İnsan hayatında iki önemli tasarruf vardır; bunlardan biri meslek seçimi, diğeri ise eş seçimidir.
Evlilik; uzun yaşam yolculuğunda ‘’iki ayrı insan’’ tarafından gerçekleştirilen biyolojik bir değişimle beraber kültürel sosyal olarak da birçok değişimi beraberinde getiren ortak bir projedir.
Farklı ortamlarda yetişmiş, değişik kişiliklere sahip iki ayrı insanın, uzun yıllar boyunca hep uyumlu olmalarını beklemek, fazla iyimser bir beklentidir ve hayatın zorluklarına karşı bir liman olarak düşünülen ailenin bazen kendisi bir fırtınalı denize dönüşüp, sorun çözmeye değil sorun üretmeye başlayabilir. Bu durumda eşlerin birlikteliklerini sona erdirme kararı alarak boşanmaları günümüzde giderek artan sayılarda yaşanmaktadır.
Boşanma, mevcut aile yapısını değiştiren en önemli etkenlerden bir tanesidir. Bu durum, normal gidişatın tersi veya değişik bir durumu olduğu için, aile içerisindeki bireylerin hepsini önemli ölçüde etkilemesi de kaçınılmazdır.
Halk arasında yaygın bir inanış var ki o da; boşanmış çiftlerin çocuklarının psikolojik açıdan sürekli problem yaşadığına dair inançtır. Oysa ki yapılan araştırmalar mutsuz devam eden evliliklerin çocuklarının bu durumdan daha olumsuz
Ölüm yaşanılması kadar konuşulması da zor olan konulardan biridir. Ölüm insanın hiçbir zaman kaçamayacağı herkesin tadacağı en büyük gerçekliktir.
Ünlü düşünür Alexis Carrel in de belirttiği gibi;
‘’Hayatta her şey belirsiz, kesin olan mukadder bir şekilde kesin olan tek şey var : Ölüm. ‘’
Yas ölüm sonrası yaşanması gereken bir süreçtir.
Biz yetişkinleri bile zaman zaman derinlemesine düşündüren bu kavramı çocuklarla konuşmak oldukça mühimdir. Yaşamımızdan sevdiklerimizi kaybettiğimizde hazmetmekte zorladığımız ölüm sonrası yas matem süreci; inkar, kızgınlık, pazarlık, depresyon ve kabullenme ile ilerlerken bu süreç çocuklar için oldukça karmaşık bir hal almaktadır. Bu nedenle bu süreç çocuklar için de en doğru biçimde ele alınmalıdır.
Her çocuk biriciktir ve kendine özeldir. Her çocuğun birbirinden ayrı duygusal ihtiyaçları ve kendine özgü kılınmış bir mizacı vardır. Çocuğunuzu bu anlamda en iyi gözlemleyen anne babalar olarak bu durumu nasıl karşılayacağını kestiriyor ve buna dönük ses tonu, jest ve mimiklerle konuşma içeriğini destekliyor olmalısınız.
0-5 yaş aralığındaki çocuklar gelişimin kritik evresi olan ben merkezci dönemdedirler. Bu dönemde çocuklar somut ve büyüsel düşünceye
Çocuğuma bakıcı seçerken nelere dikkat etmeliyim?
Çocuk bakıcısının herhangi bir eğitim almış olması şart mı?
Çocuğuma bakıcı seçerken yaş kriterim olmalı mı?
Söz konusu çocuklarımız olunca onlar için her şeyin en iyisini isteriz ve bunu sağlamak için elimizden geleni yaparız. Hiç şüphesiz anne babalar için en zor deneyimlerden biri de çocuğunu bir yabancıya emanet etme zorundalığıdır. Çocuklarını tıpkı kendileri gibi sahiplenecek şefkat ve sabır gösterecek birini ararken aynı zamanda güvenle evlerini emanet edebilecekleri bakıcıyı birçok kanaldan aramaya başlarlar.
Öncelikle söz konusu çocuk bakıcısı seçme kısmına gelmeden önce eşler kendi aralarında aileden birinin mi yoksa bir çocuk bakıcısının mı çocukla ilgileneceği konusunda hemfikir olmalılardır. Aksi halde hem bakıcı seçme evresinde hemde bakıcı işe başladığında gönülsüz eş nedeniyle sıkıntılar yaşanabilir.
Eğer çocuğunuzun bakımını sağlayacak olan kişi aile üyelerinizden biri ise;
Öncelikle çocuğunuza bakmak için en az 18 yaşında olmasına özen gösterin. Çocuğunuzun fizyolojik ihtiyaçlarını algılayabilecek yeterlilikte olması oldukça önemlidir.
Geceleri ve hafta sonları sizinle aynı evde kalmaması yine çocuğunuzla geçireceğiniz v
Çocuklar küçük yaşlarda çevrelerinde istedikleri her koşulun onlara sağlanması ile her şeyin istedikleri gibi olacağı algısına kapılırlar. 18 ay 3 yaş itibari ile çocuk egosantrizm döneminin gelişimsel özellikleri ile beraber istediği her şeye sahip olmak ister ve paylaşıma kapalı davranışlarda bulunur. Çocukların yaşadığı ağlama krizi tepkisel olabildiği gibi, ilişkisel de olabilir. Çocuklar genellikle tek başlarına kaldıklarında ağlama krizi geçirmezler. Yanlarında güvendikleri biri olduğu zamanlarda ağlama krizleri daha sık görür. Hayal kırıklığı, öfke, kafa karışıklığı, korku gibi duyguların neden olduğu krizlerde; ağlama, vurma, çığlık atma, tekmeleme, nefesini tutma ya da kendini yere atma gibi tepkiler görülebilir.
