Türkiye’nin Libya’da artan etkinliği üç alanda taşları yerinden oynattı. Birincisi, Wagner aracılığıyla Libya’da köprübaşı kuran Rusya, niyetlerini açık etmek zorunda kaldı. İkincisi, düne kadar bölgeyle ilgisi zayıf aktörler, daha karmaşık bir tabloda pozisyonlarını netleştirmek zorunda kaldılar. Son olarak, Suudi Arabistan, BAE gibi dünün etkili aktörlerinin rolü tali hale dönüşmeye başladı.
Kitabın orta yerinden konuşursak, “Rus Özel Askeri Şirketi Wagner” Libya’da iyi bir ihale almıştı. Bu ihale, Rus devletinin bilgisi ve desteği sayesinde olmuştu. Çünkü arkasına mensup olduğu devletin siyasi, askeri ve lojistik desteğini almayan özel askeri şirketlerin bu sektörde fazlaca iş yapması mümkün olamazdı. Öte yandan, Wagner, Hafter destekçisi devletlerin kiraladığı tek özel askeri şirket de değildi ve birkaç ay öncesine kadar da işini fena yapmıyordu.
Finansmanı sağlayanların Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri olduğu biliniyor. Mısır ise, jeopolitiğin avantajlarını kullanarak komisyonunu almayı sürdürdü. Ancak yılbaşından itibaren Türkiye’nin Libya’da etkinliği artırması, sahadaki askeri ve siyasi görünümü hızla değiştirdi. Domino etkisi yaratan bu gelişme, aktörlerin rollerini ve ilişkilerini değiştirmeye zorladı. En başta da Rusya’dan söz ediyoruz.
Libya’da faaliyet gösteren Wagner’in kuvvet kompozisyonu değişirken, Rusya’nın politik hedefleri de hızla karakter değiştirmeye, açığa çıkmaya başladı. Rusya, düne kadar, düşük profilli ve muğlak bir pozisyonda konumlanırken, artık daha fazla görünür hale gelmek zorunda kaldı. Sonraki aşamalarda ise Wagner’in bir kısım yükünü devraldı.
Ticaret siciline kayıtlı, tipik bir “özel sektör şirketi” olan Wagner, Rus Savunma Bakanlığı’nca “devletleş-tirilmiş” gibi görünüyor. Her ne kadar işaretleri silinmiş olsa da, bölgeye, bir şirketin envanteri için oldukça iddialı, savaş uçakları konuşlandırması bunun iyi bir kanıtı.
Dahası, “kamulaştırma kararının” bir dizi siyasi, diplomatik ve askeri çıktılarına da tanıklık ediyoruz. Sorumluluğun Rus ordusuna geçmesi sürpriz olmayacağı gibi, Putin’in, askeri, siyasi ve diplomatik olarak Libya’da fazlaca görünür olması da şaşırtıcı değil. Bu durum Rusya’yı tartışmaların merkezine oturturken, başta ABD ve NATO olmak üzere, tüm aktörlerin jeopolitik okumalarını gözden geçirmeye zorluyor.
Öte yandan, Wagner aracılığıyla Rusya’nın Libya’ya taşınmasına vesile olan ülkelerin pozisyon ve etkinlikleri de hızla irtifa kaybetmekte. Libya, daha düne kadar, az sayıda bölgesel gücün ilgi alanında iken, bugün, diğer bölgesel rekabet ve sorunlarla ilişkilendirilmiş olarak hem küresel güçlerin hem de tüm bölge ülkelerinin radarına girdi. Tablo dünden daha karmaşık ve sorunların da düzeyi değişmiş durumda.
Önümüzdeki günlerde Libya ABD, NATO ve AB’nin öncelikli konusu olarak masada ve medyada yerini alacak. Libya konusunda ilerleme sağlaması için başlatılacak tüm tartışmaların iki sonucu ortaya çıkabilecek. NATO ve Avrupa Birliği’nin dayanıklılığını test etmek. Bu anlamda üye ülkelerin ortak bir pozisyon geliştirip geliştiremeyeceklerini göreceğiz. Öte yandan, ikili ilişkiler düzeyinde yeni kombinasyonlar, dostluklar ve ayrışmalara tanıklık edebileceğiz. Örneğin Fransa-Türkiye ilişkileri gibi.