KİTABIN adı, “Atatürk Gibi Beyefendi ve Şık Olmak...” Prof. Dr. Oktay Kadayıfçı tarafından, Leyla Özkanoğlu’nun katkılarıyla hazırlanmış bir şaheser! İthaf sayfasında, “Atatürk sevgisini, zarafeti, şıklığı, insan sevgisini ve fedakarlığı yaşam tarzı olarak benimsemiş canım anneme...” satırları dikkat çekiyor. Ve kitabın, adını daha iyi anlamamızı sağlayan mesajın, işte bu sayfaya böylece gizlendiğini anlıyoruz. Çalışma, özünde bir “Business Etiquette” yani “görgü ve giyinme kuralları” ansiklopedisi. Ama adını aldığı deha, bir yaşama biçiminin kıyafet ve stil devrimine örnek gösterilecek bir zarif beyefendi olduğu için, değeri ve kalitesi başka bir boyuta yükseliyor.
Raflarda görür görmez satın aldığım, yazılarımda, sohbetlerde ve eğitimlerimde ciddi biçimde yararlandığım bu kaynak eserin, Türk dilinde yazılmış (telif) bir eşi de yok. Bakın, kitap hakkında görüşlerini bildiren Kolombiya Üniversitesi Profesörlerinden Victor Gomel neler söylemiş:
“...Mustafa Kemal’in, günlük yaşamı içinde rastgele çekilmiş fotoğraflarını görüp de, şıklık ve zarafetinden etkilenmemek mümkün değildir. Giyim tarzının, insan kişiliğinin ayrılmaz bir parçası olduğuna inanan Atatürk, birçok alanda olduğu gibi bu konuda da ulusunun rehberi ve öğretmeni olmuştu...”
Kitap kütüphanemde demlenirken, sözde aklı başında adamların çıkarttığı bir dergi geçti elime. Rahmetli Gazi’nin, maroken bir koltukta otururken, Jaketatay ile resmedilmiş bildik bir fotoğrafını, ekim ayının önemiyle ilişkilendirerek kapakta kullanmışlar; hoş! Ama hemen bakıp geçemedim; alışılmadık ve yadırgadığım bir tuhaflık vardı fotoğrafta... Daha dikkatli bakınca fark ettim ki, o ince parmakların arasındaki sigara bilgisayarla silinmiş. Yanıbaşımdaki arkadaşımla hop oturup hop kalktık; sarıldım telefona. Derginin yayın koordinatörüyle usulen tartıştık. Nazik bir adamcağızdı; “Çok düşündük, aldığımız tepkilerden yanlış yaptığımızı anlıyorum” da deyince, fazla yüklenemedim ama hırsım geçmemişti. Uyanık ve iyi gözlemci geçindiğimiz için güvendiğim birkaç kişiyle de paylaştım hemen yaşadıklarımı. “Oooo” dediler “Sen yeni mi gördün? Birkaç senedir sağda-solda böyle yapıyorlar”. Duyduklarıma inanamadım. Demek yadırganmamaya bile başlamıştı bu kepazelik! Ama aydın ve aydınlık bildiğim bir başkası da çıkıp, umursamaz ve tepkimi hafife alan bir edayla, “Taktığın şeye bak Allahaşkına. Red Kit’in bile ağzından sigarasını söküp aldılar; dal parçasıyla dolaşıyor ortalarda... Ne olmuş ? Çocuklara kötü örnek olmasın diye yapmışlardır” demeseydi, bu yazıyı yazmayacaktım.
Her şey bitti de, “Atatürk” ün, elinde sigarasıyla kötü örnek olması mı kaldı Efendiler? Siz onu halt etmişsiniz! Biraz etrafınıza bakın. Bu memlekette gördüğünüz örnek alınacak, “iyi, güzel, doğru ve çağdaş” hemen her şeyin sahibi Gazi’dir. Memleketi neyin götürdüğü ortada. Bu kadar pislik ve kötü kokunun gelecek kuşakları zıvanadan çıkarması kaygılandırmıyor da sizi, Ata’nın sigarası telaşa düşürüyor öyle mi? Cehenneme kadar yolunuz var !
O bir yaşam tarzıdır. Duruşuyla, bakışıyla, sözcükleriyle, “gaflet, dalalet ve hatta hıyanet” algısıyla. Aynı zamanda, bunlara pabuç bırakmayacağımızın öngörüsü ve özgüveniyle. Ve elbette sigarasıyla... Tek başına bir dünya, tek başına bir devrimdir Atatürk. Sigarasının külü olmayacak adamlara, iki çift lafım var buradan: “Kimse boyundan büyük işe kalkışıp da, o zarif parmakları sansürlemeye yeltenmesin”. Bu işleri nerelere taşımak istediğinizi anlayacak kadar kafamız çalışıyor hala; hamdolsun! Sembollerin arkasındaki ışığı gölgelemeye ise hiç niyetlenmesin. O eller sahipsiz değildir. İzmarit gibi küllüğe bastırıverirler adamı. Herkes haddini bilecek. İşin tadını kaçırmayın...