Çalışan anne babalara sahip çocuklar ise günlük sevgi doyum ihtiyacını karşılayamadıklarından bazen nedensizce ağlama krizleri yaşayabilirler. Yemek yemesi için kolunu katladığınız çocuk aniden ağlayabilir ya da sırf arabada ayakta durmamalısın şeklinde bir ikaza karşı tepkisel olarak ağlama krizine girebilir. Aslında bunların altında yatan sebep ilgi ve sevgi ihtiyacının karşılanmamış olması durumudur.
Çocuğunuz ağlama krizi geçirdiğinde ne yapmalısınız?
1.Öncelik
Geçici kekemelik genellikle 2-6 yaş arası çocuklarda sık gözlenen bir tür iletişim bozukluğuna sebep olan bir durumdur. 2-6 yaş arası çocuklarda beyin gelişimleri nedeni ile çok hızlı düşünüyorlar ve ağızdan çıkan kelimeler düşüncenin gerisinde kalabiliyor. Bazen de çocuklar rüyalarında korktukları zaman sabah uyandıklarında kekeleyerek konuşabiliyorlar. Bu genellikle sözcüklerin ilk hecesini yineleyen ifade biçimi oluyor; a-an-ne, ba-ba-ba, a-al-dım gibi...
Geçici kekemelik erkek çocuklarında 3-4 kat daha sık görülür. Başlangıç yaşı 2-7 yaş arası olup kendiliğinden düzelme oranı %80 gibi yüksek bir orandır.
Geçici kekemelik gelişimsel olarak her çocukta gözlenmese de çoğunlukta karşılaştığımız 2-3 ay süren ve kendiliğinden geçen bir durumdur. Nedeni ise ailenin ilk çocuğu olma, otoriter ya da korumacı ebeveyn modu aktif anne babaya sahip olma, herhangi bir korku ya da kaygı bozukluğu yaşama, özgüven eksikliği gibi birçok etkenden kaynaklı olabilmektedir.
Erken çocukluk döneminde çocuklar için ebeveyn tutumu oldukça önemli bir faktördür. Çocukların kendilerine, çevrelerine ve yaşama dair düşünce kalıplarını oluşturur ve olayları algılama biçimini doğrudan şekillendirir. Örneğin;
Çocuklar psikolojik ve fiziksel olarak yara aldıklarında ebeveynler için bu durum dayanılmaz bir hal alır. Bu gibi durumlarda ebeveynler çocuklarının acılarını bir an önce dindirmeye çalışırlar ve bu acıya sebep olan arkadaşının anne ya da babasını, çocuğunun öğretmenini ve yahut okul müdürünü suçlayıcı bir tavırla çocuğunu nasıl incitme cüretinde bulunduğu konusunda sitem ederler.
Örneğin; akranlarına göre boyu oldukça kısa olan altı yaşlarında bir erkek öğrenci kendisini dışlanmış ve yalnız hissedebilir. Arkadaşları okulda onunla dalga geçebilir ve ona dair aşağılayıcı tekerlemelerle onu incitebilirler. Bu küçük çocuk eve geldiğinde odasına çekilir, yemek yemeyi ve ödev yapmayı reddeder. Aynı zamanda annede okuldaki bu durumdan haberdardır. Bir süre arkadaşlarına ve öğretmenlere sitemde bulunmuş ancak en sonunda oğlunun bu fiziksel görünüşünden dolayı kendisini suçlayan bir moda bürünmüştür. Ona yüksek topuklu spor ayakkabılar almaya ve onu boyunu uzatacak yönde spor faaliyetlerine kulüplere yazdırmaya başlar.
Bu anne çocuğunun acısıyla başa çıkmakta yardım etmek şöyle dursun, onun acısıyla kendisinin dahi başa çıkamaması çocuğun duygularını hissetme şansından mahrum bırakmıştır.
Bazı ebeveynler daha iyi bir eğitim için çocuklarına destek sunabilirler. Ancak bazı ebeveynler çocuklarının daha iyi bir eğitim alması için en iyi yolun baskı olduğunu düşünebilir. Anne babaların yüksek not beklentisi veya gerçekçi olmayan başarı beklentisi, başka çocuklarla kıyaslama ve başarılarını küçümseme gibi olumsuzluklarla çocukların ruhsal dengesini bozabilirler.
Oysa bilişsel olarak uyarıcı bir ev ortamı sağladıklarında, çocukların akademik yeteneklerine güvendiklerinde, çocuklarını bağımsız ve sıcak bir şekilde yetiştirdiklerinde, başarı davranışını değil de daha çok süreci ödüllendirdiklerinde başarı desteği sağlamış olacaklardır. Çocuklarda stres, kaygı ve endişe belirtileri, terleme, mide ağrısı gibi fiziksel bazı rahatsızlıklar görülür. Aşırı baskı, ruh sağlığında bozulma, öğrenme isteksizliği ve okul başarısında azalmasına neden olur. Bu nedenle abartılı davranışlardan, ısrarlardan uzak durulması gerekiyor. Okulda yüksek not aldığı halde mutlu olmayanlar da var. Sürekli olarak daha da başarılı olması beklenen bir çocuğun mutlu olması zor. Keyif alırsa iyi işler ortaya çıkabilir ve bağımlılık halini alabilir. Böylece buna alışan bir çocuk devamlı başarılı olmak