Bir firma bir markette ürünlerini satmak istediği zaman, ilk ödemesini ortalama altı ay sonra alacağını biliyor ve fiyatına finansman maliyetini de ekliyor.
Ürün bir zam yedi ama bitmedi.
Marketler bir firmanın ürünlerini satışa sunmak için üreticiden raf bedeli alıyorlar.
O rakam da etikete ekleniyor haliyle.
Bitmedi, market içerisinde görünür olmanın da, ilk kez pazara girmenin de maliyetleri var.
Tüm bu maliyetlerin toplamı sonuçta etiketlere yansıyor ve bedeli de halk ödüyor.
Bu işin etiket tarafı ama daha beter olan bir durum daha var.
İşletme sermayesi küçük olan firmalar, büyük çaplı üretimi finanse edemedikleri, marketlerin raf parası ve benzeri taleplerini karşılayamadıkları için, pazara giremiyor, tam rekabet ortamı oluşmuyor.
İsrail’de 29 yıl önce çekilmiş bir fotoğraf, iki el tarafından bir başka iki ele teslim edildi bu çarşamba günü.
Fotoğrafı veren el İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’a alan el de Yunanistan Başbakanı Kyriakos Miçotakis’e aitti.
Fotoğraftaki iki kişi, şimdiki İsrail Cumhurbaşkanı’nın babası, eski İsrail Cumhurbaşkanı Heim Herzog ile şimdiki Yunanistan Başbakanı’nın babası, eski Yunanistan Başbakanı Konstantinos Miçotakis’ti.
Babadan oğula demokrasiler adına oldukça ilginç bir durum bu.
Demokrasinin beşiği olmakla övünen Yunanistan’da, Miçotakis, Karamanlis ve Papandreu aileleri başbakanlar çıkardılar.
***
Önce üç kuşak Başbakan olan Papandreu ailesiyle başlayalım.
Yorgo Papandreu 1881’de doğdu, 1964’te Başbakan oldu, Oğlunu bakan yapmak istediği için ordu ayağa kalktı, kral tarafından görevden alındı. 1967’de seçimleri kazanma ihtimali kuvvetlendiğinde de Albaylar Cuntası darbe yaptı.
İddia şu: İtalyan bir F-35 pilotu, gelişmiş radarlarına yakalanmadan, hiç ummadığı bir Rus SU-30 savaş uçağıyla yan yana gelip, kurtulma manevrasıyla da kaçamayınca, korku dolu anlar yaşadı ve yere indikten sonra da psikolog tarafından uçuş görevinden alındı.
Bir iddianın doğru olup olmadığını anlamak için önce yer ve zamana bakmak lazım.
İtalya, 2021 baharında NATO görevi kapsamında, Estonya’daki Amari Üssü’ne dört F-35 savaş uçağı yolladı.
Bu uçaklar Baltık Denizi üzerinde zaman zaman Rus uçaklarıyla karşı karşıya geliyorlar.
Yazının başında sözünü ettiğim olayın kasım ayında yaşandığı söyleniyor.
Bu haberi veren ilk site min.news adında bir internet sitesi.
Uzantısı yok, mail adresinden fikir sahibi olmaya çalışıyorsunuz, “Cloudflare” tarafından korunmalı diyor, ulaşamıyorsunuz.
Çince ve İngilizce versiyonu var ve içinde yüzlerce haber yer alıyor ama haberlerin giriş tarihi de sizin giriş tarihinizi gösteriyor.
Finlandiya dün 64 adet F-35 almaya karar verdi, kesin sipariş için kâğıt işleri kaldı yalnızca.
Zamanı geldiğinde Fin pilotlar ABD'ye gidip, F-35 uçuş eğitimi alacaklar.
Eğitmenleri onlara F-35'in can damarı olan radarları arıza yaptığında tekrar başlatmak için Ctrl+Alt+Delete tuşlarına basmaları gerektiğini de öğretecek.
Kokpit içi 8 milyon kod satırı ve uçağın yer-lojistik hizmetleri dahil 24 milyon kod satırı büyüklüğündeki yazılımda düzeltilemeyen sorunlardan biri sözünü ettiğim.
ABD, Türkiye'yi F-35 programından çıkardığı için, “Kedi uzanamadığı ciğere mundar dermiş” sözü gelmesin aklınıza.
İngiltere, uçak gemisi kazasından önce yüksek bakım gideri ve füze yükleme sorunu nedeniyle 90 adet F-35 siparişini iptal etti. F-35'in ortak üreticilerinden biri olan Kanada'da çok ciddi bir F-35 tartışması var.
