Nil Kural

Nil Kural

nil.kural@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Marvel çizgi roman evreninin en sevilen karakterlerinden Wolverine, namı diğer Logan, “X-Men” serisinden ayrı filmi “Logan: Wolverine / Logan”da son yalnız macerasıyla hayranlarının karşısında. Film aynı zamanda Hugh Jackman’ın da karaktere vedası anlamını taşıyor. “X-Men Origins: Wolverine” ve “The Wolverine”in ardından gelen “Logan”, bu vedaların ve sonların hakkını veren, karakterin inşa edildiği tüm yönleri barındıran duygusal, heyecanlı ve çok özel bir çizgi roman uyarlaması.

Logan’a muhteşem veda

Tehlikeli bir yolculuk

Haberin Devamı

2029 yılındayız. X-Men’ler dünyadan neredeyse silinmiş. Logan şoförlük yaparak 90 yaşındaki Charles Xavier’a bakıyor. Bir gün Meksikalı bir kadın Laura adındaki bir kız çocuğunu bir yere götürmesini istiyor. Charles da bu çocukla ilgilenmesi gerektiği görüşünde. Ancak bildiğimiz Logan, önce direnç gösteriyor, ardından peşindeki kötü adamlardan Laura’yı korumaya başlıyor.

Yaşlanmış, vücudu eskisi gibi iyileşmeyen çaptan düşmüş Logan, 90 yaşında Charles ve 11 yaşında bir çocuğu tehlikeli bir yolculuğa çıkarıp bu hikayeyi heyecanlı, duygusal ve nefes almadan takip edilen bir filme dönüştürmek kolay değil. Ancak X-Men gibi sinemadaki arka planı güçlü, karakterleri ve geçmişlerini izleyicinin tanıdığı ve bağlandığı bir seride mümkün olan bu durum “Logan”da mükemmel bir şekilde işliyor.

Farklı olanın yanında yer alan serinin bu en özel halkasının yönetmenliğini “Sınırları Aşmak”, “3:10 Yuma Treni”nin de aralarında olduğu filmografiye sahip “The Wolverine”in de yönetmeni James Mangold üstleniyor. Değişik türlerde kalburüstü filmlere imza atan Mangold’un hikaye anlatımını iyi bilen bir yönetmen olması, “Logan” gibi zor işleyecek bir filmi ayakta tutuyor. “Logan”ı, serilerin vasat, izleyip unutulan yan filmleriyle karıştırmak haksızlık olur. Wolverine mitolojisini mükemmel kullanan, üstün güçlere sahip karakterleri çok insani durumlarla anlatan film, çizgi roman uyarlamalarının en özellerinden biri olarak farklı bir yere konmayı hak ediyor.

Melodramın iddiayla çöküşü

Logan’a muhteşem veda

Kanadalı genç sinemacı Xavier Dolan, kariyeri alkışlar ve ödüllerle süslenen bir yönetmen. Geçen yıl Cannes Film Festivali’nden Jüri Büyük Ödülü’nü kazanan filmi “Alt Tarafı Dünyanın Sonu / Juste la fin du monde”, Dolan’ın hak ettiğinden fazla övgü alan filmlerinden biri. Kadrosunda Lea Seydoux, Gaspard Ulliel, Nathalie Baye, Vincent Cassel ve Marion Cotillard gibi Fransız sinemasının yıldız oyuncularının bulunduğu film, hasta genç bir adamın büyüdüğü eve dönüp aile fertleriyle yüzleşmesi üzerine. Jean-Luc Lagarce’ın oyunundan uyarlanan film, yakın plan çekimleriyle iddialı bir sinema diline sahip ancak bu iddianın altından bir an bile kalkamayan bir melodram.

Haberin Devamı

Haftanın diğerleri

Logan’a muhteşem veda

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hayatını konu alan “Reis”in yönetmen koltuğunda Hüdaverdi Yavuz var. Erdoğan’ı ise Reha Beyoğlu canlandırıyor. Film, Erdoğan’ı 1960’lardan günümüze kadar takip ediyor.

Başrolünü Michael Keaton’ın üstlendiği “The Founder”, McDonalds’ın kurucusu Ray Kroc’un biyografisi. John Lee Hancock’ın imzasını taşıyan film, Kroc’un kurduğu fast food imparatorluğunun öyküsünü konu alıyor.

Haberin Devamı

Gülten Taranç’ın imzasını taşıyan “Yağmurlarda Yıkansam”, kadına uygulanan şiddete ve kadın cinayetlerine 15 yaşındaki Gamze üzerinden yaklaşan bir dram.

Rafa Martinez’in yönettiği İspanya yapımı korku filmi “Dehşet Evi / Sweet Home”, eski bir evde romantik bir yemek planlayan emlakçı ve erkek arkadaşının onları öldürmeye çalışanlarla mücadelesini konu alıyor.

Özpetek İstanbul’a dönüyor

Logan’a muhteşem veda

İtalya’nın popüler yönetmenlerinden Ferzan Özpetek’in “Hamam”ın ardından uzun bir zaman sonra İstanbul’a döndüğü filmi “İstanbul Kırmızısı”nın başrollerinde Halit Ergenç, Tuba Büyüküstün, Mehmet Günsür ve Nejat İşler bulunuyor. Filmde Ergenç’in canlandırdığı editör Orhan, yönetmen Deniz’in (İşler) kitabı üzerinde çalışmak için Londra’dan İstanbul’a döner. Deniz’in çocukluk arkadaşı Neval (Büyüküstün) ve yalıda yaşayan ailesi Orhan’ın Deniz’in romanından tanıdığı kişilerdir. Orhan, kendisini onların dünyasında bulur. Özpetek’in kendi romanından yola çıktığı film, iddialı kadrosuna rağmen diyalogların, sahnelerin ve karakterlerin eğreti durduğu, inandırıcılık ve özdeşleşme sorunları yaşatan bir dram.