Nihat Ali Özcan

Nihat Ali Özcan

naozcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

PKK, saldırıla-rının temposunu kontrollü biçimde ve geniş bir yelpazede artırıyor. Örgüt Soğuk Savaş dönemindeki benzerleri gibi stratejisini köylülüğe dayandırmıştı. Bu çerçevede Maocu “uzun süreli halk savaşı” stratejisini seçti. Saldırılarını ağırlıklı olarak kırsal alanda gerçekleştirdi.
Palazlanan örgüt, dünyanın farklı bölgelerindeki çatışmalardan yeni yöntemler öğrendi. Sosyal dokunun değişimi, köylü nüfusun azalması şehirleri de eylem alanı haline getirdi. Siyasi aktörlerin ilgi hiyerarşisindeki konumunun değişmesi ona birçok fırsat sundu.
Eylemlerin karakteri değişti ve şehirlere yayıldı. Halkın kontrolü ise her zaman öncelikli hedef olarak kaldı.
Dünya nüfusunun neredeyse yarısı şehirlerde yaşıyor. Türkiye’de ise bu oran %75’i bulmuş durumda. Şehirler, insan eliyle yatay ve dikey olarak üretilmiş karmaşık yapılardan oluşur. Önemli büyüklükte ve yoğunlukta nüfus barındırır. Ayrıca altyapı ve hizmetler sunar. Şehirlerin canlı kültürel ve politik hayatları vardır.
Bu özellikleri nedeniyle şehirler, orduların, terör ve gerilla hareketlerinin ilgi odağı haline gelmişlerdir. Üstelik asimetrik savaşta şehirler zayıf tarafa ciddi avantajlar da sağlar.
Binalar, teröristlerin saklanabileceği ormanlara, sokaklar pusu atabileceği geçitlere dönüşür. Gözetleme kapasitesi sınırlanırken, çatışma mesafesi kısalır. Sokaklar teröristin kaçmasını kolaylaştıran birer labirent halini alır. Geleneksel basit silahlarla etkili eylem yapma imkânı sunar. Gelişmiş, ağır silahlar ve teknolojiler fazlaca işe yaramaz. Başarı, güvenlik birimlerinin kişisel çaba, eğitim seviyesi ve yeteneklerine bağlıdır. Çatışmalarda sivil insanların yaralanma ve ölme ihtimali ise güvenlik güçlerinin kâbusudur.
PKK’nın son dönemde politik hedefleri için şehirlerdeki eylemlerinin hem politik niteliği hem de sayı ve sürekliliği sorunun geleneksel bakışın ötesinde bir boyut kazandığını gösteriyor. Şehir “savaşı” sıradan “polisiye” bir olay değildir. Çünkü karşınızda münferit adi suçlular ve suçlar yoktur. Sorun, polisin kapasitesinin çok ötesindedir. Polis, kısa süreli, taktik düzeyde olaylara “yumuşak” müdahale için eğitilmiştir. Bu nedenle ona tank değil, su sıkan araçlar verilir.
Oysa PKK gibi “uzun süreli halk savaşını” şehirlere taşıyan örgütlerle mücadele için eğitimi, organizasyonu, yasası, teçhizatı ve organizasyon kültürü yarı askeri karakter arz eden birimlere ihtiyaç vardır. Bu yüzden kitap, dünyada polisin askerleştiğini, askerin de polisleştiğini yazar.

Not: Dağlıca’da meydana gelen terör saldırısında şehit olanlara Allah’tan rahmet, geride kalanlarına sabırlar diliyorum.