Kilis’e düşen roketlerden 17 kişi hayatını kaybetti ve onlarca yaralı var. Bölge halkının güvenlik kaygıları her geçen gün artıyor. Aslında füzeler buz dağının sadece görünen kısmı. Sadece sınırın öte yakasında savaşan devlet dışı iki aktörün rastgele ateşlediği ya da kazaen topraklarımıza düşen cisimlerden söz etmiyoruz. İşin kötü tarafı, Suriye’de politik askeri resim değişmedikçe füzeler düşmeye devam edecek.
Bu kanaatimizi destekleyen tabloya yakından bakmakta fayda var. Devletin öncelikli görevinin yurttaşlarının can güvenliğini sağlamak olduğu hususunda tereddüt yok. Uluslararası hukuk Türkiye’ye kuvvet kullanma dahil her türlü tedbiri alma hakkı veriyor. Bu noktada iki konu ön plana çıkıyor. Muhataplarınızın siyasi tutumu ve kuvvet kullanma kapasiteniz.
Suriye’deki tabloya göre Esad rejimi, Rusya, İran, PYD/PKK ve DAEŞ Türkiye’nin rakibi. Çıkarları Türkiye ile taban tabana zıt. Bu tablonun sahaya yansıması, Türkiye’nin kuvvet kullanma kapasitesine getirilen sınırlama şeklinde kendisini gösteriyor. Nitekim Türkiye, Rus ve Esad rejiminin hava savunma sistemlerinin tehdidi nedeniyle DAEŞ’e karşı havadan harekete geçemiyor.
Sonuçta Rusya, İran ve Esad rejimi için Suriye’de öncelikli tehdit DAEŞ değil Türkiye’dir. Nitekim Türkiye’nin kuvvet kullanma hakkını sınırlayan bu ülkeler DAEŞ’e alan açmakta, muhtemelen Kilis’e attığı füzeleri, canlı bombaları, ellerini ovuşturarak seyretmekteler. Fırat’ın batısına doğru harekete geçmek için, ABD’den alacağı işareti bekleyen PKK/PYD’nin de benzer duygular içinde olduğunu söylemek abartılı olmaz.
En ilginç olanı ise Türkiye ile müttefiki ABD’nin Suriye’deki pozisyonu. İki ülkenin politik, askeri hedefleri, ittifakları, araçları, öncelikleri ve stratejileri “kısmen” örtüşüyor. Aynı operasyon sahasında, “kısmi müttefiklik hali” iyice belirginleşmiş olmasına rağmen taraflar, “tam müttefikmiş” gibi davranmayı becerebilmekteler.
ABD, PKK/PYD’ye takviyeyi sürdürüyor. Kendi askeri planına uygun ise DAEŞ’e karşı kuvvet kullanmakta tereddüt etmiyor. Büyük bir sabırla, Türkiye’nin desteklediği Suriyeli muhaliflerin DAEŞ’e karşı Fırat’ın batısında pes edecekleri ve PKK/PYD’yi sahaya süreceği günü bekliyor.
Türkiye ise, ABD’nin desteklediği PKK/PYD’ya karşı, Irak ve Türkiye’de operasyonlarını sürdürüyor. Askeri hamleleri zayıf, politik sonuçları muğlak muhalifleri destekliyor. Kısa gelen topçu atışlarıyla DAEŞ’i caydırmaya çalışıyor.
Türkiye’nin jeopolitik pozisyonu tarif edilirken kullanılan en etkili sıfat “köprü”dür. Köprü tanımı bu gün de geçerli. Ancak bu defa köprünün bir ayağı, kara deliklerin sınırında, ötekisi geleneksel coğrafyalarda. Üstelik köprüden geçmeye çalışanlar sadece geleneksel oyunculardan değil, sınır aşan devlet dışı aktörlerden oluşuyor. Sonuç olarak bugün sorunlar, aktörler, ilişkiler ve oyunun kuralları geçmişten çok daha farklı...