 26 ilde yaklaşık 5 bin kişiyle görüşüldü ve tansiyonları ölçüldü. İncelenen kadınların yüzde 36’sının erkeklerin de yüzde 28’inin hipertansiyon hastası olduğu ortaya çıktı.
Araştırmada ortaya çıkan bir sonuç doktorları çok endişelendirdi. Yüksek tansiyon hastalarının yaklaşık üçte ikisi hastalıklarının farkında değildi. Farkında olanların da durumu içler acısıydı. Tansiyonunun yüksek olduğunu bilen her 5 kişiden sadece biri etkin bir biçimde tedavi ediliyordu.
Özetlemek gerekirse, Türkiye’de 18 yaşının üstünde 100 kişinin 32’sinin tansiyonu yüksek ve bunlardan ancak 2 -3 tanesinin tansiyonu kontrol altında. Sağlık Bakanlığı verilerine göre Türkiye’deki her 4 ölümden birinde hipertansiyonun etkisi olduğu gerçeğini de hesaba katınca ne kadar büyük bir belayla karşı karşıya olduğumuz anlaşılıyor.
Birlikte mücadele
Bu çok önemli problemle baş etmek mümkün. Hipertansiyona karşı başarılı mücadele veren ülkelerden biri Kanada. Alberta Üniversitesi bilim insanları CMAJ dergisinde geçen hafta yayınladıkları bir makalede, 1990’dan bu yana ülkelerinde yüksek tansiyonla nasıl mücadele ettiklerini rakamlarla anlatıyor. Gerçi Kanada’da 1992’den bu yana yüksek tansiyon sıklığında değişiklik olmamış. Eskiden olduğu gibi bugün de her 5 Kanadalı yüksek tansiyon hastası... Ama 1992’de tansiyonu yüksek olanların yüzde 57’si durumlarının farkındayken, bu oran 2009’da yüzde 83’e yükselmiş. Aynı süre içinde tansiyonu istenildiği gibi kontrol altında tutulan hasta oranı yüzde 13’ten yüzde 65’e çıkmış. Bizim de benzer bir başarıya imza atabilmemiz mümkün. Bunun için tıp camiasının önderliğinde, devlet kurumlarının, özel sektörün ve sivil toplum kuruluşlarının el ele vermesinden başka çare yok. En başta da yüksek tansiyonu olan insanların, durumun ciddiyetini anlayıp bu savaşta yer almaları gerekiyor.
Bu grafikte, 26 ilimizde incelenen yaklaşık 5 bin insan arasında, yüksek tansiyon teşhisi konulanlar görülüyor. Hipertansiyon sıklığı yaş ilerledikçe artıyor. 60 yaşın üzerindeki kadınlarımızın yüzde 80’inin kan basıncının yüksek olması, bu sorunun ülkemiz için ne denli büyük bir toplumsal tehlike oluşturduğunu gösteriyor.
Ne yapılmalı?
Hipertansiyon nüfusumuzun çok büyük bir kısmını tehdit ediyor. Daha çok hastayı teşhis etmemiz ve etkin bir tedaviyle bu rahatsızlığı kontrol altına almamız gerekiyor. Ancak böyle yüz binlerce kalp krizini, inmeyi ve ölümü önleyebilir, milyarlarca liralık milli kaynak israfının önüne geçebiliriz. Bu hedefe ulaşmak için önce hastalığın farkında olmak ve hastalık hakkında bilgi sahibi olmak gerekir. Ben de önümüzdeki haftalarda bu çabaya az da olsa katkıda bulunabilmek umuduyla köşemi yüksek tansiyonun çeşitli yönlerini anlatmaya ayıracağım.
Küçüğü ne büyüğü ne?
Bir bahçe hortumunu avucunuzun içinde sıkıca tutun, musluğu sonuna kadar açın kapayın. Kasılan kalbin yarattığı büyük tansiyon, musluk açılınca elinizin altında hissettiğiniz basınç dalgasına benzer. Buna sistolik kan basıncı denir. Musluk kapalıyken hortumda hissedilen dolgunluk ise damardaki kanın durağan basıncı gibidir. Buna küçük tansiyon ya da diyastolik kan basıncı denir.
Kanın herhangi bir anda damar duvarında yaptığı basıncı belirleyen faktörlerden biri kanın yarattığı etkiyse, diğeri de damarların buna karşı gösterdiği dirençtir.
