Suriye’de siyasi ve askeri manzara bazı bölge ve konularda sabit hale gelirken, bazılarında hızla değişiyor. Türkiye’nin desteklediği ÖSO’nun güneye doğru ilerlemesinde olduğu gibi.
Değişimin boyut ve etkisini anlamlandırmak için öncelikle Suriye ve Irak haritasına birlikte bakmak gerekiyor. Ardından, savaşın karakteri, aktörlerin politik hedefleri ile askeri hamleleri arasındaki uyuma odaklanmak gelişmeleri anlamak için iyi bir yaklaşım olabilir.
Suriye iç savaşı, özü itibarıyla arazi işgaline dayalı konvansiyonel bir mücadele değildir. Bu nedenle, tarafların kontrol ettikleri bölgelerin büyüklüğüne, coğrafi konumuna bakarak politik düzeyde sağlıklı analiz yapmak mümkün olmayabilir. Önümüzdeki süreçte, arazinin genişliğinden çok, kontrol edilen nüfus belirleyici rol oynayacaktır.
Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın BM ziyareti öncesi açıkladığı “beş bin kilometrekarelik alanın askeri olarak temizlenmesi” hedefi, Türkiye açısından gerçekleştirilmesi düşünülen siyasi hedefleri ortaya koyuyor. Türkiye siyasi hedefinin, güvenli bölge, uçuşa yasak bölge tesisi ve yerleşim alanları inşası olduğunu ifade ediyor. Ancak ABD ve Rusya bu girişimin, “Siyasi Geçiş Süreci”ne zarar verebileceğini düşünüyor.
Nitekim TSK, ÖSO ile beraber DAEŞ’i güneye sürdükçe PKK/PYD’nin iki yakayı birleştirme umutları da suya düşmüş görünüyor. Harekât güneye ilerledikçe bir yandan çatışmalar şiddetlenecek, bir yandan da sahadaki politik, askeri belirsizlikler artacaktır. Esad rejimi Türkiye’den gelen insani yardımları engelleyerek, ÖSO’nun ilerlemesini Türkiye destekli muhalif yayılması olarak gördüğünü açık etti. Nitekim harekât rejim kontrolündeki bölgelere yaklaştıkça, Halep menzile girdikçe gerilimin daha da artması kaçınılmaz olacaktır.
Öte yandan, ABD askerlerinin bazı ÖSO mensupları tarafından protesto edilmeleri, ardından ana çatıdan ayrılmaları potansiyel bir sorun alanı olarak çözüm bekliyor. Hadise sadece ABD’nin ÖSO’ya bakışını değil, Türkiye ABD ve Türkiye ÖSO ilişkileri için de ciddi tehdit. Söz konusu “küçük ölçekli” hadiseler, orta vadede Türkiye’nin “güvenli bölge” niyetine zarar verebilir.
Nitekim ABD, gelişmeleri Kürt-Arap çatışmasının ilk kıvılcımı, ÖSO’da “dini radikalizmin yükselişi”, Türkiye’nin politik seçiminin dışa vurması veya yönlendirmesi olarak okuyabilir. Son tahlilde gelişmeleri kendi planları için tehdit olarak gördüğünde ise müttefik hava kuvvetleri ÖSO’yu da “yanlışlıkla” vurabilir. Ne de olsa maliyeti sadece bir “pardon” olan bir hareketten söz ediyoruz. Tıpkı Esad’ın askerlerinin Deyr ez Zor’da vurulması gibi.