Tüm Türkiye’de adı şu an en fazla bilinen üniversite rektörü Boğaziçi’ne atanan Melih Bulu. Boğaziçi gibi marka bir üniversiteye atanmış olmak Melih Bulu’nun şansı mı, şansızlığı mı orası biraz karışık zira arşivlerde çok az konuştuğumuz rektörler ve icraatları var.
Türkiye’de büyük bir üniversitenin rektörü bir holdingde görev yapan arkadaşını üniversiteye genel sekreter yaptı, rektörün oğlu da söz konusu holdingde işe başladı.
Bir başka üniversitenin rektörünün, dekanlık yaptığı sırada 28 adayı eleyip, oğlunu başında bulunduğu fakülteye araştırma görevlisi olarak aldığı ortaya çıktı.
Bir başka rektör, eşini tarif eden öğretim görevlisi kadrosu çıkarmıştı. Neyse ki YÖK görevine son verdi.
Bir başka rektör kardeşi ve yeğeni için kadro açtırmakla kalmamış, 10 yıllık makam şoförünü de bir fakültenin genel sekreterliğine atamış.
Bir başka rektör yardımcısı kardeşini yüksekokul müdürü, kızını da Almanca okutman yapmış.
Makam
Pınar Gültekin, öyle vahşi bir cinayete kurban gitti ki hikâyesini öğrendiğimiz andan itibaren hepimizin kızı, kardeşi, arkadaşı oldu; davası hepimizin davası haline geldi.
Pınar’ın babasının dava sürecine dair çabasını büyük bir acıyla takip ediyorum günlerdir.
Canım acıyor zira Pınar’ın cinayetinin ardından sosyal medya hesabında, annesi haricinde arkasında yeterince durulmadığını gösteren mesajları vardı.
İçinde “Keşke ölmeden önce...” cümlesi olan bir yazı kaleme almaya karar vermiştim.
Pazartesi günkü duruşmadan sonra bu duygumu yazacaktım.
Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, “Seçimle iktidar değişimi darbeyi engellerdi” diyor. Oysa tarih tam aksini söylüyor. Seçim tek başına darbenin önüne geçmeye yetmiyor işte. Hatta seçimden bir hafta sonra seçim sonuçlarını beğenmeyenler yine süngü gösterebiliyor
27 Mayıs, Türkiye’de her zaman darbeyi destekleyenler ve darbeye karşı çıkanlar iki taraf olarak tartışıldı. Oysa durum hiç de öyle değil. Mesela darbenin başına geçirilen Cemal Gürsel, sonuna kadar idamlara karşıdır. Hatta 4 Ağustos 1961 günü, Yüksek Adalet Divanı Başkanı Salim Başol ile görüşür ve bu fikrini söyler. 18 Nisan ve 21 Haziran 1961 günlerinde de Yassıada Komutanı Tarık Güryay ile aynı konuyu konuşur, hatta “İdam çıkarsa, istifa ederim” der. Gidişatı değiştirme gücü olmayan sadece Gürsel değildir. CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’nün infazların yapılmaması için yazdığı mektup da, Milli Birlik Komitesi’nin mahkeme kararlarını görüştüğü toplantıda
İngiltere, Pfizer-BioNTech aşısının 2. dozunu yapma aralığını üç haftadan 12 haftaya çıkardı.
Bilim adamlarının iddiası, aşının ilk dozunun gerekli korumayı sağladığı, ikinci dozun koruma süresiyle ilgili olduğu.
İngilizler bu sayede iki kat daha fazla insanı aşılamayı umuyorlar.
Eğer bu iddiada olan bilim insanları haklılarsa, koronavirüsün seyri ciddi anlamda değişebilir.
Düşünsenize, aşılanan insan sayısı iki katına çıktığında bulaş oranı da yarı yarıya azalır.
Avrupa Birliği, üç hafta arayla, iki doz aşılama hesabıyla, 2021 sonuna kadar nüfusun ancak yüzde 50’sinin aşılanacağı projeksiyonuna sahipti.
Hem o projeksiyon değişir hem de dokuz haftalık ek sürede diğer aşıların da sisteme dahil olması kolaylaşır.
Ancak ortada ciddi riskler de var.
Ayrılmış Erkek Aşısı: Ayrıldığı eşini, sevgilisini kendi malı zanneden, ayrıldığı kadının hayatında söz sahibi olma hakkını kendinde gören erkeklere karşı mutlak ihtiyaç.
Zina Aşısı: Bir kadın ve erkeğin, aynı asansöre binmeleri, aynı sınıfta okumaları, aynı ofiste çalışmaları, aynı toplu taşıma aracını kullanmaları illa zina yapacakları anlamına gelmez dedirten aşı. Ağır ihtiyaç.
