DİKSİYON, Latince “Dictio” kökünden gelir ve “okuyuş ve söyleyiş biçimi” demektir. “Ses ile söz arasında bütünlük kurar, doğru ve güzel konuşulmasını sağlar”diye ekliyor Ülkü Giray. Ama önce insanın, konuştuğu dile saygı duyması, temel kurallarını ve püf noktalarını önemsemesi, “biçim” önceliğini, ciddiye alması gerekiyor. Biçim kaygısı taşımayanlara ise, Prof.Dr.Murat Tuncay’ın uyarısıyla dokunduralım:
“Biçim ‘hiçbir’ şey olabilir, ama hiçbir şey ‘biçimsiz’ değildir...”
* * *
Tabelâ ve isim kirliliği yüzünden, göz göre yazı dilimizi elden çıkarttık. Öyle anlaşılıyor ki, konuşma dili de “üç vakte kadar” bizi terk edecek. Yazılı ve özellikle görüntülü medyanın “pervasızlığı, sorumsuzluğu ve ihaneti”, süreci hızlandırıyor. Özel televizyonların pompaladığı “kapkaç” kültürünün, dilimizi de etkilemesi zaten beklenen bir sonuçtu. Ama TRT’nin de çaptan düşeceği aklımıza gelmezdi. Ekranlara çıkan ve “bir bilen” geçinenler kırıp döktükçe, “sokaktaki adam” da süpürgeyle etrafa sıvaştırmaya devam ediyor; ne yapsın?
* * *
“Yani” bağlacının, “demek, şu demek ki” anlamlarındaki kullanımını, “zarf” haliyle ise “sözün kısası, doğrusu” şeklindeki açılımını, çoktan bıraktık. Dildeki ve özellikle kelime dağarcığı ve ifade gücündeki tükenişe karşılık gelen bir “zavallılık ünlemi” olarak kullanılıyor artık. Yerli yersiz, nereye denk gelirse yapıştır bir “yani”. “Karnın acıktı mı ?” “Yani...” “Biraz korktun galiba”. “Yani...” “Yahu siz bu dilin Azraili misiniz?” “Yani...”
* * *
Son ayların “yükselen değer”i ise “tabi ki de” kalıbı! Önce, TDK’nın “Türkçe Sözlük ve Yazım Kılavuzu”na bir göz atalım. Sonunda tek “i” harfiyle yazıldığında, bir “zarf” olarak, ancak verilen üçüncü karşılığı bildik kullanımı tarifliyor:
“Elbette, doğal olarak, işin gereği olarak, tabii.”
Sonuna iki “i” eklerseniz, “sıfat” halini kastediyor olursunuz:
“Doğada olan, doğada bulunan. Olağan, alışılmış, her zamanki gibi olan, beklenildiği gibi...” O da sonunda, verilen altıncı karşılığında tekrar “zarf” biçimi ile kucaklaşır. “Tabi: Tabii siz de geleceksiniz” cümlesinde kullanıldığı gibi.
* * *
Bağlaç olan “da, de” ayrı yazılır. Kendisinden önceki kelimenin son ünlüsüne bağlı olarak ünlü uyumlarına uyar. (Kızı da geldi gelini de. Durumu oğluna da bildirdi. Sen de mi kardeşim? Güç de olsa. Konuşur da konuşur...) Ve ilâve uyarılar:
”Ayrı yazılan ‘da, de’ hiçbir zaman ‘ta, te’ biçiminde yazılmaz. Ya sözüyle birlikte kullanılan da mutlaka ayrı yazılır. Da, de bağlacını kendisinden önceki kelimeden kesme ile ayırmak yanlıştır. Da, de bağlacının bulunma durumu eki olan -da, -de, -ta, -te ile hiçbir ilgisi yoktur. Bulunma durumu eki getirildiği kelimeye bitişik yazılır: devede (deve-de) kulak, evde (ev-de) kalmak, yolda (yol-da) kalmak, ayakta (ayak-ta) durmak, çantada (çanta-da) keklik. İkide (iki-de) bir aynı sözü söyleyip durma. Bağlaç olan ki ayrı yazılır: demek ki, kaldı ki, bilmem ki. Ki bağlacı, sadece birkaç özel durumda kalıplaşmış olduğu için bitişik yazılır: belki, çünkü, hâlbuki, mademki, meğerki, oysaki, sanki. Şüphe ve pekiştirme göreviyle kullanılan ki sözü de ayrı yazılır: Babam geldi mi ki? Annem konuşacak mı ki ?”
Uzun lâfın kısası, güzel Türkçemizde “tabii” zarfıyla, “de ve ki” bağlaçlarının, birbirine kambur haline getirilmiş (ve sözde anlam güçlendirmesi sağlayan) bir kullanımı yoktur! Her biri ayrı ayrı yerlerde sarfedilmek içindir. Nedir bu anadilimin sizden çektiği? Sizler “tabii âfet” misiniz yoksa? Yanıt belli: “Yani, tabi ki de.”