Kalbin kasılıp içindeki kanı damarlara pompalamasına tıpta “sistol” denir. Sistol sırasında damar duvarına çarpan kanın yarattığı basınca da, sistolik basınç ya da büyük tansiyon adı verilir. Kalp gevşediğinde yani “diyastol” döneminde, hâlâ atar damarların içinde bulunan kanın da damar duvarlarına yaptığı bir basınç vardır. Buna da diyastolik basınç ya da küçük tansiyon denir. Basıncın birimi milimetre cıvadır. Milimetrenin kısaltılmışı mm, cıvanın da sembolü Hg olduğu için kısaca mmHg olarak yazılır.
Kan basıncı 120/80 mmHg dediğimizde, kalp kasıldığında damar duvarının maruz kaldığı en yüksek basınç 120, en düşük basınç ise 80 milimetre cıva demektir. “Bugün tansiyonumu ölçtürdüm, 12’ye 8 çıktı” dediğimizde, söylediğimiz yanlış değil ama tam doğru da değil. “12’ye 8” kan basıncımızın tam anlamıyla 120/80 mmHg olduğu anlamına gelmiyor. Çünkü 12/8 değerine, elde ettiğimiz ölçümleri yuvarlayarak ulaşıyoruz. Bu durumda büyük tansiyon 116 da olabilir 124 de... Küçük tansiyon 76 olarak ölçülmüş olsa da 8 sayılır, 84 olarak ölçülmüş olsa da. Kan basıncımızın ne olduğunu kesin olarak bilmek istiyorsak 3 haneli değerleri kullanmalıyız.
İlk kez 1700’lü yıllarda ölçüldü
Kanın dalgalar halinde bir yükselip, bir azalarak aktığı 400 yıldır bilinse de kan basıncının ilk ölçümü 1700’lü yılların başında İngiltere’de yapılan hayvan deneylerinde gerçekleşti. Bir atın şah damarına sokulan borunun ucu 4 metre yükseklikteki bir cam boruya bağlandı. Atın kan basıncı, kanı cam borunun içinde 3 metre ilerletecek kadar yüksekti. Bu deneyden bir yüzyıl sonra, Fransız bir doktor cam tüpün üstüne her bir milimetrede bir çizgi çekti ve içine cıva doldurdu. Tüpün altından giren kan, cıva sütununu çok daha az yükseltebildi, çünkü cıva çok ağırdı. Cıva sütunun yükselişi milimetre olarak ölçüldü. Hâlâ da kan basıncını mmHg olarak ifade ediyoruz. İnsanda kan basıncının ölçülebilmesi için 100 yıl daha beklemek gerekti. Modern tansiyon aletinin atası sayılabilecek cihaz, 1880’lerde bir İtalyan hekim tarafından geliştirildi. Günümüzde kullanılan ölçme yöntemi ise 20. yüzyılın başında bulundu. Dinleme aletini kullanarak büyük ve küçük tansiyonu ölçmeyi ilk olarak Nikolai Sergeyevich Korotkov adlı bir Rus hekim önerdi. 1905 yılında adı sanı duyulmamış genç bir doktorun buluşuna Saint Petersburg’un kıdemli tıp profesörleri önce pek kulak asmadı. Duyulan seslerin koldan değil, kalpten geldiğini söylediler. Eleştirilerden yılmayan Korotkov yaptığı hayvan deneyleriyle kan basıncının bu yöntemle doğru olarak ölçülebileceğini gösterdi. Tansiyon ölçerken duyduğumuz seslere bugün bile Korotkof sesleri diyoruz.
Kolun üst bölümüne yerleştirilen manşon, kan basıncından daha yüksek bir düzeye kadar şişirilir. Böylece kan akımı tümüyle durur (A). Manşonda yavaş yavaş azaltılan basınç, sistolik basıncın altına düşmeye başladığı anda kan az da olsa tekrar akmaya başlar (B). Bu nokta ilk duyulan sesle anlaşılır. Damar baskı altında oldukça, ses duyulmaya devam eder (C). Manşondaki basınç en düşük kan basıncının, yani diyastolik basıncın altına düşünce kan akımı normale döner, hiçbir ses duyulmaz olur (D). Tansiyon 150/80 mmHg.