Hayal kurmayı bıraktığımız gün hem kendimize hem de hayatımıza yazık etmeye başladığımız gündür.
Yaşam bize nasıl acılar yaşatırsa yaşatsın, ne çıkmazlara sokarsa soksun hayallerimiz bizi ayakta tutan, yarının güzellikler getireceğine inandıran bahar çiçekleri gibidirler.
Hayalini plana dönüştür
Hayalleri gerçekleştirmenin en önemli ve ilk adımının hayali plana çevirmek olduğunu biliyor musunuz?
“Bir gün ……….. yapacağım” cümlesini ne kadar güçlü bir hale getirirsek, hayal ettiğimiz şeye ulaşmak o kadar kolay ve hızlı oluyor.
Yazarken de, düşünürken de, okurken de midemiz bulanıyor. İçimiz acıyor. Aklımız almıyor!
Bir insan!
Nasıl olur da!
Bir çocuğa!
Taciz! Tecavüz! İstismar!
Yapar!
Kadın ve Erkek arasında olup bitenlere kafa yormaya ne zaman başladım hatırlamıyorum ama bu merakımın bitmeyeceğini hep biliyordum.
İki kalbin ve iki beynin birbirine uyumlanmasının ne kadar zor, uyumlandığında da ne kadar kıymetli olduğunu fark etmem çok geç olmadı. Ancak bunun önemini bizzat deneyimlemekte baya geç kaldım.
Yine de şükür.
Evrim Ağacı’nun kurucusu Çağrı Mert Bakırcı’nın ‘Seçilimin Evrime Etkisi ve Uyum Başarısı’ yazısını okumanızı tavsiye ederim. Yazısının içinde kullandığı bir ifade var; “Hayatta kalma mücadelesinin sonucu, uyum başarısı ile belirlenir. Uyum başarısı, hayatta kalma mücadelesinin bir sonucudur.”
Uyum;
Bir bütüne ait parçaların birbirlerine uygunluk hali ve yeni bir duruma alışma hali olarak tanımlanıyor.
Tek bir parmak hareketi ile verdiğimiz hamburger siparişini vermekten çok farklı değil artık “sevgili” sipariş etmek. Beğenmedik hoop, bu da olmaz hooooppp… Yemek söyler gibi “sevilecek insan” sipariş ediyoruz.
Hayır hayır eleştirmiyorum, kınamıyorum da. Devir artık böyle. Alışalım diye anlatıyorum sadece. Acaba her şey parmaklarımızın ucundayken, gerçekten ‘kıymet biliyor muyuz’ diye merak ediyorum bir de.
Günümüz dünyasında “Günaydın” mesajı yazmak çabalamak anlamına geliyor. Doğru emojileri gönderdiğimizde duygularımızı ifade etmiş oluyor, fotoğraftan aşık olduğumuzda ise iç görümüzü kuvvetli sayıyoruz.
Artık günlerce camda bekleme, muhallebicide kikirdeme, uzun mektuplar yazma devri gerilerde kaldı
Bu neslin insanları, biz, için romantizm telefonları ellemeden geçirilen 30 dakika, sadakat ise ilişkiden 2 hafta sonra silinen Tinder hesabı anlamına geliyor.
Yaşadığımız ilişkilerin sağlıklı ilerlemesinin en önemli sebeplerinden biri kendimizin farkında olmamızdır. Kendimizin farkında olmak, itiraf gerektiren bir yüzleşmedir. Karşımızdakini yargılarken bir saniye durup düşünmektir kendimizin farkında olmak.
Her insan -özellikle gece başını yastığa koyduğunda- öz eleştiri yapar. Kimi daha sert, kimi daha kayırıcı yapar öz eleştiriyi, ancak herkes yapar. Herkes ne olduğunu, ne olmadığını, üzerinde çalışması gerekenleri, değiştirmesi gerekenleri bilir. Bilir ve bununla kavga halindedir. Çünkü değiştirmek istediklerini bilir, bununla ilgili yaşadığı sorunların farkındadır ancak insanın kendini değiştirmesi cesaret isteyen bir şeydir.
İkili ilişkilerde çıkan tartışmaların hemen hemen hepsi sonuçsuz biter. Genellikle kedinin kum ile pisliğini örtmesi misali konunun üzeri örtülür, geçici bir çözüm bulunur ve yola devam edilir. Ayrılacak halimiz yok ya!
Oysa çıkan tartışmalarda konudan ziyade hem kendimizin hem de karşımızdakinin bakış açısına dikkat etsek, konunun neden gündem veya neden sorun olduğunu anlamak kolaylaşır.
