Tahsin Bey, bir haftadır giderek şiddetlenen karın ağrılarına bir de mide bulantısı eklenince kendini iyiden iyiye rahatsız hissetmeye başladı. Sabah kahvaltıda karısı “Rengin sarı gözüküyor” deyince endişesi daha da arttı. Eskiden de böyle ağrıları olurdu ama, hem bu kadar şiddetli olmaz hem de bir iki günde kendi kendine geçerdi.
Altı ay önce doktoru, şeker hastası olduğu ve kolesterol değerleri anormal bulunduğu için ağrılarının kalp hastalığına bağlı olabileceğini düşündü. Yapılan efor testinin sonucu normal çıkınca bu ihtimalin ortadan kalktığı söylendi. Aklından bu düşünceler geçerken, karnına bıçak saplanırcasına giren ağrıyla bir kere daha irkilince hastaneye gitmeye karar verdi.
Doktoru, sıkıntılı yüzüne bakar bakmaz gözlerinin akının sarılığını fark etti. Karnının sağ üst tarafına dokununca hastanın ağrı çektiği, yüzünü buruşturmasından belliydi. Büyük ihtimalle safra kesesinde iltihaplanma vardı. Ultrason, safra yollarının tıkandığını, iltihabın pankreas bezine de yayılmış olabileceğini gösterdi. Ameliyat olması gerekiyordu. Damardan verilen serum ve ilaçlarla tedaviye başlandı.
En ciddi komplikasyon!
Ertesi gün yapılan ameliyat tam bir başarıyla sonuçlandı. Birkaç saat içinde solunum için takılan boru çıkarıldı. Her şey yolunda gidiyordu. Sabaha karşı nöbetini devretmeden son kez hastalarını kontrol eden hemşire, hastanın nabzının hızlandığını, tansiyonun eskisinden düşük olduğunu fark etti. Lâkin Tahsin Bey’in yara yerinde ağrı ve hafif bulantı dışında şikâyeti yoktu. Yatak başına gelen doktor muayenesinde bir anormallik bulmasa da elektrokardiyogram (EKG) çekilmesini ve kan testi yapılmasını istedi. EKG’de teşhis koymaya yetecek düzeyde olmasa da endişe ettirecek bazı değişiklikler vardı.
Bir saat sonra gelen tahlil sonuçları duruma açıklık getirdi. Oksijensiz kalan kalp kası hücreleri ölünce ortaya çıkan enzimlerin kan düzeyleri yüksekti. Tahsin Bey kalp krizi geçiriyordu. Doktoru durumu anlatınca, karısı bilinen bir kalp hastalığı olmayan kocasının nasıl olup da kalp krizi geçirdiğine bir türlü inanamadı.
Cerrahi müdahalelerden, özellikle büyük ameliyatlardan sonra kalp krizi oluşması hiç de ender değildir. Vücudun müthiş bir stres altında olduğu bu dönemde sessiz sedasız durmakta olan damar sertliği plakları azar, kan kolay pıhtılaşır, böylece oluşan kriz, ameliyatların en ciddi komplikasyonlarından biridir.
20
23 ülkede 8 binden fazla hasta incelenerek yapılan geniş çaplı bir araştırmada, ameliyattan sonra her 20 hastadan birinin kalp krizi geçirdiği saptandı.
Kanadalı bilim insanlarının önderlik ettiği 8 bin hastanın katıldığı araştırmada, ameliyattan sonra kalp krizi geçiren hastaların şikâyeti olsun olmasın ölüm riski yüzde 10’un üstünde bulundu. Buna karşılık kriz geçirmeyenlerde ölüm oranı yüzde ikiden fazla değildi.
Vücut operasyonu saldırı gibi algılıyor
Ameliyat sırasında ve sonrasında birçok organımız sanki bir saldırıya maruz kalmışcasına seferberlik ilan eder.
Beynimiz, sinirlerimiz, hormonlarımız fazla mesai yaparak vücudu ameliyatın yarattığı travmaya karşı koruyup iyileştirmeye çalışır. Ama bu savunma reaksiyonu, ‘kaş yapayım derken göz çıkarmak’ deyiminde olduğu gibi vücuda zararlı da olabilir. Damarların iç sıvasını bozar. Eğer damar sertliği varsa plakların yırtılmasına yol açabilir.
Anestezi uzmanı bu tehlikelerin bilincinde olarak, fırtınalı bir havada gemisini güvenli bir biçimde limana ulaştıran kaptan gibi hastanın en zorlu ameliyatları bile kazasız belasız atlatmasını için çalışır. Çoğu zaman da başarılı olur. Ama dalgaların dövdüğü tekne zayıf ve yaralıysa kaptanın ustalığı yetmez. En modern anestezi teknikleri ve ilaçları bile bazı hastalarda kalp krizini önlemeye yetmez...
Bu nedenle yıllardır anestezi uzmanları ve cerrahlar riskli hastaları önceden saptayıp testi kırılmadan önlem almak için çalışmalar yapıyor.
Ameliyattan önce hastanın damar sertliği var ama plak kan akımını engellemiyor, trombosit adlı hücreler damarların içinde sakin sakin dolaşıyor. Ameliyat ve sonrasında beyinden gelen emirler ve kortizon gibi stres hormonları nabzın hızlanmasına, tansiyonun yükselmesine, damarların büzüşmesine yol açıyor. Vücudun ameliyatın darbesine karşı kendini korumak için geliştirdiği yangı cevabı ve trombositlerin azgınlaşması kalbi besleyen damarların daralıp, oluşan pıhtıyla tıkanmasına yol açıyor.
Cerrahi, kalpte stres yapıyor
19. yüzyılın ilk yarısında genel anestezi altında yapılan ilk ameliyatlardan beri cerrahlar, hayat
Krizi nasıl önleriz?
Ameliyat olacak hasta kısa süre önce kalp krizi geçirmişse, kalbe bağlı ağrı ve nefes darlığı veya kalp yetersizliği ya da ağır kalp kapak hastalığı varsa, kalp atımları ciddi düzensizlikler gösteriyorsa ameliyatın ertelenip sorunun incelenip tedavi edilmesi gerekir. Tabii ki ameliyatı geciktirmenin hayati tehlike oluşturduğu durumlarda bu kural geçerli değil. Hastanın bir şikâyeti olmasa da kalp veya beyne giden damarlarında darlık olanlar, kalbi zayıflamış kişiler, böbrek yetersizliği çekenler ve şeker hastalarının ameliyattan önce dikkatle incelenmeleri gerekir.
Gereken cerrahi müdahale, aort veya bacağa giden damarlara yönelik olanlar gibi yüksek riskli ya da karın veya göğüs içi organlarına yapılanlar gibi orta riskliyse bu incelemelerin önemi artar. Baş boyun, ortopedi ve prostat ameliyatları da orta riskli müdahaleler grubuna girer. Yüksek riskli hastalar, hele riskli bir ameliyat olacaklarsa, mutlaka titizlikle incelenmeli ve gerekli tedaviler yapıldıktan sonra ameliyathaneye gönderilmeli. Eğer hastanın durumu, Tahsin Bey’de olduğu gibi, acil müdahale gerekiyorsa ameliyat öncesi inceleme ve tedaviye imkân olmayabilir...