En son beş gün önce, Kanada, üç seçenekten F-18'i eledi, F-35 ya da Saab'ın ürettiği Gripen jetlerinden alacak.
İsviçre'de de 36 adet F-35 siparişi ciddi bir mesele haline geldi,
Bir ülkede hayvan sayısını arttırdığınız zaman et ve süt ürünlerinin fiyatı otomatik olarak ucuzlamaz.
Artan hayvan sayısı kadar hayvanların için üretilen yem miktarı ve yem yapımında kullanılan tarım ürünlerinin üretimini de artırmak gerekir.
Son 30 yılda nüfusumuz, hayvan sayımız neredeyse ikiye katlandı ama hububat üretimimiz 30.9 milyon tondan 37 milyon tona yükseldi.
Yağlı tohum üretiminde durum daha da kötü.
Yem üretimi hammaddesine yılda 5 milyar dolar para döküyor Türkiye.
Hayvancılığın geliştiği ülkelerde kaba yem yüzde 70, karma yem yüzde 30 oranında kullanılır.
Türkiye’de karma yem kullanım oranımız yüzde 60, kaba yem yüzde 40.
Maalesef en acı bilgiyi en sona sakladım.
Limon yüzde 790.44
Kuru soğan yüzde 309.42
Mandalina yüzde 246.94
Ispanak yüzde 233.42
Havuç yüzde 220.96
Elma yüzde 217.67
Kasım ayında üreticiden alınan fiyat ile marketteki satış fiyatı arasındaki farklar bu yazdıklarım. Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin hesaplaması bu çalışma, benim ya da X bir yerin değil.
Marketlerin üreticiden direkt mal alabildiği bir düzende, fire, nakliye, depolama gideri falan ne koyarsanız koyun üzerine, bu kadar büyük bir fark kabul edilemez. Kaldı ki limonda, elmada üzüm kadar, domates kadar fire de olmaz.
"Cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşelidir" cümlesini herkes bilir de Karl Marx'ın cümlesi olduğunu bilen yok denecek kadar azdır.
Pazartesi günü 15 Temmuz Köprüsü'nden gelen bu görüntü hepimizi duygulandırdı ilk başta.
Dün, "Hocaların Hocası" Prof. Dr. Orhan Şen ile konuşurken aklıma Karl Marx'ın sözü geldi.
Hoca, hepimizi duygulandıran görüntünün aslında rüzgâr tüneli tehlikesi yarattığını söyledi ardından ekledi, "Giriş daraldığında rüzgârın hızı artar, bir soba borusunun içerisindeki rüzgârın hızı, dışarıdakinden daha fazladır."
Bulduğumuz her çözüm, bizi duygulandıran her sahnenin ideal olmadığını hatırlamak adına böyle başladım yazıya.
Gelelim, yazının ana konusuna...
Türkiye'de fırtına, rüzgâr hızı ve hortumların görülme sıklığı giderek artıyor.
Pazartesi günü rüzgâr saatte, Beylikdüzü'nde 135 kilometre, Arnavutköy'de 125 kilometre hızla esti.
15 Temmuz 2020 Çarşamba.
Ukrayna’daki sıradan bir seyahat acentesinde çalışan kadın, Türk Hava Yolları’ndan 34 kişilik bilet satın aldı.
Yolcular 25 Temmuz’da Belarus’un başkenti Minsk’ten İstanbul’a uçacak, 19 Ekim’de de İstanbul’dan Moskova’ya döneceklerdi. Aslında müşteri sayısı daha kalabalıktı ama uçakta yer yoktu.
Yer bulunamayan 13 kişi için Türk Hava Yolları’nın 27 Temmuz’daki uçuşundan bilet alındı.
O yolcular da tıpkı diğerleri gibi 19 Ekim’de İstanbul’dan Moskova’ya döneceklerdi.
Koronavirüs salgını yüzünden Rusya’dan Türkiye’ye direkt uçuşların kapalı olduğu bir dönemde, birçok Rus vatandaşı yaz tatilini geçirmek için Minsk’ten İstanbul’a ve oradan da son tatil noktasına uçuyordu, bu toplu rezervasyon hiç şaşırtıcı gelmedi seyahat acentesinde çalışan kadına.
Biletler satın alındığında, Ukrayna’da iki ayrı kurumda çok az sayıda kişinin bildiği bir operasyonun en zorlu aşamasının başlamış olmasının heyecanı vardı.