- “Telefon dinleme, arama kayıtları takibi, Whatsapp, Facebook, Instagram takibi, konum izleme, ortam dinleme, canlı kamera izleme, ekran yakalama...” Tüm bu hizmetleri sunan bir yazılımı 24 saat ücretsiz deneme imkânı veren bir şirketin internet sayfasından aldım bu bilgileri.
- O kadar çoklar ve yasa dışı bir işlemi o kadar rahat yapıyorlar ki kimi sadece yazılım değil, hazır casus telefon da satıyor. “Çocuklarınızın kiminle konuştuğunu biliyor musunuz?” diye başladıkları tanıtımlarına, “Aldatılıyor musunuz?” “Personelinizden şüphe mi ediyorsunuz?” diye devam ediyorlar.
- İşi daha da ileri götürüp, Whatsapp’ta son görülme bilgileri saklı da olsa bunlara ulaşabileceğinizi ve silinmiş mesajları da okuyabileceğinizi iddia eden yazılım pazarlamacıları var.
- Suç olmayan yazılımlar da kadına şiddetin bir aracı haline geldi. İngiltere’de, “Amazon ring” ve “Amazon sanal asistan” takıntılı erkeklerin kadına şiddette kullandıkları uygulamalar olarak kayıtlara geçti bile. Bu “yasal” uygulamaların bir kısmı ortam dinleme imkânı da sağlıyor. Yine tüm akıllı telefonlarda kullananın konum bilgisi gösteren özellikler de. Daha ilginci, telefonun şarj durumu dâhil bir sürü bilgiyi gösteren iyi niyetli ebeveyn yazılımları kötü ellerde baskı aracı haline geliyor.
- Teknoloji kadına karşı şiddet eylemlerini engellemek için de kullanılıyor. Mesela “elektronik kelepçe”, Mart 2015’ten beri 15 pilot ilde ve 201 yüksek riskli vakada kullanıldı. Şu an kullanılan İsrail malı kelepçelerin yerini yerli üretim kelepçeler alacak ve uygulama yaygınlaşacak.
- İletişim özgürlüğünün ihlali söz konusu olduğunda, “Yanlış yapmıyorsa, dinlenmekten, izlenmekten neden çekinsin ki?” diye garip bir bakış açısı var. Böyle saçma şey olmaz. Kimsenin kimseyi, dinleme, izleme hakkı yok. Eş de olsan, patron da olsan, bu yapılan yasa dışı.
- Radyolarda yöneticilik yaptığım yıllar boyunca, kız arkadaşının sosyal medya hesap şifrelerini isteyen delikanlılar ve erkek arkadaşının şifrelerini istediği genç kızlar gördüm. Dijital şiddetin, zaman içinde fiziksel şiddete döneceğini anlattım, ikna edemediklerimin sayısı edebildiklerimden çok daha fazla oldu maalesef.
Yetiştirdiğimiz çocuklara, güvenmediğimiz birini aslında sevemeyeceğimizi, bir insana verilebilecek en büyük cezanın, onu hayatımızdan çıkarmak, hiç olmamış gibi davranmak olduğunu öğretmeden kadına şiddet bitmeyecek...
Mazoşist tokatlamak ve Özdemir Erdoğan
Yaşı genç olanlar hatırlamaz, bu ülkede İlksan diye bir skandal yaşandı.
Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, skandalı “Verdimse ben verdim” cümlesiyle açıklamaya çalıştı.
Turgut Özal’ın ani ölümü olmasaydı, skandal Demirel’in koltuğunu daha fazla sallayacaktı ama bir anda ülke gündemi değişti, Demirel de Çankaya Köşkü’ne çıktı.
Tüm bunların Özdemir Erdoğan ile bir ilgisi yok ama Demirel’in bir başka vecizesi var ki tam bu duruma uyuyor.
“Meseleleri mesele etmezseniz, ortada mesele kalmaz” demişti Süleyman Demirel.
Zeki Müren’e son saldırısının ardından önce Hıncal abi (Uluç), ardından Ertuğrul Özkök ve Fatih Abi (Altaylı) çok ağır yazılar yazdılar Özdemir Erdoğan için.
Acı çekmekten hoşlanan bir mazoşisti tokatlamaktan bir farkı yok aslında o ağır yazıların.
Özne olarak adı geçtiği için yükleme bakmıyor adam, tahminen adından söz edildiği için mutlu da olmuştur.
Özdemir Erdoğan’ın Zeki Müren’e dair açıklamalarını yok sayarsanız, Özdemir Erdoğan yazmaya gerek kalmaz aslında.
Bu da en büyük ceza olur ona...
Kraliyette ırkçılık olur mu, olmaz mı?
İngiltere kraliyet ailesi Windsor Hanedanı olarak geçer kayıtlarda.
Ailenin kökeni Alman imparatorluk ailesine ve Sachsen-Coburg-Gotha Hanedanı’na dayanır.
Netflix’te Windsor diye bir belgesel var, ailenin Birinci Dünya Savaşı sırasında Alman köklerinden rahatsız olup, soyadı arama hikâyelerinde de bahseder zaman zaman.
Bir diğer hikâye, aşk uğruna tahtı bıraktığı söylenen Kral Edward’ın durumudur.
İngiltere Gizli Servisi, Kral Edward’ın âşık olduğu kadının, Bayan Simpson’ın aynı zamanda Hitler’in Londra Büyükelçisi olan ve daha sonra Alman Dışişleri Bakanı yapılan Ribbentrop ile de ilişki yaşadığını tespit etmişti.
Kral Edward’a tahta bırakmasının tavsiye edildiği artık sır değil. Kral Edward’ın tahtı bıraktıktan sonra, 2. Dünya Savaşı’nın ayak seslerinin duyulduğu bir dönemde Hitler’i ziyaret ettiği de biliniyor.
Almanya ve ırk konusunda bu kadar hassas olan bir ailenin aleni ırkçılık yapması çok mümkün değil aslında.
Röportajda, aslında bir zamanlar Prenses Diana’nın yaşadıklarına benzeyen çok yer var.
Düşünün ki Prenses Diana, İngiltere tahtına vâris doğurduktan sonra çekilen aile fotoğrafına alınmamıştı.
Kraliyet ailesi, ten renginden çok kan asaletiyle ilgilenen bir aile, en azından tarih öyle söylüyor.