Nuh’un gemisi değil. Ama benzeri... Hava fırtına. Ufukta görünür kara. Metreler vardır ayak basmaya. Ama tekne olur ala bora. Herkes suda.
Yüzme bilirler ama debelenmektedir kedi, köpek yaman dalgalar arasında. Eşek madalyalı yüzücüdür havuzlarda. Ama görmemiştir terbiye. Alay eder ikisiyle; yüzme bilmiyorlar diye. Kelebek sitiliyle başlar gösterişe. Gider yüz metre, geçer kurbağalamaya. Ardındakilere bakar, hazır dönmüşken sırtüstü kafa tutar azgın dalgaya. Kedi ile köpek gelmektedir ağır-aksak ama dalgaya göre pozisyon alma sırsıyla. Az kalmıştır karaya. Eşek finale sakladığı serbest sitil ile başlar kulaç atmaya. Ama kramp girer ayağına. Boğulur bağıra, çağıra. Kedi ile köpek olur ayak basan karaya.
Hikaye gençliğimin ilk yıllarında anlatıldı bana. Her alanda çabuk başarılı olabilirdim o ara. Anlatan sormuştu bana; “Ne anladın anlatsana?” Baka kalmıştım suratına. “Kıssadan hisse” diyerek devam etti konuya;
“Çabuk yüzmek değil, yüzdüğün su önemli. Yüzmeyi bil ama eşek gibi yapma. Sap ile samanı, havuz ile denizi karıştırma.”
6 bin yıllık İzmir yeni keşfedildi olsa gerek. Kolunu sallasan projeye çarpar bir durum var şu ara.
“Liman kenti, kültür şehri. Yüksek Teknoloji kenti, sanayi-endüstri şehri daha yakışıklı. Tarımsal gıdayı atlamayalım. Kökten kentsel dönüşüm şart, tasarım başkenti olsun. Rüzgar, güneş, jeotermal bol, alternatif enerji olsun.”
Derdimiz marka. Markayı; “eskiden çaycının dağıttığı pul” olarak algılar oldu İzmirli. Alırdın çayı, verirdin pulu. Sağlam hesap. Projeler çay siparişi gibi. Hepsi acil. Herkes demli istiyor. Hadi demi kurtardın, hazırlığı var. Bardağı doldurmak, tepsiyi sıralamak var. O kısmı çaycının sorunu diyelim. Siparişlerin dağılımı var. Tam bir yüzen eşek durumu. Ya çaycı, ya da tiryaki eşek olacak.
Sıraya koyun şunu. Şöyle anlatalım;
Ortamda davetkar hatuna gidip, “harika sevişirim!” derseniz; bu, doğrudan pazarlamadır.
Grubunuzla takılırken, arkadaşlarınızdan biri sizi kesen hatuna gidip “O çocuk harika sevişir!” derse; bu reklamdır.
Yanına gidip telefon numarasını aldın. Ertesi gün arayıp dedin ki:
“Merhaba, harika sevişirim!” Bu telemarketing’dir.
Yanına gidip ikramda bulundun. Dolaşmayı teklif ettin. Taksinin kapısını ona sen açtın. Çantası düştü, almak için sen davrandın. Verirken dedin ki: “Ha bu arada, harika sevişirim!” Bu da halkla ilişkilerdir.
Kız yanınıza geldi ve dedi ki: “Duydum ki harika sevişiyormuşsun!”; İşte bu marka olmaktır.