Terör örgütü PKK’nın lider kadrosuna göre Türkiye ile her alanda savaş sürmektedir. Bu durumda örgütün temel ihtiyacı “savaş araç” gereçleridir. İhtiyacın çap ve ölçeğini örgütün stratejisi, destekçilerin niyetleri, rakibin askeri, teknik yetenekleri belirler.
Terör örgütleri silah ihtiyaçlarını üç kaynaktan temin ederler. Birincisi, devlet kontrolünün hiç olmadığı ya da zayıf olduğu coğrafyalarda karaborsadan, kaçakçılardan satın alarak. Ortadoğu, bu yöntemin en yaygın ve müsait olduğu coğrafyalardan biridir.
İkinci yöntem çöken devletlerden arta kalanlardır. Savaş, özellikle iç savaş dönemlerinde askeri malzeme depoları yağmalanır; malzemeler sivillerin, örgütlerin eline geçer. Örneğin, PKK bu konuda şanslı bir örgüttür ve tarihinde birden fazla yağma vardır.
İran İslam Devimi sırasında Şah’ın ordu depolarından silahlar yağmalanması, Devrimin ardından başlayan ve sekiz sene süren İran-Irak savaşı silaha ulaşmayı kolaylaştırmıştır. Başta kuzey Irak olmak üzere, tüm bölgede milyonlarca hafif silah etrafa saçılmıştır. Kuveyt’in işgali, Birinci Körfez Savaşı ve Saddam’ın kontrolü dışına çıkan 36’ncı paralel uygulaması da benzer şekilde silahların terör örgütlerinin, devlet dışı aktörlerin eline geçmesine neden olmuştur.
ABD’nin 2003’te Irak’ı işgali ve Saddam’ın ordusunun lağvedilmesi, PKK gibi örgütler için ulaşılabilir silah ve mühimmat miktarını inanılmaz ölçülere çıkardı. Silah bolluğuna yol açan son gelişme ise, Suriye iç savaşı ve Irak’ta devletin çöküşü oldu. Bölgenin “vekâleten savaş” cennetine dönüşmesi, her cins silah ve mühimmatı ulaşılabilir hale getirmekle kalmadı, bunların menşei hakkında da kalın bir sis tabakası yarattı.
Bazen devletler de terör örgütlerinin doğrudan ya da dolaylı tedarikçisi olurlar. Eğer destekçi devlet, terör örgütünün stratejik kapasite kazanmasını arzu ediyorsa, o zaman kontrolü sıkı, sofistike silahlar gündeme gelir. Tıpkı, 1980’lerde ABD’nin Sovyet ordusuna karşı Afganistan’da mücahitlere verdiği karadan havaya omuzdan atılan Stinger füzeleri gibi. Yakın zamanda Suriye’de de muhaliflere verilmesi tartışılanlar gibi.
PKK tarihinde de benzer hadiseler yaşandı. Soğuk Savaş sonrası Balkanlar’da aktif rol alan Türkiye’yi cezalandırmak isteyen Sırbistan istihbaratı, Yunanistan istihbaratı ile birlikte bir grup PKK’lıyı ülkesine götürerek SA-7 kullanmayı öğretti. PKK’ya bir miktar füze verdi. Füzeler Yunanistan üzerinden Lübnan’a, oradan da Suriye’den Kuzey Irak’a geçirildi. Daha sonra bu füzeler, 1996-1997 döneminde, TSK helikopterlerine karşı kullanıldı.
Geçen hafta PKK, Hakkari’de, sadece devletlerin (teorik olarak) sahip olabileceği SA-18 füzesi kullanarak TSK’nın bir taarruz helikopterini düşürdü. Bunun sıradan bir gelişme olmadığını tarihi tecrübeler gösteriyor. Anlaşılan birileri PKK’nın çıtayı yükseltmesini, stratejik kapasite kazanmasını istiyor ve Türkiye’ye ilave bir fatura çıkartıp mesaj gönderiyor...