Tartışma sırasında herkes kendi bildiğini savunur, karşısındakini dinlemez, dinlese de anlamaz. Anlamaz çünkü kendi bakış açısı
Aşk ilişkisi yaşayan iki insan arasındaki durum “ruhsal bir birleşme”dir.
Uyumun aşk ilişkisindeki önemini fark edenler, birlikte gelişir, birbirlerine destek olarak evrilir ve birbirlerinin önündeki engelleri kaldırarak yol alırlar.
Ruhsal birleşme yolunda olan bir çift öncelikle; cinsiyetlerinin getirdiği farklılıkları, daha sonra aynılıklarını, zıtlıklarını ve birbirlerini tamamlayıcılıklarını keşfeder.
Aşk ilişkisini ruhsal bir birleşme olduğu fark edilemeyen yüzeysel ilişkilerde; uyumsuzluk, mutsuzluk, depresyon, nefret, kin, sevgi eksikliği, huzursuzluk ve ayrılık kaçınılmazdır.
Spiritüel ilişkide ise; çift aralarındaki farklılıklara rağmen dengeli iletişimi sağladıkları ve doyuma ulaştıkları için ruhsal evrimlerinde birbirlerine destek olarak gelişirler. Bu doyum mutluluk, huzur, bolluk ve uzun bir ömrü beraberinde getirir.
Yüzeysel ilişki ve spiritüel ilişki arasındaki farklar neler?
Hafta sonu PembeNar.Com ekibi olarak, İBS Anne Bebek Çocuk Fuarı’ndaydık. 3 gün süren fuara katılım ve ilgi oldukça fazlaydı. Fuarın isminin Anne, Bebek ve Çocuk olmasına bakmayın… babalar fuarın asıl kahramanlarıydı!
Babalar… ah unutulmuş, ah çilekeş, ah görev adamı babalar..
Bu güne kadar aklınıza bir babayı çevirip, baba olmak ile ilgili hislerini, üzerinde oluşan baskıları, sorumluluklarına karşı hissettiklerini sormak geldi mi?
Toplumdaki rollerimiz bize verilmeye başlandığında artık öyle bir döngüye girmiş oluyoruz ki, buna itiraz etme hakkımız bile olmuyor.
Hafta sonu gördüğüm manzara şuydu; babalar elleri kolları dolu, kan ter içinde, mutsuz, mecbur şekilde dolanırken, teknik destek (para), lojistik destek (eşya taşıma), psikolojik destek (evet canım en güzel sen ve bizim çocuğumuz) vermek ile görevliydiler. Belki bir kaçı durumdan mutluydu ancak çoğunun suratında ‘Benim burada ne işim var?’ bakışını görmek mümkün.
Fuar için özel olarak hazırladığımız kitapçıkta Babalara Özel içeriklerimizi gören babalardan gelen tepkiler inanılmazdı! “Aaaaa bizi de düşünen birileri olmuş!”
Gebeliğin başlangıcından itibaren, ‘anne bebek’ odaklı yaklaşımın, doğum sonrasında
Söz uçar, yazı kalır diyoruz da, birbirimize sözler vermekten de asla çekinmiyoruz. Hele aşıkken.
Hiçbir boşanma davasında hakimin çifte; ‘Hani hastalıkta ve sağlıkta birlikte olacaktınız, hani birbirinize yasalar önünde söz vermiştiniz, yalancısınız, ikinizi de tutukluyorum’ dediğini gördünüz mü? Söz konusu ‘aşk’ olunca verilen sözlerin gönül gözü ile olduğunun herkes farkındaysa demek…
Aşk ve aşıklığın insana yaptırabilecekleri filmlere, romanlara, şiirlere, şarkılara konu olmuş bir haykırış adeta. İnsanın kendi varlığı ile yetinemediğini hissetmesi ne kadar acıysa, o’nun varlığı ile bütünleştiğini hissetmesi de bir o kadar cezbedici. Varlığı ile göklere uçtuğumuz, kelebekleri kovaladığımız, şarkılar mırıldandığımız aşkın yokluğu ile kendimizi matemlerde buluşumuz tesadüf değil.
TANFORD Üniversitesi Tıp Fakültesi Ağrı Merkezi’nin yaptığı araştırmada aşkın hem en iyi ağrı kesici olduğu hem de kokainden daha güçlü bir etken olduğu saptandı. Vücudun salgıladığı dopamin hormonu aşıkkenhissettiğimiz mutluluğun temel sebebi olarak biliniyor.
Bu durumda… Aşk bir mantıksızlık hali midir? Aşık olduğumuzda gerçekten saçmalıyor muyuz?
En mutlu olduğun anları gözünün önüne getir deseler, ya