Özne Aşısı: Bir kişinin her yaptığı doğru ya da yanlış olamayacağına göre, olaylara özne değil yüklem üzerinden bakmayı sağlayan aşı. En büyük faydası objektif olmayı sağlaması olacak.
Perde Arkası Aşısı: En basit ve sıradan olayı bile komplo teorileriyle izah etmeye çalışan, inanmayınca da bozulanlara karşı kullanılacak aşı.
Korna Aşısı: Işıklarda yeşil yanar yanmaz kornaya basma alışkanlığını engelleyecek olan aşı. Gürültüye karşı birebir.
Hakem Aşısı: Futbolda kendi tuttuğun takımın mağlubiyetini, rakibinin başka takımlara karşı aldığı galibiyeti illa hakem sayesinde aldığını düşünmeyi engelleyen, kendi takımının futboluna bakmayı sağlayan aşı.
Türkiye’nin Pfizer-BioNTech aşılarına dair geç anlaşma yapmasına dair soruları olan ve bu soruları yazanlardan birisiyim.
Sadece sormakla yetinmek yerine, işin peşine düştüm.
Vardığım sonuç şu, Türkiye, bu yeni teknoloji aşıların olası zararları için bir tazminat pazarlığı yapmış.
Pfizer, hiç sorumluluk almak istememiş, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca da sorumluluk alınması için baskı yapmış.
Sonuçta, aşı işinde Pfizer’in ortağı olan BioNTech’ten Prof. Dr. Uğur Şahin’in de devreye girmesiyle anlaşmaya varılmış.
Varılan anlaşma gereğince, aşılar tazminat gerektirecek bir sağlık sorununa neden olursa Pfizer mağdurlara tazminat ödeyecek ama ödenecek toplam tazminatın büyüklüğü, aşılara ödenen toplam rakamı geçmeyecek.
Dünyanın en büyük ilaç şirketi Pfizer, tazminat meselesine neden bu kadar takıldı diye kurcaladım biraz.
1996’da Nijerya’da henüz onay almamış bir menenjit ilacını yasa dışı yollardan çocuklar üzerinde denemiş. Yıllar sonra çocukların ölümleri 7 milyar dolarlık bir tazminat davasının konu
Türkiye ile İsrail arasında olası bir yakınlaşma senaryosu konuşuluyor son üç gündür. Bu senaryoyu duygusallıkla yorumlayanlar var ama asıl olması gereken “duygu” ve akıl için önemli olan Türkiye’nin menfaatleri değil mi?
Türkiye ile İsrail arasında imzalanacak olası bir Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşması Doğu Akdeniz’de gerginliği büyük ölçüde bitirecek, Türkiye’nin “Biz olmadan olmaz” tezini dönülmez noktaya getirecektir. Böyle bir anlaşma İsrail’e de deniz alanı kazandıracak. Böyle bir anlaşmanın kaybedeni Yunanistan ve Rum Kesimi olacaktır.
ABD’de göreve başlayacak yeni Başkan Biden’ın, Yunanistan lobisiyle 1970’lerden beri devam eden bir ilişkisi var. Doğu Akdeniz’de bitecek olan gerginlik hem ABD-Türkiye hem de AB-Türkiye ilişkilerine yansıyacaktır. ABD ile sorun olan dosyalardan birinin masadan çekilmesi, Suriye gibi çetrefil dosyalarda Türkiye’nin elini rahatlatır.
Washington’da şu an en kuvvetli lobi Yahudi lobisi. Türkiye-İsrail arasındaki
Türkiye, 11 Aralık’tan beri Çin’den aşı bekliyor. Aşılar, pazartesi sabaha karşı Türkiye’de olacak ama yaklaşık 2 hafta sürecek bir onay süreci var. Aşının etkili olması için de 3-4 hafta arayla iki doz uygulanması lazım. Bu da şubat ortasından önce aşıdan fayda sağlayamacağımızı gösteriyor. Çin’deki özel hastanelerde her isteyene yapılacak kadar çok olan bu aşılar neden 2 hafta gecikti? Aşıların eczanelerde satılacak hale geldiği günün KDV oranlarının belirlenmiş olması aşılamanın başlamadığı gerçeğini değiştirmiyor.
Pfizer-BioNTech aşısı Avrupa Birliği içerisinde de dağıtılmaya başladı. Dozu, ABD’ye 19.5 dolara, AB ülkelerine 18.5 dolardan satıldı. BioNTech CEO’su Uğur Şahin, Türkiye için aşı ayırdıklarını ama görüşmelerin sürdüğünü söylüyor. Eğer Türkiye’nin tercihi maliyete göre şekilleniyorsa, hastalık yüzünden kaybettiğimiz her sağlık emekçisinin yetişme maliyetini de, kapatmaların ekonomiye etkisini de hesaba katmak gerekir.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca